Lütfen bekleyin..

Ercan Cengiz

Oyun içinde oyun

18 Aralık 2016, 10:16

-imam bu

pazarlığı kızıştırmadan

duaya oturmaz-

Büyüklerimiz, böyle uzun uzadiye tartışarak, ordan burdan alıntılar yaparak bir meseleyi kavratmak yerine, yerli yerinde kısa ve de öz misallere başvurarak anlatırlardı...

Çerağlık zamanında pirin biri (siz imam deyin, papaz deyin...), köy köy taliplerini dolaşıyormuş. Köyün birinde, güzel, çekici bir talibine göz koymuş. ‘Ne yapayım, ne edeyim de talibimi yola getireyim?...’ derken, günlerce düşünüp bir yolunu bulmaya çalışmış. Bir gün talibine bir iki göz etmiş, karşılık bulunca cesaretlenip planını uygulamaya geçmiş.

Talibini çağırmış yanına; ‘Talibim,’ demiş, ‘evlerde otura otura canım sıkıldı, köyün dışına derelere doğru çıkıp biraz gezsek, hava alsak iyi olur’ demiş.  

Talipler karı-koca yüz yüze bakmışlar. İlk defa böyle bir pir ve böyle bir istekle karşılaşıyorlarmış.

Talip, ‘Olur,’ demiş ‘pirim, gidelim, gezelim, biraz içimiz açılsın!’

Kapıdan çıkınca, kadın talip içerde kalmış; pir hemen ‘O da, talibim de gelsin!’ demiş...

Neyse, derelere doğru kaynata kaynata gitmişler. Pir taliplerine; ‘Gelin, bir oyun oynayalım’ demiş.

Talip, ‘Oyun nedir pirim, nasıl bir oyundur bu?...’ diye merakla sormuş.

Pir, ‘Bak talibim’ demiş. ‘Ben kurt olacağım, hanımın kuzu, sen de evin köpeği olacaksın. Ben kuzuya saldıracağım zaman, sen koşa koşa, havlayarak köye gidecek, ordan yardım getireceksin...’ Hesaba göre, köpeğin köye gidip yardım getirmesi, pirin talibiyle oynaşmasına fazlasıyla yeterliymiş...

‘Tamam mı?’ demiş pir, talibi demiş ‘Tamam pirim!...’

Kurt, kuzuyla biraz koklaşıp oynaştıktan sonra saldırır saldırmaz; kuzu can havliyle(!) kendini kuru dereye atıyor; oyunun akışına göre köpeğin de havlayarak köye gitmesi lazım!...

Köye doğru yönelip bir, iki havlıyor köpek; nerden aklına esiyorsa, artık ne oluyorsa başını çevirip arkasına bakıyor ki ne kurt var görünürde, ne de kuzu...

Havlamayı bırakıp geri dönüyor. Düzlükte kimse yok!... Kuru dereye bakar bakmaz; biraz ileride kuzu altta, kurt üstte oynaşırlarken görüyor.

Kurtla kuzuya doğru yönelip, ‘S..... böyle oyunu, piro!...’ deyip, kendini attığı gibi kuzuyu alıyor kurtun altından.

Kuzuyu alıyor almasına da, kurta da bişeyler yapması gerek!... Veriyor kurtun peşine!...

Mesel böylece sonuçlanıyor...

Nereden aklıma geldi, niye anlattım?...

14 yıldır AKP kurt yönetimi, meseldeki gibi kuzularla oyun oynuyor. Bu kurt oyununu, kendine yakın gördüğü çevreden başlayıp, hemen hemen her toplumsal kesim üzerinde oynadı, bazılarında sonuç aldı, bazılarında aceleciliği yüzünden kursağında kaldı!...

Bazıları ile dereye kadar indi, bazıları ile daha düzlükte oyunun nasıl oynanacağını dinibütün açıklamaya çalışırken, ağzından salya - sümük akınca deşifre oldu!...

Bilindiği kadarıyla, boyutları farklıymış gibi gösterilmeye çalışılsa da, AKP’nin hali hazırda CHP, MHP ve meclis dışından birkaç parti ile oynadığı kurt oyunu hala sürmekte...

Öyle bir sürüş ki bu, kimi yüzyıllık oynuyor, kimi bin yıllık!... Bazen insan şaşırmıyor değil hani; acep kurt hangisi, kuzu hangisi, köpek hangisi diye... Bazen de, ‘kurt kurta oynuyorlar’ deyip, yükü üzerinden atmaya çalışıyor insan... Yine büyüklerimizin deyimiyle kurtların cilvesi...

Kurt kurta oynadıklarında dahi, meselden kopmadan devam edersek; öyle ya, birilerinin de köpeklik etmesi, havlayarak biryerlere varıp yardım getirmesi gerekiyor... Zaten böyle olmasa, bu kurt oyunu 14 yıldır devam edip gelmezdi!...

Oyunda, esas olan öğe, bir tarafında malzemenin bolluğu ve kurtun kurnazlığı, diğer tarafında kuzunun masumiyeti ve köpeğin de köpekliği gibi görünse de, iş bununla bitmiyor ne yazık ki...

Kurt ile kuzu arasında her ne kadar gizli bir aşk(!) olsa da, işin sürekliliği açısından olsa gerek; yine de bir oyun görüntüsü vererek, inatla ve de iman gücü ile kuzuya da o şekilde kavratmaya çalışması, normal insan aklının alabileceği bir şey değil!...

Yani, çıldırırcasına, kudururcasına ‘bu kadar da kuzuluk olmaz’ dedirten, cinsinden...

