Ertuğrul, sesinin hizasında duran adam… En fazla ben ondan bir bulut, o benden bir yağmur fazladır diyeyim. Aynı zamanın isyanını kendince besleyen kuşaktanız...


Aylar önce Erdinç Obuz'un hatırlatmasıyla Ertuğrul Okuyan'dan konuşurken içimden birçok şey geçti. Belki de kendimden bir şeyleri onda, ondan bir şeyleri kendimden bulduğum için yazmak istedim. Kendim kalkıp Bursa'ya gitmedim. Erdinç Obuz ve Aydemir Çimen arkadaşlarım İzmir'den çıkıp gittiler Bursa'da Ertuğrul'un yanına. Sorularımı kendi dudaklarından çıkarıp sordular ona. Ben de izleye izleye çözdüm ve yazdım size.

Bundan önce defalarca arkadaşlarımla konuşmuştum. Devrimci çalışma yapmaya gittiği yerlerde unutulan birini ama işini asla unutmayan biriydi konuştuğumuz. Canım yanmıştı. Üzüldüğüm kadar böyle insanların hala var olduğuna olan sevincim de beslenmişti. Ömür belki kötü şeyler yapmaya yeter ama iyi şeyler yapmaya yetmiyormuş, kendi hayatımdan öğrenmiştim.

Vietnam’da dağ kabilelerini örgütlemeye yollanan iki yoldaşın öyküsü geldi aklıma. Büyük Ted saldırısı için dağ kabilelerini örgütlemeye iki yoldaş dağa yollanıyor ama uzun zaman onlardan haber alınamıyor. Büyük saldırı başladığında dağ kabilelerinin de dağdan sökün edip geldiklerine tanık oluyor, anlam veremiyorlar. Bir zaman sonra anlıyorlar ki, dağ kabilelerini örgütleyen iki yoldaşlarının marifetiymiş bu dağdan sökün edip gelmeler. Bakıyorlar hepsi vejetaryen. Kimsenin ağzında bir tek diş yok. Onları örgütlemeye yollanan arkadaşlarının da dişleri yok. Onları örgütlemek için onların hayatlarını kabul etmişler yoldaşları, kendi hayatlarını dağ kabilelerine dayatmamışlar. İşte Ertuğrul’un hayatı bunu hatırıma getirdi.

Ertuğrul, sesinin hizasında duran adam… En fazla ben ondan bir bulut, o benden bir yağmur fazladır diyeyim. Aynı zamanın isyanını kendince besleyen kuşaktanız. Bazı zamanları suya koysan ıslanmaz, işte öyle bir zamanın insanlarından biridir Ertuğrul. Bulunmayı değil, unutulmayı göze alarak bekleyen adam…

                                                                      ***

Artvin merkeze bağlı, kendi deyimiyle cennet gibi bir köy olan Ağlar'da dünyaya gelen Ertuğrul, İlkokula başlanmadan önce Artvin'e yakın bir yere taşınırlar. Halası Ardanuç köylüsüdür. Ertuğrul'un okul çağı gelmiş diye öğretmenle konuşup, okula başlatmış. Diğer öğrenciler gibi, bir müddet sonra okumayı yazmayı söker. İlkokulu da, ortaokulu da halasının yanında Ardanuç'ta bitiren Ertuğrul, Artvin'e babasının yanına geçer.

Artvin Lisesini okurken yatılıyı kazanır, Rize Yapı Sanat Okulu'na gider. 68 kuşağının rüzgarı dünyada ve Türkiye'de esmektedir. Sürgün olarak okullarına öğrenciler gelmektedir. Bir şeylerin olduğunun farkındadır ama aklı da tam olarak olan bitene ermemektedir. Rize'deki okul bitince Artvin'e, ailesinin yanına geçer. Elektrikli değil, pilli radyosu olan babası da Türkiye gündemiyle ilgilidir, zaman zaman sohbet ederler. O aralar Kızıldere'de Mahir ve arkadaşlarının vurulur. Artvin'den merakla Kızıldere'ye gidip gelenlerin anlatımıyla Kızıldere'de tam bir vahşetin yaşadığını öğrenir Ertuğrul. Babası oğluna 'Bundan sonra bir şey olmaz, bu iş yürüdü.' dese de, bir dönemin sonuna gelindiğini daha sonra öğrenecektir. Devrimcilere sempati duyması o zaman başlar Ertuğrul'un.

