-döl yatağına inince
analık ve kutsallığı onun
tadı-tuzu kaçtı doğanın
dünya gelip oturdu
bir öküzün boynuzuna
bir daha da kalkmadı-
hayatın cilvesi işte
bulutları böyle kenara süpürüp
güneşi doğuran her kadın
önce, en yüksek dağları
gösterdi ona
sonra, ovaları – yaylaları
ırmakları, şarıl şarıl akan
sonra, gölgeyi bir yana çekip
oyukları gösterdi eliyle
ve sonra, ve sonra
en büyük kötülüğü yaptı kendine
zalimi doğurdu kendi etinden
ve zalimi büyüten elleri elbet
besledi bir ömür, besledi
insan olur diye belki
ve gün oldu
o tanrıça kadın, gidip
esir düştü boynuzuna zalimin
teni görmesin diye güneşi
örtündü kat be kat
saçının teline değin
kapandı içine
işte
o günden sonradır
kara ruhlu cellatlar türedi
pusulasız bir yumurtadan
ve yayıldılar toprağa
nesli tükenen bir soy gibi
ne ot biter, ne ağaç şimdi
yakarlar canlı canlı
keserler, tam
gırtlak kemiğinin üstünden
gezdirerek bıçağı
allahuekber
-insan kokusu arar olduk
mezarlıklarda...
sade insan kokusu-
hayatın cilvesi işte...
Ercan Cengiz
(Şafağa Gülen Ülkeyim)