Üç mevsim verdiğini bir baharda sellerle silip süpürerek yatağını temizler. Sayın ki, kıştan geçiyoruz, bir adım sonrası bahar.


Yazacaklarımı hepiniz biliyorsunuzdur. Bir hatırlatmadan öteye, bir toplama çıkarma işlemi sayın aşağıda yazacaklarımı, ya da o işlemin hayattaki sağlaması…

 

Benzetmek argoda, yakaladığın yerde onun ağzını burnunu kırmak anlamına gelir. Yakalayan değil, yakalanacak cinsten vatandaş olduğum için, çok istememe rağmen bu benim için asla mümkün olmayacak beyhude bir hayaldir.

 

Hiç bir lider isteyerek ve bilerek bir başka lideri taklit etmez, benzemek istemez. Megalomandırlar çünkü. Hele 'Reis' sıfatını almış da yürümüşse o zat, bu hiç mümkün değildir. Mutlu da etmez onu, şekeri, kaşları birden düşer, çok asabi olur. Bu durum da memleketin hayrına olmaz. KHK'yle bir yetki daha takar omzuna, bugünümüzü bile arar oluruz.

 

Bu tip liderler kendinden önce tarihsel kişilik olmuş liderlerin bazı özelliklerini kendinde toplamış olmakla mutlu olurlar. ‘Bizimkisi’ çok istemesine rağmen Cengiz Han gibi muzaffer olmasa da Kuzey Kürdistan ve Rojava’da, onu Cengiz Han'a benzetmek, oy oy oy onun ciğerinin yağını eritir. Bir hevesle 'atımı getirin' der, ama at onu kabullenmez, bir hamleyle atar üstünden. Filmin o kısmı hemen kesilir, biyografisine asla alınmaz o tecelli. Velhasıl halkına sırtını dönmüş film fıngırdak adamlardır bunlar. Yaptıklarıyla tarihin duvarına öyle yapışırlar ki, jiletle kazısan bile çıkmazlar.

 

Boyları, soy ve sopları birbirine asla benzemese de, ayrı ülkelerde doğup büyüyüp halklarının başına bela olmakla bu liderler ülkelerini yönetmekteki ‘eylemleri’ açısından birbirlerini çağrıştırırlar. Onlar, bizim Lenin’den, Marks’tan, Mao ve Che’den alıntı yaptığımız gibi aleni bir hayranlık beslemezler kendinden önceki liderlere. On yıllarca hüküm sürmüş kendinden önceki diktatörleri aşmak, onların başaramadığını başarmak için, önlenmez hırsı giyinirler.

 

Bir biçimde iktidar olduktan sonra, iktidarlarını daha uzun sürdürebilmek için, meşruluk araçları göstermelik seçimlere sarılırlar. Hile bu tür seçimlerin temel gıdasıdır artık. Toplumun itirazlarına kulaklarını kapatır, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ pişkinliğine yatarlar.

 

‘Bizimkisi’ bir yanıyla Hüsnü Mübarek’e benziyor: Mısır’da Mursi’yi dert ederek, Rabia işaretiyle itiraz etse de, o iktidarını daim kılmak için, seçim hileleriyle 30 yıl iktidarda kalmış Hüsnü Mübarek’in yolundadır. Her benzemenin bir başı, bir de sonu vardır elbet. Sonu Mübarek’in sonuna benzer mi bilmem. Ben yargıç değilim elbet, ama sonu Mübarek gibi olursa, öpsün başına koysun bence. Çünkü, Ortadoğu’da sonu Mübarek’ten kötü olan liderler de var.

 

‘Bizimkisi’ bir yanıyla Sisi’ye benziyor: Bizimkinin, İsrail'le alttan alta sürdürdüğü ittifak ve iş birliğiyle Mısır'ın çiçeği burnunda darbecisi Sisi’ye benzemediğini kimse iddia edemez. Mavi Marmara’dakilere ‘Ben mi size gidin dedim’ diyen ve tazminatlarına el koyan o değil midir? Kudüs ve Filistin davası mı? O mesele, daha uzun bir zaman fakir Müslümanların ağzına sürülen bir parmak bal olarak devam edecek. Sisi’yi nasıl bir son bulur, tıpkı bizimkini bekleyen son gibi belli değil. Bekleyip görerek tanık olacağız...

 

‘Bizimkisi’ bir yanıyla Muammer Kaddafi’ye benziyor: 1969’da, Kral İdris’e karşı yaptığı darbeyle bütün anayasal kuruluşları askıya alıp, yetkileri kendinde toplayan ve Amerika’nın tanımasıyla darbesi meşrulaşmış ve yine Amerika’nınArap Baharı projesiyle 2011 tarihinde linç edilerek hayatına son verilen Kaddafi kadar çizgisinde istikrarlı değil bizimkisi.

 

Ama, Egemen devletlere karşı, iç politikada halkın gözünü boyamak için, ‘One Minıte’, ‘Ey Amerika!..’, ‘Ey Avrupa!..’ çıkışlarıyla, Kaddafi’nin mangalda kül bırakmayan popülist çıkışlarına benzemektedir.

