İyi şeylerin limanlarına savaş gemileri yanaşamaz. Uçaklar yolcu taşırlar sadece, değil bomba. Sınırları ve savaş halinde olduğu komşuları yoktur iyi şeylerin. Bölüp paylaştıkça mutluluğu çoğaltan ekmek gibidir. Ne birinin az, ne birinin çok, herkesin bir hakkı vardır; kime ne kadar lazımsa o kadardır iyi şeyler...

Tarihin geri vitese takarak gelenin gideni arattığı, kirli savaşlar, cinayetler, tutuklama ve yargılamalarla oldubittiye getirilmek istenen bu zaman dilimine karamsar bakmaktansa, unutturulanı hatırlatan taraftan bakmakta fayda vardır. Bir insanın ruhunu besleyen ne varsa onlara; umuda, hayal ve düşe…

İyi olan şeyler…

İyi olan şeyler, küt, köşeli, kaba ve koyu renkte değildirler, abartmadan bütün renkleri içinde taşırlar. Askere alınmazlar, yaralanınca gazi, ölünce şehit olmazlar. Ölseler bile hasret gömleğini giyip, yaşarlar sevdiklerinin iyiliklerinde...

Zamanla solan fotoğraflara benzemezler. Bir sevgiye belki, ama kadraja sığmaz iyi şeyler. Kötülüğün kazdığı ama boş kalan mezarlara benzerler, zamanla toprak dolan...

Bir sesleri vardır, ama bağırmazlar. Tasarlanmış bir güzellik değildirler, soyundan sopundan gelen bir asalet taşırlar, boyun eğmezler iyi şeyler. Bunu da hükmetmeden dışa vururlar. Hiç gitmediğiniz bir kente giderken, daha varmadan o kenti hayal etmeye benzer iyi şeyler. Tanıdıkça o kentin cadde ve sokaklarını, tek katlı serin bahçeli evlerini, o evlerde yaşanan hayatların farkına varmanıza benzerler; bir annenin çocuğunu okula hazırlama sevgisini taşırlar içinde, iyi şeyler...

Olması için geceden yalvardığınız sabaha benzemezler. Bizi kendisine yalvartmayan bir gün doğumuna benzerler. Ansızın bırakıp gitmez iyi şeyler; gitseler bile geride bir şeyler bırakırlar, sizin kendinizi ayağa kaldıracak şeyler... Gölgelerden zamanı ölçen bir kavimden kalmadırlar yeryüzünde. Ustasının çekiç darbeleriyle biçim verdiği, kalbiniz temizse sonuna kadar açılan, taştan oyulmuş bir zaman kapısıdır, iyi şeyler...

Orada öylece dururlar. Yüzünüzü döndüğünüzde, bir serçe havalandığında, el ele tutuşmuş iki sevgilinin avuç içinde, dağlardan ülkesine özgürce bakan gerillaların gözlerinde onu görmek mümkün. Eğilir kulak verirseniz şarkısını bile duyarsınız. Dudakları gülümseten bir haldir, iyi şeyler. Uzun kahkaha değiller mesela...

Özlediğinizde birini hasret olurlar, gövdesini arayan şarkı, yola çıkmış ırmak, tohumun kalbinde baharı bekleyen bir filiz olurlar, iyi şeyler. Dedenizin şefkat dolu elleri başınızı okşadığında kalbinize dolan mutluluk olurlar. Girip hatıralarınızın başköşesine otururlar. Paldır küldür girmezler hayatınıza, ihtiyaç duydukça gelirler aklınıza, ama gelmekle yetinmez, kalbinize kadar inerler, iyi şeyler...

Kötülüğü üstünden atmış da, yola çıkarak size varmış bir merhabadır, en yalnız zamanınızda. Daha tanışmadığınız sevgilinizin sesi olup, kalbinizi yerinden oynatandırlar...

Gözünüzün önünde büyüyen çocuğunuzun, günü gelince kendi hayatına gitmesi gibi tarifi zor bir şeydir. Ne telefonlar taşır böyle bir özlemi, ne de mektuplara sığar. Postaneler onun için kurulmuştur bir diğer anlamda...

Gölgesinde oturup, sırtınızı dayayarak sigara sardığınız dut ağacının dibinde, sigarayı dudaklarınıza götürürken çaktığınız çakmak gibi, değil yakmak, duman eder sizi, iyi şeyler...

Hayatınızda, kendisini akan zamana bırakmış, yatılı okullar, şantiyeler, mahpushaneler, gurbet görmüş eski tahta bir bavul gibi dururlar. Üstündeki oymaları yapan ustanın hakkını verir gibi ince bir sabırla... Siz yaşlandıkça çocuklarınıza oyuncak bavul olmaya itiraz etmeyen ve ağaçtan geldiğini hiç unutmayan, bir tahta valizin hüznüyle yaşlanır, iyi şeyler. Yanmayı, filizlendikleri andan itibaren içinde taşıyan ağaçlar gibi, zamanı gelince yeşermesini bildikleri gibi, yanınca kül olmasını da bilirler. İyi şeyler yük olmazlar dünyanın omzuna...