Sürüye dalan bir kurt, öylesine dalmaz!... Pusuya yatıp, inatla, sabırla izler önce. Sürünün neresinden dalacağından tutalım da, sürü içinde hangisinden başlayacağına kadar kendince planlayarak el atar işine. Her ne kadar ‘Allah’ın bir lütfu!’ dese de, öyle tesadüflere dayalı bir mantıkla, hiçbir kurt yola çıkmaz!...Kendi deyimiyle söylersek; ‘Her zaman, cebinde A,B,C yetmeze D... planları vardır mutlaka!...

İki ayaklı cinsine evrilmezden önce Kurt, kurtluğunu bilir onunla da dururdu. Yani şu; karnını doyurduktan sonra geçer köşküne uzanırdı. Ne zaman ki evrim geçirip iki ayaklı türüne evrildi, işte o zaman, ilk iş olarak kendini gizledi. Israrla, inatla ‘ben kurt değil, insanım’ dedi. Yetmediği yerde, dini inancına göre kutsal kitabı kaptığı gibi evire çevire öptü, üzerine, ne söylediği anlaşılmayan yeminler(!) etti... Camiye, kiliseye... gidip boyunu gösterdi; üstelik bunu koruma ordusuyla, güç gösterisine dönüştürerek, kameraların önünde yaptı...

Ve kuzular, bunca şeye bakıp onunla oyun oynamaktan çekinmediler... Eldeki bir avuç tuz, onları yalanarak, ona doğru koşturuyordu...Taa ki birer birer, zulalarda ve hatta meydanlarda gün ortası, herkesin gözünün önünde boğazlanıncaya kadar...

Sonra yenileri çıktı kurtların, ‘Onlar sahte, gerçeği biziz!’ dediler.

Bunu dediklerinde, başka bir yerde kandaşları ve de dindaşları yenilgi üstüne yenilgi alıyor, bütün barbarlığı ile insanlığın tepkisini üzerine çekiyorlardı artık...

İstisnalar dışında kuzular, koyuna dönüştüler...

İstisnalar dışında köpekler, kurda dönüştüler...

Ve bunların nazlısı, cilvelisi, yıllanmış orospusu ve hatta yarı orospuluğuna kadar gelişti bu devran... Kendini ucuza satan memnun olmasa da, onu satın alanın keyfine diyecek yoktu!

Ve insan, sıradan diyalog kurabileceğin insan bile lamba ile aranır hale geldi...

Yıllarca eğiterek, dişlerini bileyip Kürdün üzerine saldığı soydaşlarını havyarla beslediğini söylüyordu, saraydaki şefleri...

Havyarla besledikleri vurulunca da, koşarak kanlarını içmeye gidiyordu kendisi...

İnsanın aklına gelmiyor değil; sırf kanını içmek için mi havyarla besliyordu bunca soydaşını... Yoksa, yoksa ecdadından kalma bir intikam mıydı, soydaşlarının üzerinden kusmaya çalıştığı?... Yoksa, ruh hastalığının dışa yansıması mıydı?... Yoksa... Ne?... Dermansız bir dert miydi yerküremizin üstünde?...

HDP’ye yönelik son baskınlarda, büro duvarlarına ‘Geldik yoktunuz!’ yazıyorlardı. Büronun dağınıklığı, klozetlere atılmış resimler, devrilmiş masalar olmasa, gün ortası ‘komşuya çay içmeye gitmişler de evde yokmuş, onlar da kapının bir koluna kibarca kısa bir not bırakıp gitmişler’ sanırdınız; ‘geldik yoktunuz!...’

Halbu ki geceyarısı baskınları ile kapıları kırıp içeri dalıyor, kıymetli eşyaları çalıyor, tıpkı ecdadları gibi diğerlerini de kullanılamaz hale getiriyorlardı...

Sırf bu tavırlarının bile, hem korkaklığın hem de ecdadları gibi o doymaz barbarlığının bir parçası olduğunu bilemeyecek kadar da kendinden geçmiş yaratıklar sürüsüydü...

Burdan, açıkça anlaşılıyor ki oyunun çok daha üst boyutu ve hatta denilebilir ki, oyunun en son boyutu devreye konulmuştu... Bin yıllık işgal, talan; bin yıllık allacak – verecek meselesi; bin yıllık hesaplaşma, bin yıllık intikam!... Artık adına ne derseniz, deyin!...

Bu durumda, köpeğin çıkıp havlaması, ayaklarını meydan okurcasına yere vurup, yerden toz kaldırması, kuzuyu kurtun ağzından – altından alamadığı gibi kötü bir piyon olma tehlikesi de vardı bu oyunun içinde...

Bu noktadan sonra, geri dönüp özür dilemenin de, ne kendi köpekliğine, ne de başkasınınkine  yarayacak bir durum da değildi.

Her halukarda kurt, yeni oyunlar kurarak dişlerini daha çok bileyip üzerine, üzerine geliyordu.

Şimdi sorun, kurtu sürüden, sürüyü kurttan; kurdu köpekten, köpekliği kurttan uzaklaştırmak mı, değil mi?...

Yan yana, iç içe olmuyor, olmuyor, olmuyor...

En masum, üzerinde en çok titrediğimiz gencecik insanlarımız, aç kurtlar tarafından boğazlanıyor, cansız bedenlerine işkence yapılıyor ve hatta tecavüz ediliyordu...

Kurtun bin yıllık ‘tecrübesine’ karşın, insanlığın onbinlerce yıla varan deneyimi; bakalım kurtun oyuncağı mı olacak, yoksa, kurta haddini mi bildirecekti?...12.12.2016

Ercan Cengiz 

Bu haber 1001 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.