 

Kaddafi’ye haksızlık yapmamak lazım, elbette Kaddafi’nin yeşili ile bizimkinin yeşili aynı yeşil değildir. Kaddafi gittiği her yere milli giysileri ve çadırıyla giderdi. Bunu da batıya karşı bir duruş olarak yapardı. Kaddafi’nin tersine bizimkisi otağını kurup, hayranı olduğu hanedan kostümleriyle o otağının içinde yaşayacağına, ‘halkının’ bütün itirazlarına rağmen kendine kaçak bir saray dikip, oradan bütün ülkeye hükmediyor. Ceddinin kostümlerini bir kenara bırakıp, batılı bir giyim tarzıyla Kaddafi’ye asla benzemiyor bizimkisi.

 

Kaddafi, batıda okumak isteyen bütün Libyalı gençleri devlet desteğiyle batıda okuttu, everdi, iş ve ev sahibi yaptı. Bizimkisi de sadece kendi çocuklarını kayırdı... Kaddafi kadar 42 yıl gibi uzun bir süre tahtında kalır mı bilmem, dilerim sonu onunkine benzemez.

 

‘Bizimkisi’ bir yanıyla Saddam Hüseyin’e benziyor: Saddam Hüseyin’in, komşusu Kuveyt’i işgale kalkmasıyla bizimkinin Suriye’ye müdahale etmesi benziyor. Saddam, Halepçe’de zehirli hardal gazıyla katliam yaparak Güney Kürtlerinin kitlesel ölüm ve göçüne neden oldu, bizimki Kuzey Kürtlerinin kent ve kasabalarını yerle bir ederek...

 

Kürtlerin hafızasında ikisinin birbirinden farkı yok. Dünya katliam kitabının Orta Doğu bölümü, Kürtler başlığı altındaki sayfanın, bir önceki ve bir sonraki sayfaları olarak yer alırlar.

 

Amerika’dan daha fazla Amerikancı olan Saddam, komşusu İran’la 8 yıl boyunca savaşmış olsa da, yine de giremedi efendisinin gözüne. Körfez savaşıyla 1991’de yine efendisi Amerika ve onun öncülüğündeki koalisyon güçleriyle saltanatına son verildi.

Irak üzerindeki egemenliğini, saraylarını, servetini ve ailesini yitirdikten sonra bir fosseptik çukurunda yakalandı. Yine kendisinin iktidarını daim kılmak için çıkardığı yasalarla yargılanıp, idam edildi. Her fani eylemiyle kendi sonunu da hazırlar. CB ve Saddam efendilerinin aynı olmasının benzerliği dışında yayılmacı politikalar izlemekle de benziyorlar, dilerim sonları benzemez birbirine...

 

Sonuç Olarak:

Eğer Mısırdaki gibi bir halk hareketiyle tahtından indirilip yargılanırsa, sonu en iyi ihtimalle Hüsnü Mübarek’e benzer. Bence böyle bir sonu öpsün başına koysun.

 

Anlaşılan mevcut muhalefet parti ve hareketleri, Kürtleri dışladığı, ittifaka girmedikleri sürece iktidardan kolay kolay inmeyecek.

 

Paraya olan tutkusu yüzünden Amerika’nın meşhur gangsteri Alkapon gibi vergi kaçırmaktan tutuklanırsa hiç şaşırmayın. ‘O adalet bizde yok’ diyecek olanları duyar gibiyim. Her diktatör, kendini yargılayacak yasaları da kendisi koyar. Bu yasaları muhalefeti bastırmak için çıkarmış olsalar da ‘keser döner, sap döner, gün olur hesap döner’…

 

Biri dünyanın bir başkentinde onun alternatifini bulmuş ya da yaratmışsa, o an 'yediğin içtiğin senin olsun, ama çok ileri gittin kardeş' deyip, of düğmesine basabilirler. Yabancısı değiliz dünyanın, bir halk hareketiyle alaşağı edilmedikçe diktatörlükler, kendi döngüleri içinde, birileri miadını doldurunca yollanır, o daha yollanmadan onun yerine gelecek olan hazırlanır. Bir düğmeye basmakla gelenler, yeri gelince bir düğmeye basmakla giderler de. Olan o ülkenin halkına olur...

 

Sandıkta ‘başarılı’ sonuç almakla Hüsnü Mübarek, batıya karşı popüler siyasetiyle Muammer Kaddafi, yayılmacılık ve Kürtlere zulmüyle Saddam Hüseyin, İsrail’le girdiği çıkar ilişkileriyle bir Sisi’dir ‘bizimkisi’.

 

Ama unutmamak lazım ki, insanlar aynen nehirler gibidir. Üç mevsim verdiğini bir baharda sellerle silip süpürerek yatağını temizler. Sayın ki, kıştan geçiyoruz, bir adım sonrası bahar. Filizkıran fırtınasından geçiyoruz sayın.

 

Fadıl öztürk

ozturkfadil@artigercek.net