Bir pazen entaridir, sevgilinin bedenine sıkıca sarılmış iki koldur. Yaz gelse de üstündeki çiçekleri solmayan bir bahardır, iyi şeyler. İçinde çocuk cıvıltılarının hiç eksik olmadığı, sadece sizin için yapılmış bir eviniz sanırsınız iyi şeyleri. Bir tarafında vapurların, diğer tarafında trenlerin yolcu indirip bindirdikleri peronlara benzerler, kimsenin yolunu şaşırmadan hayatının sonuna kadar yaşamasına benzer iyi şeyler...

Çocukları vurulmamış evlerin açık pencerelerine kuşlar için masal bırakmaya benzerler. Evlatları vurulmuş annelerin acılarını bir ağaç gibi ayakta taşımalarından beslenmezler. Gözyaşlarının hiçbir yanağa gömülmediği bir dünyaya duyulan özlemin solmayan fotoğraflarına benzer, iyi şeyler. Yakılmamış kitaplardan, yırtılmamış fotoğraflardan, rüzgarın girmediği evlerden beslenir, iyi şeyler...

İyi şeylerde, git git sonuna varamadığınız bir yolculuk vardır. Yol, bilet, yolcu, şehir, durak, kaldırım, gece otel, ayaküstü meyhanelerde iki duble rakı, vitrinde canı sıkılan mankenler, çiçekler, dalını unutmuş gibi duran o çiçekler işte...

Gitseniz de, vardığınızda sarılıp ‘hoş geldin’ diye karşılayıp öpemediğiniz şeyler var, iyi şeylerde. Işığı kapatsalar bile, o karanlıkta bir şeyler var size durmadan kendini gösteren. Öyle şeyler...

Yetmemiş gibi, uykunuzda rüyalarınıza girer. Ertesi sabah uykudan uyanacağınıza ilişkin test edilmemiş bir inanmışlık var iyi şeylerde..

Uyandığınızda oturtur sizi yatağın kenarına, elinize bir sigara verir, sigarayı yakmakla, geçip geldiğiniz zamanı yaktırır size, iyi şeyler...

İyi şeylerin limanlarına savaş gemileri yanaşamaz. Uçaklar yolcu taşırlar sadece, değil bomba. Sınırları ve savaş halinde olduğu komşuları yoktur iyi şeylerin. Bölüp paylaştıkça mutluluğu çoğaltan ekmek gibidir. Ne birinin az, ne birinin çok, herkesin bir hakkı vardır; kime ne kadar lazımsa o kadardır iyi şeyler...

Bilinir ki; orada kuşlara gök mavi bir bahçedir. İnsanların kuş olması için ille de kanatlarının olması gerekmiyor. Fikirleri de uçar insanların, gülümsemeleri de kanatlanır. Çocuğunu öpmüş bir baba, babasını öpmüş bir çocuk, sevgilerine kanat takıp uçurabilirler. İyi şeyler yerle göğün birbirinden ayrıldığı günden beri hiç konmadan ve hiç yorulmadan uçan kuşlardır sevgimizi besleyen…

Bir keresinde öldürmüştüm kendimi, odanın içinde çay içip, televizyon izlerken, herkesin gözü önünde öldürmüştüm kendimi de, kimsenin kılı kıpırdamamıştı. İşte o gün, öldükten hemen sonra, iyi bir şeyin içine kitapları, yağmurları ve güneşli havaları, beni emip kaybeden geceleri ve daha nice şeyleri sığdıracağımı anlayınca geri uyanmıştım ölümümden. Derimin acılara rağmen bir türlü tutuşmaması bundandır. İyi şeyler yanmaz, yakılsa bile yanmazlar. Tıpkı hayallerin yakılmayacağı gibi...

İyi şeylerin olduğu yerde, düşe kalka yürümeyi öğrenmiş çocuklar vardır mutlaka. Yürümek gibi büyük bir işi başardığının farkında olmayan, çocuklar vardır. Başlama çizgisinde siz durursanız da, ipi göğüsleyen o çocuklardır, kendi hayatlarında. Yasak kentlerde direnenler gibi. uçsuz bucaksız. Yeri gelince yüz metre, yeri gelince engelli, yeri gelince maraton koşar o çocuklar. Bir başlama düdüğüyle başlanmaz iyi şeylere...

Toz tutmaz iyi şeyler. Mezarları da yoktur, gittikçe genişleyen bir evreni vardır. Kapıları her daim açıktır, vurmanız gerekmez. Odaların derinliğinde mutlaka sizi bekleyen bir sevdiğiniz vardır. Pencereleri sadece dünyaya değil, bütün bir kâinata açılırlar. Bedeni yıldız olmuş arkadaşlar el sallarlar size, o evlerde. İnsanı görünen dünyanın ilerisine götürür iyi şeyler...

Evi bir sokağa, sokağı bir caddeye çıkar iyi şeylerin. Kaldırımda avucunuza bir kuş konmuş gibi, avucunuzu dudak hizanıza kaldırarak bir öpücük üflersiniz karşıdan gelen sevgilinize. Sevgilinize ulaşıp, onu mutlu eden bir şey gibidir, iyi şeyler...

Ama, bütün bunlara rağmen, içimde durmadan bir dağ yükseliyor, gözleri kapalı. Gözlerim ufukta, diz çökmemiş gözyaşlarım dimdik duruyor ayakta… Umuda, hayal ve düşe…