Lütfen bekleyin..

Ercan Cengiz

Bêkes..

07 Mart 2016, 17:56

Bêkes’in Türkçe kelime karşılığı, kimsesiz-sahipsiz demek.

21. yüzyılda bile Kürdlerin önemli bir kısmı hala Bêkes’tir. Doğarken Bêkes, yaşarken (!) Bêkes, ölürken Bêkes, anılırken Bêkes...

Kürdün Bêkes olmayanı oldum olası devletin somununu yiyen Beyler, Derebeyleri, Ağalarıdır...

Ulusal – toplumsal olarak bakılırsa eğer, Kürdler oldum olası Bêkes’tir. Oldum olası Bêkes’tir ama ne yazık ki farkında değildir. Oldum olası Bêkes’tir ama başkası adına çalışmaya, savaşmaya can atmaktadır. Oldum olası Bêkes’tir ama 1071’de Türk’ün önüne girip Kurdistan ve Anadoluyu işgal etmesine yardımcı olan Mervan ile övünmekte, ve hatta gurur duymakta, bin yıllık kardeşlikten dem vurup günümüze kadar gelmektedir.

En yakın tarihi itibariyle bizim coğrafyamızda Bêkes’lik, özellikle Ermeni Soykırımında, bu kara toprağa doyuncaya – çatlayıncaya kadar yedirilmiştir. Kürdün hatırı sayılır gücü de Ermeni’ye karşı bu soykırımda seferber olmuştur. Kürdün de Türkün de zengini, katlettiği Ermeni’nin malına-mülküne el koyanıdır; milli sermayesi de yine oradan gelmektedir.

Daha sonra, sırası gelen halklar, payına düşeni fazlasıyla almış; toprağın o doymak bilmez gözü düşmanın o barbarlığı ile birleşince bir kavram olarak Bêkes’lik, kıyımdan geçirilen halkların beynine kazınmıştır.

Annem ile Babam da Bêkes’tir, 1937-38 Dersim Soykırımının payıma düşen bir eseri olarak!... Bêkesliğin ne demek olduğunu birazcık bilir, anlarım; hele ki o suskunluğunu...

Anne-Babamdan ötesini bilmiyorum; ne diri, ne canlı, ne de mezarlarını gördüm. En azından bir mezarları bile olsaydı, bilirdim.

Annem daha hayatta, Babamı, ben sürgünde iken kaybettim. 2015 Temmuz’unda da kardeşimi kaybettim. Hala sürgündeyim ve hala gitmeme izin vermiyor devlet ul illet...

Dedemin, Ninemin, Teyze ve Amcalarımın ve diğerlerinin mezarlarına nasıl ki elim değmemişse, Babamın, kardeşimin mezarına da öyle, henüz görmüş değilim.

Yirmi yıl geçti. Babam, benden dolayı gözaltına alınıp sorgulandığında ‘Oğlum ne yaptığını bilir.’ demişti benim için.

Benimle ilgili düşmana verdiği tek cevap buydu; kısa, öz ve net.

Bêkes’lik, özdür, netliktir, arınmadır aynı zamanda.

...

1980 darbesini yaşayan bizler, dünyayı kurtaracaktık; olmadı. O dönem katledilenlerin büyük bir çoğunluğunun adları unutuldu, varsa mezar taşları yıkıldı, evleri virane oldu...

Uzun zaman sonra, daha 1990’lı yıllara gelindiğinde, devletin zindanında devletle (gizli) uzlaşı çalışmaları başladı; bir kaç yıl sonra biraz zemin bulunca da 1993’te ilk ateşkes ilan edildi. Siyaset bu ya, kim kimi ne kadar kandırabilirse...

Annem, birinin yalan söylediğini görünce ‘siyaset yapıyor’ derdi.

Aradan tam olarak 26 yıl geçti. Bu dönem katledilen binlerce insanın ömründen daha fazla bir zaman dilimi, bu devletin ve onun iktidarlarının oyalaması, avutması, kandırması ve katletmesi ile geçti.

