Lütfen bekleyin..

Fadıl Öztürk

‘Medeniyet götürmek’

09 Kasım 2019, 08:24

İşgal ve kırımlarla başlayan acımasız sömürüyü o halka, o ülkeye dayatmanın adı o saatten sonra ‘medeniyet götürmek’ olmuştur hep.


Geçenlerde Kılıçdaroğlu “Orada Suriye halkına olağanüstü güzel hizmetler götürüyorlar. Fotoğraflarını gördüm, bana bilgi verildi. Askerlerimiz çekilseydi bu hizmetlerin tamamı yok olacaktı” demişti. Bunun böyle olmadığı üzerine epeyce yazılmış, eleştirilmişti. Eleştirenler yerden göğe kadar haklıydılar ama gözden kaçan bir ayrıntı vardı.

Kılıçdaroğlu özetle İdlip ve Afrin’e Türk ordusu öncülüğünde işgal edilmiş başka bir ülkenin kentlerine medeniyet götürüldüğünü dile getiriyordu. Bunu söyleyen kişi 1937 ve 38’de ‘medeniyet götürmek’ amacıyla katliamdan geçirilen Dersim’den çıkmış, Türkçe okumuş yazmış, o harekâtı yapan partinin başına geçecek kadar devlet katında yükselmiş biridir. Bu açıklamayı Kılıçdaroğlu ve partisi CHP’ye çok görmeyin, fabrika ayarlarına döndüler.

Dünyadaki bütün işgalci devletler bir yerin işgalini haklı göstermek için öncelikle o yerin, bölgenin veya ülkenin ne kadar geri kaldığını, cahil, çağ dışı, eğitilmesi gereken bir yer olduğunu açıklamakla başlarlar işgallerine. İşgal ve kırımlarla başlayan acımasız sömürüyü o halka, o ülkeye dayatmanın adı o saatten sonra ‘medeniyet götürmek’ olmuştur hep.

İngilizlerin Hindistan ve Avustralya’yı işgali, Fransızların Cezayir’i işgali, Amerika’da yerlilerin katledilmesinin gerekçeleri hep ‘medeniyet götürmek’ olarak açıklanmıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, batının sömürgeleştirme tarihi bizatihi ‘medeniyet götürme’ tarihidir ki, bütün o ‘medenileşme’ kırım ve kanla yapılmıştır.

Dersim kırımdan geçirilerek işgal edilirken yollar, köprüler, kışla ve okullar inşa edilerek ‘medeniyet götürülmüş’, Munzur ve Harçik nehirlerinin birleştiği noktada Tunceli il merkezi kurulmuştu. Kılıçdaroğlu o medeniyetin sağladığı imkanlarla okumuş, o katliamı yapan partinin başına geçmiş, o partinin diliyle ve işgalci kültürüyle davranan biridir. Kılıçdaroğlu o söyleminde kendince haklıdır. Çünkü o da ‘götürülmüş medeniyetin’ raf ömrü çoktan bitmiş bir ürünüdür. Zehirlemek dışında bir işe yaramaz. Dediğim gibi bu zatın açıklamaları aslında partisinin fabrika ayarlarıdır.

Em Tırkın (Biz Türk’üz) diyen birini nasıl görüyor ve anlıyorsanız, Kılıçdaroğlu’nu öyle anlayın. Hayalinde, zamanla ‘Biz Türk’üz’ diyecek olan Suriye kürdü, Suriye arabı yaratmak var. Değiştirilmiş ve dönüştürülmüş biri olarak kendine inandığı kadar, böyle olacağına da inanıyor. Bu gibi ‘Fetih’ durumlarında iktidarı muhalefetten, muhalefeti iktidardan ayırmak büyük bir haksızlık olur.

