Lütfen bekleyin..

Ercan Cengiz

Vatansever – Temel Yurtsever!

02 Ekim 2016, 09:44

Etrafımı temizliyeyim dedim, bir de baktım ki kimse kalmamış!-

Usta yazar Yaşar Kemal, bir romanında iyi anlatmıştı Vatanseverliği! Özetle; M.Kemal’e yakın bir kaç kişi Rumlardan boşaltılan bir adaya yerleşiyor, adaya gönderilen seçilmiş vatanseverlere, Rumlardan alıkoydukları taşınmazları dağıtıyorlardı...

Vatanına sahip çıkmanın, vatanını sevmenin ödülü olarak!...

Dikkat edilmesi gereken tek şey M.Kemal ve arkadaşlarına övgüler düzmek, ne edip edip bir yanından tanışıklık – akrabalık – silah arkadaşlığına dair bir kulp bulmak ve bu kulpa sıkı sıkıya sarılmak!...

Adına kurtuluş savaşı dedikleri ve peş peşe o büyük övgülerin dizildiği o yıllara bakan herkes şunu açıkça görecektir: Katlettikleri, soykırımdan geçirdikleri halkların değerli eşyaları ve taşınmazları kendi aralarında bölüşülmüş, bu bölüşümün ardından Türk burjuvazisi adına (Türk-Kürd) bir yığın insan peydahlamıştı.

Kendi halkını, geleneklerini, inanç silsilesini bir yana atıp Türkleşenler, böyle bir dönemde bir çırpıda Türkten daha Türk, vatanseverden daha vatansever oluyordu!

Kısa zamanda ve kısa yoldan zenginleşen bu tipler, aynı zamanda Türk siyasetinde de söz ve yetki sahibi oluyor, çocuklarını seçkin okullarda okutuyorlardı.

Bir kaç kuruş para, biraz mal-mülk, bu tür devşirmelerin başını döndürdüğü gibi kopup geldikleri köklerine karşı da katletme boyutunda adeta birbiriyle yarışıyorlardı.

1900’lü yıllardan günümüze kadar değişmeden gelen bu ‘vatanseverlik’in en belirgin yanı, bayrak, millet, din, dil, ve devlet kavramlarının önüne üç harften oluşan, yüksek sesle söylendiğinde sonundaki (k) harfinin yankılandığı ‘tek’lik yatmaktadır.

O tekliğe ulaşmak ve de kendini kanıtlaman için yapılacak şey belliydi; ötekileştirilenin canına, malına, mülküne, namusuna kastetmek!...

Bundan sonrası; gelsin şatolar, verimli araziler, pahalı evler, hazır işletmeler!...

O neslin torunları olarak bazıları kalkıp atalarının yaptıklarından ötürü özür dilediler.

O neslin torunları olarak büyük çoğunluk ise ecdadlarının 1071’de başlayan katliam, işgal ve talancılığına sıkı sıkı sarılarak, hem ecdadlarına ne kadar bağlı olduklarını kanıtlamaya çalışıyor ve hem de allah’a ne kadar yakın olduklarını, onun son dini Müslümanlıkla; kıble – minare – süngü ile dile getiriyorlardı...

...

Temel yurtseverlik’e gelince; bu kavramı kim icat etti bilmiyorum ama, zahmet edip de takip bile etmedi.

Bir filmde izlemiştim; ‘Tanrım, yaratıyorsun bari takip et!’ diyordu!...

Oldukça riskli, ve de oldukça hassas bir konu, temel yurtseverlik! Bazılarının ‘vatanseverlik’ gibi sahiplenmelerini ve hatta kötü bir kopya olarak oraya kadar indirgeyip bol keseden atıp tutmalarının önünü kesmek için otosansür uygulayarak yazacağım!...

Değer yaratana saygımdan ötürü; uğruna canını feda eden o güzel insanların ruhunu incitmemek adına, elimden geldiğince kelimeleri dikkatli kullanmaya çalışacağım.

Bir diğer şey, diğer yazılarımda ve tüm yazım hayatında önemle üzerinde durduğum gibi yazdıklarımın dost’tan çok, düşmanın işine yaramasını da istemiyorum. Bu, aynı zamanda ahlaki bir sorundur da...

İşkencede zalime karşı nasıl direniliyorsa, aynen öyle!

İstila gücü ve piçine karşı nasıl direniliyorsa, öyle!

Varlık – yoklukla tanımlayabileceğimiz bu acımasız günlerde, evi barkı yerle bir olmuş ve birçok aileden geriye tek canlının kaldığı bu barbarlıkta elbetteki o insanları incitmeyeceğim. Ne yaşamımda böyle bir onursuzluğu yapabilirim, ne de yazım hayatımda. Aslında içiçedir dediklerim; yaşam ile yazım hayatının birbirini tamamlaması, beslemesi gerekmektedir ki, doğrusu da budur.

Uzatmadan; ‘temel yurtseverlik’in bizim toplumumuzdaki algısına geleceğim; kabaca şöyledir: Yayını evine kadar getiren kişi arkasını dönüp gittiğinde, ve hatta okuma – yazman bile olmadığı halde o yayını alacak, zahmet edip kapağına bile bakmadan çöpe atacaksın; aidatını vereceksin ve yılda bir, bir kaç kuruşa kıyıp ‘yardım’ adı altında bağışta bulunacaksın!...

Saydığım bu üç şeyi yaptın mı, temel yurtseversindir!...