Okulu bitirdikten sonra iki yıl piyasada çalışır ama çalışma hayatında çok haksızlıklara uğrar. Almanya'ya gitmeye kalkar ama dilekçesinin Almanca tercümesi yanlış yapılınca, o hayalinden de olur. Yüksek okula gitmek için karar verir, işten çıkar ve sınavlara hazırlanmaya başlar Ertuğrul. O sene üniversite sınavlarına girer ve puanları Konya'yı tutar. Kayıt için Konya'ya gider, kayıt açılması için bir hafta orada bekler, kayıt yapılmayınca Artvin'e geri döner. Geri döndüğünün akşamı kayıtlar açılır, genellikle Konyalı öğrenciler alınır ve kayıtlar dolar, kendisi açıkta kalır.

Ertesi yıl üniversite sınavına tekrar girer ve sınavı kazanan Ertuğrul Ankara'ya gider, 73-74 öğrenim yılında daha sonra adı Teknik Yüksek Öğretmen Okulu (TYÖO) olacak okula kaydını yapar. Devrimcilere sempatisi var ama hemen balıklamasına içine atlamaz işlerin. Kenarda izleyici durumda da kalmaz, faşist işgali altındaki okuluna devrimcilerle beraber topluca gider, gelir ve okul arkadaşlarıyla yavaş yavaş tanışmaya başlar.

Okul tatil olunca, herkes memleketine giderken, Artvin çok uzak diye gitmez Ankara'da kalır. Kaldığı ev Cebeci kampüsüne yakındır. Kampüs arkadaşlarıyla buluşmak için bir nevi uğrak yeridir. Bir gün Necdet Erdoğan Bozkurt, Ertuğrul'u göstererek ‘Yollayın bunu buradan. Anarşist mi, ne bok tur belli değil bu herif ‘ diye hiddetle azarlar. Necdet'e kimse bir şey demez. Ertuğrul, Erdinçve Ziya oradan ayrılırlar. Daha sonra Ertuğrul 'Ben mayayı orada tuttum' diyecektir. Yazın Etimesgut’ta iş bulurlar ve arkadaşlarıyla çalışır, para biriktirirler. Kazandıkları paraları da hareketin ihtiyaçları için harcarlar.

O yaz tatilinde Ertuğrul'un bütün hayat akışını belirleyen bir karar verirler. Maden Teknik Arama' nın (MTA) Elbistan Kömür havzasına çalışmak için Osman Tokatlı, Macit, Ertuğrul ve bir kaç kişi daha giderler. ODTÜ’den mezun bir mühendis arkadaşların sayesinde orada işe başlarlar. Okul başlayınca arkadaşları okula devam etmek için Ankara'ya geri döner ama Ertuğrul Ankara'ya dönmez, Elbistan'da çalıştıkları sürece az buçuk çevre edinen Ertuğrul, Osman Tokatlı ve Naci'yle beraber siyasal çalışma başlatmak için Maraş'a geçerler. Bu karar Ertuğrul'un okulu bırakıp hayatını siyasal çalışmaya adamasının da kararı olacaktır.

Sorulduğunda Ertuğrul: 'Bir yere gittiğin zaman, senden önce kimse gidip çalışmamışsa orada, senin çalışman çok zor olur. İlk defa gidiyorsun. Kimse yok. Böyle bir süreç yaşadık Maraş'ta. Sonra mahallelere gittim, orada çalışmalar oldu, olmadı değil' diyecekti. Daha sonra Osman Topraklı Adana’ya, Macit Ceyhan Mersin'e gidince Ertuğrul Maraş'ta bir başına kalır. Buna Ertuğrul'un Maraş'ta unutulması da diyebiliriz. Yedi, sekiz ay sonra Adana'ya geçip Mehmet Ali Yılmaz'la görüşür ve Mehmet Ali onu Antep bölgesinde çalışması için yollar. Yollar yollamasına ama Ertuğrul'un orada olduğu arkadaşlarınca unutulur. 1979 da Ayşegül Doğanay ve Behçet Dinlerer Antep'e gittiklerinde, Antep'te arı gibi çalışan, Ertuğrul adında birinin varlığından haberdar olurlar. Ayşegül ve Behçet, Ertuğrul'la görüşmek isteseler de aksiliklerden dolayı görüşemezler.