Gerek Ermeniler, gerek Pontus Rumları, gerek Lazlar, Çerkesler...; gerek Kürdler, İTC ve Cumhuriyet dönemi ile birlikte defalarca katliam ve soykırıma uğradılar. Birinden birine olsun ders çıkarmadılar, çıkaramadılar.

Araştırmacıların işidir; bütün katliam ve soykırımlar öncesinde, devletin başvurduğu yöntem, hile aşağı-yukarı aynıdır. Ve hatta, bütün diktatörlerin kişisel ortak özellikleri de vardır.

...

1990’dan bu yana, aynı devlet, Kürdleri dize getirip teslim almak istiyor. Güncel olarak ayakta duran, ses çıkaran Kürdler olduğu için bu böyledir. Diğer halkları kendince ‘hizaya’ getirmiş, Türkleştirmiştir!...

Irak krizi ile birlikte Başur Kürdleri belli bir statü elde ettiler, dünya tanıyor.

Suriye krizi ile birlikte Rojava Kürdleri keza öyle, dünya tanıyor ve sempatiyle bakıyor.

İran krizinde (1980-1988) bugüne kadar gelen rejim hakim oldu, Kürdler hala açıkta.

100 yıllık Türkiye krizi ile Türklük adına kazanımların dışında, hiçbir halk kendi adına iki tuğlayı üst üste koyamadığı gibi adeta ‘kim daha fazla Türk’lüğün yarışına girdiler.

Doğru düzgün iki satır Türkçe bilmeyen Kürd bile ‘Biz Tırkız’ diyordu, hala da diyor ve onun adına silah kuşanıp kardeşini katlediyor, işkence ediyor, evini yakıyor, eşyasına el koyuyor...

Zamanında Kürdün siyasi oluşumlarında yer almış bazı Kürdler, bugün AKP iktidarı ile ‘Kürde karşı nasıl daha iyi savaşırım’ yarışındadırlar...

Bu çevrelerde Bêkes’liğin (kimsesizliğin) karşılığı kapıkulluğu olmuştur neredeyse!

T.C.’nin daha doğru düzgün ordu gücü yok iken, Kürdün, Lazın, Çerkes ve Efelerin kendilerini koruyabilecekleri kadar önemli oranda Milis Güçleri vardı.

Kürdler kendi yönetimlerini oluşturmak yerine, Türk devletine sırt veriyorlardı.

‘Türkler dar günündedir, onları sırtından vurmak bize yakışmaz.’ diyorlardı Kürd ileri gelenleri. Çok dile gelmese de, arkasından ‘Türklerle birlikte biz de kurtuluruz’ vardı.

Günümüzle ne kadar örtüşüyor değil mi?... Hassan El Sabah diyor ya ‘Dün bugünde gizli...’

İTC ve TC güçleri tarafından halklar boğazlanırken, inanış farklılıklarını kaşıyan katiller sürüsü, düze çıktıklarında ‘kardeşlikten’ dem vuruyorlardı.

Artık Ermeni kalmadığına göre, Ermeni ile kardeş olunabilirdi...İtaat eden, dize gelmiş Kürdle zaten ‘din kardeşi’ değil miydi?...

...

Aradan 26 yıl geçtikten sonra, Cizre’nin bir mahallesinde katledilen yüzlerce Kürdün arasından, çığlıklar içinde bir Kürd dünyaya geliyordu.

26 yıllık ‘ateşkes’, ‘barış ve çözüm sürecine’ inat, 26 yıllık oyalama-kandırma ve katletmeye inat, 26 yıllık sömürme, sürgün etme, aç bırakmaya inat; 26 yıllık dalavare ile zindanlara tıkmaya inat bir Kürd dünyaya geliyordu. Babası Orhan Tunç yüzünü gördü mü bilmiyorum ama, yeni doğan çocuğuna Bêkes isminin verilmesini istiyordu. Ve amcası Mehmet Tunç ekliyordu, ‘Bugün sessiz kalanlar, katledildiğimizde cenazemize gelmesinler.’ diye... Bu, haklı tarihsel eleştirinin altından, kim, hangi güçle çıkar, bilemiyorum...