Ülke mi batmış, yerle bir mi olmuş; insanlar çadırlarda mı kalıyor, ve hatta onu bile bulamayanlar mı var?... Gencecik bedenlere tecavüz mü ediliyor, devlet eliyle Türk şehirlerinde eti mi pazarlanıyor?... Hergün onlarca Kürd gencinin cenazesi mi geliyor, Kürd cenazesini bile alamaz, geleneklerine göre kaldıramaz durumda mı? Bir mezara dahi kavuştursa, mezarını da yapsa, üzerine çiçek te ekse, gözyaşlarıyla sulasa...ve o barbarlık gidip o mezarı bile yerle bir etse...

Umurunda değildir, bir dönerden kazanacağın para kadar etkilemez seni!... Niye etkilesin, kedi – köpeğine varıncaya kadar, kendini kurtarmışsın!... Üç günlük dünya, hayatını yaşamaya bak!...

Bir elin MİT’te mi olur, itte mi olur, düşkünde mi olur, ahlaksızlıkta mı olur, uyuşturucuda mı olur... nerde olursa olsun!... Temel ölçü bu!... Hem, sen kadro musun ki, yaşantına, şuyuna buyuna, kiminle oturup kalktığına, yapıp ettiğinin kime nasıl yansıdığına bakasın?

Kazara, öyle biriyle tanıştığında, koluna girip kendini göstermeye çalışırsın!... Kürde verdiğin birkaç kuruş parayla bütün ahlaksızlığını, işbirlikçiliğini örtmeye çalışırsın; ya da öyle sanırsın!...

Paris’te Sakine Cansız ve genç iki arkadaşının canına kastedecek kadar da içli-dışlı...

Güncelliği itibariyle, Sur, Cizre, Şırnak, Sılopi, Nusaybin, Hakkari’de yüzlerce insan mı katledilmiş, şehir mi yerle bir edilmiş, cayır cayır ormanlar mı yakılıyor?... Çok da sorun olmaz, günlük yaşantını devam ettirir, zevk û sefadan, iş-gücünden zırnık olsun geri durmazsın. Ve hatta orada insanlar ağlaşırken, sen gider evlenirsin; hoşça zaman geçirirsin; çocukların etkilenmesin, psikolojileri bozulmasın diye televizyon bile izlemezsin!...

Ha, etkinlik mi var; insanlara gitmelerini söyler, dükkanında bilet bile satar; ve bununla da bir taşla iki kuş vurmuş olursun; Kürde temel yurtsever görünür, kabaca, karşıtına da (gerektiğinde kullanman için) ne kadar ‘militan’ olduğunu gösterircesine, bununla da yetinmeyip işinin başında daha çok para kazanmakla meşgul olursun!..

Bir gün ola ki etkinliğe gideceğin tutarsa da, çantanda ya düğün davetiyesi vardır, ya da ona benzer, gerçek ismini bile bilmediğin birçok kişi ve de eş dostuna ulaştıracağın bişeyler olur!... Kırmaz alırlar; birçoğu da şahsen tanımasalar dahi, sırf ‘yurtseverliğine’ kanarak, düğün hediyesini de alıp gelirler...

Her iki kelimenin başında ve kıçında, anlamını ve de ağırlığını, yüklediği sorumluluğu bilmediğin ‘heval’i kullanırsın! Ölçülerden biri de o!...

‘Heval’lerle başın derde mi girmiş, bir başka ‘heval’ bulur dert yanar; seni destekler durumda olmadığını gördüğünde; üstelik kendi evinde - işyerinde boyundan, hacminden büyük laflar eder, tehdit bile edersin ‘heval’ini!...

Edersin, çünkü ‘temel yurtseversin’!...

Türkiye’de vura vura, sığındığın ülkeye kadar gelmiş, binbir yalan ve sahte belge ile oturum almış; beş yıl dolduktan sonra Türk konsolusluğuna koşup pasını çevirmiş, ardından memleketine gitmiş, ev, arsa v.s. almışsındır... Eh, çok şükür allahına ki, burda işlerin yolunda, işin, evin, araban var... Çocukların sağ ve yanında!...

Lozan’da Kürd dostu diplomat bir kadınla tanışmış, birkaç sohbet etmiştim. Şunu diyordu: Geliyorlar, ballandıra ballandıra ne kadar militan olduklarını anlatıyor, Türk devletinin eline geçse tüm sülalesi ve hatta kedi – köpeği ile birlikte anında idam edileceklerini söyleyip, ordan burdan buldukları sahte belgelerle kanıtlamaya çalışır, oturum alırlar; beş yıl geçtikten sonra da gelir, pasını çevirmeleri için kendi adlarına mektup yazmamı isterler!...

Aynı kadın, hayatında Lenin’i bir kez gördüğünü, ondan sonra tüm hayatının değiştiğini anlatıyordu. Öyle para – pulla satın alabileceğin, Kürd gibi öyle yokluk içinde, herşeye aç olan biri değil; tam tersine varlıklı, kültürlü bir ailenin kızı olarak, bütün mal varlığını – mirası elinin tersiyle itiyor, bir süre sonra da BM vb. insani kurumlarda çalışmaya başlıyor...Kürdlerle yakınlaşması da tanıdığı bir-iki Kürd aydını sayesinde oluyor... Şayet hala yaşıyorsa, ömrü uzun olsun; yaşamını yitirdiyse eğer, toprağı bol olsun, ışıldasın!...

Kürd emektarları da, yapabiliyorlarsa eğer; -biliyorum, lanet olası para da lazım ama- paradan ziyade ilişkilendikleri insanlara, anlatmaya çalıştığım, gerçek yurtseverliği biraz öğretebilseler... Yoksa, yoksa Türk devletinin ‘vatanseverliği’ne ya da onun çok daha kötü bir kopyasına dönüşür ki, oldukça ağır bedel ödeyenlerin çocukları da onlarla savaşmak zorunda kalırlar!...

16.09.2016

Bu haber 1063 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.