“Suriye halkına olağanüstü güzel hizmetler götürüyorlar” diyen Kılıçdaroğlu bu açıklamasıyla, sürgünde ömrünü tamamlayan ve Afrin’e gömülen Nuri Dersimi ve eşi Feride’nin mezarlarının işgalcilerce parçalanıp, yıkıldığı yer olması açısından da ayrı bir dramdır. Tüm işgalci zihniyetler gittikleri yeri bozarak alt üst ederler, sonra tıpkı Kılıçdaroğlu örneğinde olduğu gibi dönüştürdükleri kuşaklara kendi amaçlarını giydirip varlıklarını onların bedenleri ve dilleri üstünden sürdürürler. Şiddetle başlayıp, uzun zamana yayarak gittikleri yerin dokusunu bozarlar. Delinmiş, her adımda döküle döküle boşalmış bir buğday çuvalına döndürürler işgal ettikleri yurtları. Buna sonraki yıllarda göçleri, sürgünleri, asimilasyon, iş ve okul için büyük kentlere gidişleri eklersek ne kadar geri dönülmez bir yola girildiği daha iyi anlaşılır.

Dersim’in bugünkü hali buna iyi bir örnektir. Bırakın Tertele zamanını, 90’lardaki köy boşaltmaları ve gıda ambargosuyla Dersim’in yarısı tümden boşaltılarak insansız bir yurda çevrildi. Kalan yaşlılar da ömürlerini doldurarak bir bir göçüyorlar aramızdan. Geriye geçmişi olan ama geleceği olmayan virane bir yurt kaldı elimizde. Şimdi Türkiye ve dünyaya yayılmış Dersimlilerin akıl ve kalplerinde birer Dersim tarifi olsa da birinin Dersim tarifi asla uymuyor bir diğerine. Kimileri dili yontarak kendilerine tek bir dilin yurdu yapıyorlar çok dilli hayatımızı; kimileri de devlet tarafından yontularak Tunceli haline getirilmiş Dersim’i daha da küçük haritalara bölerek kendi gibi düşünmeyenlere kaş çatıp husumet besliyor. Umutsuzluğuma saymayın ama giden geri gelmiyor bir türlü. Bu nedenle elden çıkmadan, çıkarılmadan sahip çıkmak gerekir.

Dozerler ve dinamitlerle yerle bir edilip sulara gün gün gömülen Hasankeyf hiçbir biçimde geri gelmeyecek. Zehre bulanmış Kaz Dağları gibi altın aranan birçok yer bir daha geri gelmeyecek. Artvin’in gürül gürül akan dereleri ve HES’lerle önü kesilen ırmaklar bir daha geri gelmeyecek. Her müdahale doğada olduğu gibi toplum hayatında da telafisi mümkün olmayan bir bozulmayı beraberinde getiriyor. Bu nedenle, hele direnmekle elde tutulacak ne kadar yer varsa orayı sonuna kadar elde tutmak gerekir. Irmaksa ırmağı, dilse dili, hayat bulunan yurtsa o yurdu sonuna kadar savunmaktan başka yol yok.

Özetle, Kılıçdaroğlu’nun Afrin ve İdlip için sarf ettiği sözler Dersim’e ve tüm Kürt kentlerine ‘medeniyet götürmek’ bağlamında tartışılsa taşlar yerine daha iyi oturur...

Bu haber 655 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1200 gün önce
1318 gün önce
1324 gün önce
1340 gün önce
1368 gün önce
1396 gün önce
1424 gün önce
1452 gün önce
1486 gün önce
1606 gün önce
1613 gün önce
1662 gün önce
1676 gün önce
1704 gün önce
1711 gün önce
1725 gün önce
1732 gün önce
1739 gün önce
1781 gün önce
1795 gün önce
1809 gün önce
1822 gün önce
1830 gün önce
1836 gün önce
1858 gün önce
1865 gün önce
1892 gün önce
1914 gün önce
1977 gün önce
2046 gün önce
2060 gün önce
2103 gün önce
2145 gün önce
2194 gün önce
2221 gün önce
2236 gün önce
2278 gün önce
2299 gün önce
2327 gün önce
2432 gün önce
2439 gün önce
2460 gün önce
2467 gün önce
2474 gün önce
2495 gün önce
2502 gün önce
2516 gün önce
2530 gün önce
2551 gün önce
2967 gün önce