Biraz geriye gidelim. 1976 yılının sonlarına doğru Necdet Erdoğan Bozkurt ve Soner İlhan'ın tutuklanmasından sonra, dernek başkanı olan ErdinçObuz ile Ertuğrul'un İlişkileri o dönem mücadele içinde pekişir. Okuldaki faşist işgalin kırılmasında her arkadaşı gibi Ertuğrul'un da payı vardır, hakkını vermek lazım.

Antep’teki çalışmalarında bir iki sefer yakalanır ama hafif atlatır. Sonrasında sıkıyönetim döneminde çembere alırlar onu çemberden çıkamaz bir çatışmada yakalanır Ertuğrul. O çatışmada yalnız değildir hepsi kaçarlar bir o yakalanır. Kendi deyimiyle kötüyakalanmış. 5. Zırhlı tugayın olduğu yerde. Yedi ay sıkıyönetim askeri cezaevinde yatar. Cezaevinden çıkınca da Antep’te kalır çalışmalarına devam eder.

Antep’ten Ceyhan'a yollanır. Orada zaman zaman Soner İlhanla buluşurlar. Ceyhan’da bir süre kaldıktan sonra, Soner Ertuğrul'a ‘Sen orayı bırak. İskenderun, Hatay tarafına git’ der. İskenderun'dan, Hatay’a, Samandağ'ına gider çalışır. Zaman zaman Adana'ya gelip Soner'le görüşür. Ertuğrul bu gelişlerinden birinde Ceyhan'da onu tanıyanlardan birinin yüzünden Adana'da yakalanır. Veli Eskili'nin vurulmasını dışarıdayken, gazeteden öğrenir. Mustafa Özenç'in yakalanmasını, Soner İlhan'ın, Necdet Erdoğan Bozkurt'un vurulduğunu içeride öğrenir . Sorgu ifadelerinde fazla bir şey olmadığı için az ceza alır.

85'te Maraş’ta Türkoğlu Cezaevinden cezasını doldurduğu için, Cezaevinden alınıp, Askerlik için Artvin'e sevk edilir. Okumak için Artvin'den çıkıp gittikten sonra, Artvin'e kelepçeli ilk dönüşüdür. Oradan Denizli'ye götürüp, acemi birliğine teslim ederler Ertuğrul'u. Askerliğini usta er olarak orada bitirir.

İki yıl gibi bir sürgün cezası olduğu için terhisten sonra direk Niğde'ye yollanır Ertuğrul. Her gün karakola gider imza verir. Onu o sürgün cezasından Özal'ın affı kurtarır. Tanıdıklarının çoğu Çukurovalı olduğu için gelir Mersine yerleşir orada arkadaşlarını bulur, orada evlenir. Kırşehir firarına destek ve dayanak olur. Ankara'dan arkadaşı Mahmut Aslan, Adem Kütük, Veyis Sami Türkmen ve Ali'yi evinde saklarken yakalanırlar. Bu onunüçüncü içeriye düşüşü olur. Malatya DGM'de yargılanır. Ceza alıp Adapazarı'na sevk edilir. Cezasını bitirip tahliye edilince Bursa'ya yerleşir. Adeta sessizliğine gömülür yine. Uzun zaman kimse haber alamaz ondan.

2010 yılında Bursa'da bazı arkadaşların Ertuğrul adında birinden söz ettiğini duyan Erdinç Obuz, Bursa'daki arkadaşlarını arar ve gidip o şahsı görmelerini, Ertuğrul Okuyan olup olmadığını öğrenmelerini ister. Erdinç o kişin kendisinin aradığı Ertuğrul olduğunu öğrenir. 2010 yılının Denizli'de yapılacak TEK-DER toplantısına getirmelerini ister arkadaşlarından. Ertuğrul toplantıya gelir, getirilir. Değişen yıllar olmuştur sadece, yoldaşlıktan hiçbir değişiklik olmamıştır. Erdinç o buluşmada Ertuğrul’a 'Bugüne kadar niye bizimle temasa geçmedin, arayıp bulmadın' diye sorunca, Ertuğrul'un cevabı 'Sen gelir, beni bulursun diye bekledim.' olur…

Ertuğrul’un yıllar içindeki bu duruşu tıpkı Vietnam’daki dağ kabileleri gibi üstüne düşeni yaptıktan sonra yurduna geri çekilip gidenleri hatırlattı bana.

 ...

Yüreğimizi yurt edinmiş

Asla düze inmeyen

Dağlı bir kabiledir, aşk...