Bu haksızlık sadece savaşı başlatanları değil ona destek verenleri de aynı kadere sürükleyecek. İktidarından muhalefetine çoklu organ yetmezliği yaşanacak.
24 Ağustos 2019’da ‘Muhaliflerin hepsi Kürt’ başlığıyla yayınlanan yazımda yerel yönetim seçimlerinde aldığı yenilgi ve kendi iç muhalefetinin gittikçe gerçeklik kazanması AKP’yi yeni bir şiddet dalgasıyla toplumu Kürt ve Türk diye yeniden ayrıştıracağını yazmıştım.
O gün gördüğüm ama yazmadığım bir durum vardı, o da iktidarın kurduğu dille HDP hariç tüm muhalefeti kendi peşine takmayı amaçladığı olmasıydı.
CHP tıpkı HDP’li parlamenterlerin dokunulmazlıklarına ‘Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ dediği gibi, ‘İçimiz yana yana Suriye tezkeresine evet diyeceğiz.’ diyerek yerel seçimlerle yeşeren umudunun köküne kibrit suyu döktü. Her tarihî dönemeçte Kürtler söz konusu olduğunda CHP tarihsel misyonunu yerine getirmekten geri durmuyor. Bu anlamda Suriye müdahalesini birçok alt başlıkla açıklamak mümkün olsa da, esasında devletin Kürtlere karşı bitmeyen savaşının en son versiyonudur.
AKP eliyle toplum savaş yanlıları ve savaş karşıtları olarak ikiye ayrılmış olsa da, savaş karşıtlığında Kürtler yalnız başına bırakılmış durumda. Savaş ve ölüm karşıtlığında ilk yer almasını beklediğimiz 70’li yıllara damgasını vurmuş sol siyasetlerin bugünkü uzantıları etkili bir savaş karşıtlığı yapamaz halde oldukları için Kürtler yalnızdır. Adlarını tek tek yazmama hiç gerek yok, al birini vur diğerine. Hepsi sosyalizm suyuna batırılmış, telmaşa* solculuğu yapmaktan öteye gitmiyorlar. İşgal ettikleri mevkilerde kesip biçerek, kendileri gibi düşünmeyenleri uzaklaştırarak el birliğiyle solu bir seçenek olmaktan çıkardılar. Sorsan hepsi savaş karşıtı olduğunu söyler ama söz konusu Kürtler olunca savaşa hayır cümlesini amasız, fakatsız kuramazlar. Oysa bugün hatırı sayılır bir sol muhalefet olsaydı CHP de AKP’nin dümen suyuna o kadar rahat girmezdi.
Ölümün kutsanıp hayatın değersiz kılındığı bu günlerde AKP ve onunla koalisyon halinde olan derin güçler kısa sürede bütün Türkiye’yi milliyetçi bir çizgiye çekmeyi başarsa da, bunun hep böyle gideceğinin garantisi yoktur. 17 yıldır kesintisiz iktidar olan AKP, yerel seçimlerde büyük şehirleri kaybetmekle beraber düşüşe geçmiş, kendi içinde bölünmüş hasta bir partiyken Suriye tezkeresiyle beraber CHP onun imdadına yetişerek tekrar hayata döndürdü.
Kürtlerin desteğiyle büyük şehirlerde belediye başkanlıklarını kazananlar da kendilerine oy veren Kürtleri karşılarına alarak Suriye tezkeresini desteklemede yarışıp AKP’nin dümenine su taşıyarak omurgasızlığı tercih ettiler. Buradan bakıldığında iktidar ana muhalefetiyle beraber acile kaldırılmış, milliyetçi şoklarla hayata döndürülen hastadır.
CHP içi yana yana Suriye tezkeresine evet demekle AKP’den kurtulacağını sanmasın. Bu 'Evet’in nereye varacağını 12 Eylül’de örnekleriyle bolca yaşadık; Ona yenildiğini kabul etmen yetmez, itiraf etmen gerekir. İtiraf edip kurtulacağını sanırsın ama yetmez. O güne kadar omuz omuza mücadele ettiği yoldaşlarını ele vermen istenir, verirsin ama o da yetmez. Aynı safa geçip, fiilen operasyonlara katılman ve suç ortağı olman istenir. Tüm bunları yaparsın ama gel gör ki yanaştığın tarafta da asla itibar göremezsin, çünkü sen bir itirafçısın. İşte CHP’nin ‘’Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’’ ile başlayıp ‘’İçimiz yana yana evet diyeceğiz’’ ile devam eden süreci de bir nevi böyledir.
İçiniz yana yana evet demeniz tezkereye onay vermenizle kalmadı. Tüm ülkede aydınlara, yazarlara, gazetecilere, aktivistlere, öğrencilere, lgbti’ye, kadınlara yani tüm düzen muhaliflerine saldırıları da meşrulaştırmış oldunuz. Taşlar yerinden oynadı, artık Kürtleri ‘her şeyin güzel olacağına’ asla inandıramazsınız.
Bu haksızlık sadece savaşı başlatanları değil ona destek verenleri de aynı kadere sürükleyecek. İktidarından muhalefetine çoklu organ yetmezliği yaşanacak.
*Telmaşa: Kol saatlerinin taklit ve dandik olanlarına verilen addır. Sahte, işe yaramaz anlamında da kullanılır.