Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan haber alınamasın, Özgür Gündem gazetesi kapatılsın, gözaltı ve tutuklamalar Kürtler üzerinde sürdürülsün, Antep’te Kürtler bombalansın ve Türkiye normal yoluna devam edecek öyle mi! Türkiye bu politika ile nereye yol alabilir ki! Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP-CHP bloku 15 Temmuz 2016’da askeri darbe girişimini püskürterek kendini kurtaracağını sanıyor. Oysa darbe Erdoğan önderliğindeki AKP-MHP-CHP iktidar blokunu karakterize eden siyasetin çürümesi ve çöküşüydü. Bu çöküşten çıkış, TC’nin tekçi-ulus devlet anlayışının fabrika ayarlarına dönüş değildi. Türkiye’de yaşanan kriz ve kaosun karakteri güncel olarak iç savaşın yaşandığı Afganistan, Irak, Suriye’den de, yakın geçmişteki Yugoslavya ve Kafkasya’da yaşanan çatışmalardan daha derindir. Hep stratejik önemi övülen ve siyasal gücü yere göğe sığdırılamayan Türkiye Cumhuriyeti, şimdilerde yaşadığı kriz ve kaosla bölgenin ve dünyanın temel gündemidir. Peki Türkiye’deki kriz ve kaosun nedeni nedir, Türkiye nasıl bu hale geldi?
Hemen belirtelim birinci neden Kürt inkar ve imhasına dayalı olarak kendisine siyasal sistem kuran bunun politikasını izlemesidir. Red ve inkara dayalı siyasal sistemin tekçi ulus-devlet anlayışının kendisini hem Kürt direnişi karşısında hem de çağın özellikleri açısından kendisini sürdüremeyeceği görülmelidir. PKK öncülüklü Kürt isyanı kendisini 1980’lerle birlikte net bir şekilde ortaya koyarken Türkiye’ye iki yönlü şans veriyordu. Birincisi Türk devleti red-inkar siyasetindeki temel yanlıştan dönecek, ikincisi ise çağın özelliklerine göre tekçi ulus-devlet anlayışı yerine çoğulcu ve demokratik karakteri olan özgürlükçü bir sistem inşa edebilecekti. Ama maalesef Türkiye Cumhuriyeti bunları yapmak yerine Kürt direnişi karşısında zayıflayan, tasfiye olan özelliklerini 2002’de AKP eliyle restore etmeye çalıştı.
Oysa 1999 yılı ve 2002 yerel ve genel seçimlerinde Türk devletinin inkar ve imhacı siyasetini kuran sürdüren sağ, milliyetçi, dinci ve sosyal demokrat sistem partileri tasfiye olmuştu. Kendisine hak ve özgürlükleri temel olarak yapılandırmak isteyen Türk devleti AKP eliyle farklı bir evreye taşındı. İçindeki açmazları gözbağlayıcı politikalarla görünür olmaktan çıkardı. Bölgesel sorunlara müdahil olarak kendisini farklı bir merkezde konumlandırmak istedi. AKP’nin başlangıçtaki Fethullahçılarla ittifakı, sonrasında kendi içindeki iktidar çatışması olarak gösteren politikada da yaşadığı bu yanılgı vardı. Çünkü Türkiye siyaseti iktidardaki Kemalist ulusalcılığın oluşturduğu milliyetçi, dinci ve sosyal demokrat eğilimlerin; AKP zemininde yeşil renk alarak değişeceği ön görülmüştü. Oysa bu siyasal mühendislik Türk devletinin kendi içinde iktidar çatışmasının çok daha sert geçeceğini ve artık verili siyasetle yol alınamayacağını gösteriyordu. Ki nitekim de 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimi ile ortaya çıkan durum bunu gösteriyordu.
Yani Türk devletinin sadece kendi varlığına tehlike gördüğü Kürtler, Aleviler, Sosyalistler, diğer azınlıklar ve samimi dindarlarla sorun yaşamıyordu. Oysa TC kendi devlet sathında milliyetçi, dinci ve sosyal demokrat renkteki iktidar blokları çok çetin ve sert bir iç savaş potansiyeli taşıyor. Bu çatışmacı güçler sözkonusu Kürtler olduğunda blok haline gelseler de kendi içlerinde kanlı bir hesaplaşmaya varacak biçimde bir birlerine diş bilemektedirler. Türkiye siyasi tarihindeki askeri darbeler ve komploların dış güçlerle ilişki biçimi bir yana her darbenin bir Türk iç savaşı olduğunu belirtmek gerekiyor. Ve bu Türk iç savaşı şimdi hem içte hem dışta hırpalanmış, belli yönleri ile yenilmiş bir devlet yapısıyla yol almaya çalışıyor. Ve bunun önderliğini de Tayyip Erdoğan ve AKP’ye yaptırmak istiyorlar. Ama Suriye ve Kürdistan’daki gelişmeler de gösteriyor ki Türk devleti bu politika ile de fazla yol alamayacak. Çünkü, AKP ve Tayyip Erdoğan’ın siyasi ve toplumsal kredisi bitmiştir. İçerde askeri zor ve medya aracılığı ile yaratılan “rıza” ile kendini ancak ve ancak ayakta tutabiliyor. Ama kendisini sürdürmeye yetecek bir siyasi nefesi yoktur. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi, ekonomik kriz, diplomatik döngüsüzlükler ve politik körlükler Tayyip Erdoğan ve AKP önderliğinde Türkiye bölgede sadece ve sadece istikrarsızlık öznesi haline gelecektir.
İşte tam da bu noktada KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın 20 Ağustos’ta açıkladığı siyasi tutum belgesi ya da dönem deklarasyonu tekrar tekrar okunup, gerekleri yerine getirildiğinde durum gerçekten normalleşecektir. Aksi tutum kaosun derinleşmesi ve toplumdaki yarılmanın etnik ve mezhepsel çatışma zeminine doğru hızla yol alması demektir.