Lütfen bekleyin..

Fadıl Öztürk

Az Kaldı..

15 Nisan 2017, 09:18

Filmin sonuna doğru gidiyoruz, az kaldı katilin yakalanmasına, az kaldı kâbusun yerini hayatın almasına. Başlayıp hiç bitmeyen bir film çekilmedi bugüne kadar.
...
Hayat bizi hazır olmaya çağırırken kimin yanında olacağız?..

Elbette ki, en dibe itilmişlerin, zor zamanlara mecbur bırakılmışların ve kendince direnenlerin, en basit haliyle halinden hiç memnun olmayanların, iki yakası bir türlü bir araya gelmeyen anne ve babaların, onların okutmaya çalıştıkları çocuklarının, o çocukların kurdukları gelecek hayallerinin yanında olacağız…

İyinin, güzelin semtlerine, o semtteki evlerine uğramadığı, ama bütün sebeplerin kötü sonuçlarını çekenlerin, adlarını alt alta yazınca ülke olacakların, o sesi duyulmayan, yaşlısından gencine, kadınından erkeğine kadar adları güruha çıkmışların yanında olacağız…

Bir yeden bir yere otobüs ve dolmuşla gidenlerin, bir iç çekmeyle kendilerini sokağa atanların yanında saf tutacağız.

Sınır tanımayan devlet şiddetiyle seslerinin üstünde oturanların, çocuklarının geleceği için zulmü sineye çekip günden güne eriyenlerin bedenleriyle dolaşacağız.

Sur’da, Cizre’de, Suruç’da, Ankara’da ve daha birçok yerde vurulan gençlerin gözlerinde kalmış bir parça gökyüzünün altında duracağız.

Bir koruma içgüdüsüyle geri çekildikleri dehlizlerde renkleri gittikçe solan ama umudunu diri tutanların sabrını giyeceğiz.

Üniversitede gelecekleri ellerinden alınan öğrencilerin kalan ömürlerini giyip, umudu elden bırakmadan sokağa fırlayacağız hep beraber.

Öğretmen ve akademisyenlerin teslim olmadıkları yerde duracağız elbet. Çünkü faşist devletin şiddeti karşısında yok bir farkımız.

Gazeteci ve yazarların ‘suç’ aletleri kalemlerini taşıyacağız. Bu haysiyet mücadelesine asla nokta koymayacak, her birimiz direnmenin satır başları olacağız...

Halkın kendilerine temsilci olarak seçip meclise yolladıkları ama devletin içeri attığı vekillerin duruşunu bir gömlek gibi giyineceğiz, neredeysek orada. Eskiyip lime lime dökülse de çıkarmayacağız üstümüzden direnmenin gömleğini. Onlar özgür olmadıkça kendimizi özgür saymayacağız. Bir mahpusun hücre duvarına attığı çentikle sayılan gün olacağız her birimiz. Çünkü dışarının içeriden bir farkı kalmadı...

Sadece yaşayanların değil elbet, zulme karşı direnirken, sokakta vurulup bir ağaç gibi devrilen gençlerin, idam sehpalarına giderken son sözlerini bize miras bırakanların, işkencede kaybedilen mezarsızların hayallerini ömrümüze yön yapacağız. Hak edilmemiş hiç bir sözcük doğmayacak dudaklarımızdan. Gün gelecek hepimizin dudaklarından bir şarkı havalanacak, şarkı bize, biz şarkıya can vereceğiz...

Karadeniz’de arkadaşlarıyla beraber boğdurulan Mustafa Suphi’den, Mahirlere, Denizlere, İbolara, Güney Kürdistan’da öldürülen Sait Kırmızıtoprak’a, Sait Kırmızıtoprak’tan Diyarbakır’daki son Newroz’da sırtından vurularak öldürülen Kemal Korkut’a kadar, dünyada ahı kalmışların yanında, katillerinin karşısında olacağız...

Hanları, saray ve saltanatları olanların yanında değil, geçinmek dışında dünya malında gözleri olmayanların, gönlü zengin olanların yanında olacağız elbet. Hayali bir kuş gibi, hiç konmadan derya ve denizlerin üstünde uçan, ama sevdiğine bir türlü açılmadan dünyayı bize bırakıp gidenlerin kalbini taşıyacağız.

Yıkılmış kentlerin harabelerini terk etmeyen kedi ve köpeklerimizin, telef edilmiş hayvanlarımızın içimizde bıraktıkları o ince sızının kapısında oturacağız. Bizimle yaşamak dışında bir suçları olmayan hayvanlarımızın dilsiz acılarını haykıracağız.

Köyleri yakılmış, şehir varoşlarında bir parça ekmek ve bir bardak suya mecbur bırakılmışların tamiri mümkün olmayan kırık kalpleriyle geceleri geçip varacağız dünyanın sabahlarına.

Kalbini bir mezarlık olarak göğüs kafeslerinde taşıyan o annelerin gözleriyle bakacağız hayata. Suskunluğuna çekilen babaların dudaklarından dışarı çıkmayan serin sözcüklere başımızı koyacağız.

Bedenin ruhu olan dansın, içimizde bir divane gibi dolaşıp dudaklarımızda havalanan müziğin, uykumuza sızarak bizi yalnız bırakmayan rüyaların, aklımızın fırlama çocuğu hayallerin beden bulacağı zamana yürüyen seyyahlarız her birimiz. Umut bizde birikerek bendini aşar.

Sayfaları sararmış bir kitabız, duvarda öylece asılı duran, fırça darbeleri taptaze resimiz. Bir sinema salonlarında filmin başlama ve bitme zamanı arasında geçen karanlık zamandan geçiyoruz. Filmin sonuna doğru gidiyoruz, az kaldı katilin yakalanmasına, az kaldı kâbusun yerini hayatın almasına. Başlayıp hiç bitmeyen bir film çekilmedi bugüne kadar. Az kaldı filmin bitmesine, ışıkların yanmasına. Az kaldı sandıklara gidip, diktatör ve onun şiddetine, zulüm ve sömürüsüne, hepimizi sürüklediği felakete 'HAYIR' demeye az kaldı. Her şey gelip geçer, ama "Bir kalır uzun duvarlar ve onların dipleri/ Bir kalır yılgın adamların hep 'evet' dedikleri"(*)

(*)Turgut Uyar

Bu haber 1210 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1625 gün önce
1742 gün önce
1748 gün önce
1765 gün önce
1793 gün önce
1821 gün önce
1849 gün önce
1877 gün önce
1911 gün önce
2031 gün önce
2038 gün önce
2087 gün önce
2101 gün önce
2129 gün önce
2136 gün önce
2150 gün önce
2157 gün önce
2164 gün önce
2206 gün önce
2220 gün önce
2234 gün önce
2247 gün önce
2255 gün önce
2261 gün önce
2283 gün önce
2290 gün önce
2317 gün önce
2339 gün önce
2402 gün önce
2471 gün önce
2485 gün önce
2527 gün önce
2570 gün önce
2619 gün önce
2646 gün önce
2661 gün önce
2703 gün önce
2724 gün önce
2752 gün önce
2857 gün önce
2864 gün önce
2885 gün önce
2892 gün önce
2899 gün önce
2920 gün önce
2927 gün önce
2941 gün önce
2976 gün önce
3391 gün önce