Kuzey Kurdistan’da mahalli yönetimlerin büyük çoğunluğu Kürdün elindeyken ve de Kürdün 59 vekili TBMM’nde iken; hala AKP dikta rejiminden umutlu olanlara cevap olsun diye belki; Kürdün birlik olamayışına belki, ... belki de Kürdün eşşekliğine inat, yüzlerce Kürdle birlikte onurla, diz çökmeden, teslim olmadan ölümü göğüslerken; arkasında yüzyıldır doğan, büyüyen, katledilen Bêkes’lere yoldaş olsun, tarihe şahitlik yapsın diye belki, kendi canından – kanından bir Bêkes bırakıyordu.

Belki ülkesizlikti bu Bêkes’lik, belki yetersiz yoldaşlık...Belki hainliğe karşı inadına bir duruş. Belki, o bin yıllık kardeşliğin yarattığı bütün ‘belki’lerin de bir toplamı idi...

Ve birkaç gün aradan geçince DNA’sı tespit edilenlerin o cansız bedeni ailelerine teslim ediliyordu. ‘Eşin – çocuğun bu, al götür göm, hepsi bu, beş kilo kemik!...’

Vücut bütünlüğü olmayanların organları farklı şehirlerde, ya da nehir kenarına atılmış molozlar arasında bulunuyordu.

DNA’sı okunamayacak derece olan cansız bedenlere ise numaralar veriliyor ve (Bêkes’ler) Kimsesizler Mezarlığına defnediliyordu... Ve hala moloz yığınları altından insan cesetleri ya da parçalanıp savrulmuş organları bulunuyordu.

Yine araştırmacılara düşüyor; 1990’dan günümüze kadar Devlet-Hükümetler ile Kürdler arasında yapılan görüşmeler nelerdi, uygulamalar nelerdi?... Rahat anlaşılsın diye söylüyorum, mesela; en yakın tarih itibariyle, 6-7-8 Ekim 2014 ile 5 Nisan 2015 tarihleri arasında AKP-Devleti ile Kürdler arasında neler konuşuluyor-vaad ediliyordu, pratik hayatta neler oluyordu?...Bu (7) aylık zaman dilimini dahi doğru düzgün çözümleyen aklı başında her insan bilir ki, devlet bir yandan Kürdlere söz verirken, diğer yandan Kürdü katletme planları yapıyor ve hatta uyguluyor uygulatıyordu özel eğitimli polis-asker ya da IŞİD eliyle... Yüzlerindeki o iğrenç sırıtışın nedeni o...

Ne zaman ki Devlet, Ermeni olsun Kürd olsun fark etmiyor; ne zamanki göz kırpmaya başlamış arkasından katliam ve soykırım yapmıştır.

Yani Devletin o göz kırpması, ‘Kurbanını neşeliyken yemek’ içindir.

Bitirmeden önce; bugünlerde yine bir tuhaflıktır gidiyor. İnsanın anlam veremediği, soğuk – sıcak kanlılıkla, anlamak-anlamamakla ilişkilendiremediği türden bir tuhaflık!... Ve bu ‘tuhaflığın’ yeni sahibi belki de rol sahibi Efkan Ala ve Davutoğlu, ama esas sahip Erdoğan. Tuhaflığın diğer tarafında kim var, henüz net değil?

Malum, kış geçti, bahar geldi. Devlet daha çok ölüm istiyordu, katliamın bir kısmı Kürdün en direngen noktasında ve en barbar şekliyle gerçekleşip şehirler yerle bir edilmişken...

Kendinizi koruyamadığınız hiçbir eyleme kalkışmayın derim. Çok oyun dönüyor bu ara!...Çok.

Ercan Cengiz 


 

Bu haber 995 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.