Lütfen bekleyin..

Can Kasapoğlu

Deyiş söylemeye, Semah yürümeye devam edeceğiz.

07 Nisan 2018, 23:51

‘Henüz  Allah ile cihan yok iken

Biz ani var edip ilan eyledik

Hakk'a hiçbir layık mekân yok iken

Hanemize aldık mihman eyledik’

Aleviler arasında zaman zaman var ola gelmiş ve henüz tamamlanmamış bir takım tartışmalar yeniden alev almışa benziyor.

Bu anlamda son bir-kaç gündür Alevilerin ‘hakka uğurla erkanı’ üzerinden yürütülen tartışmaların esas nedeni yada kaynağı nedir sorusuna bir göz atmakta fayda var..

Bilindiği üzere ‘hakka uğurlama erkanı’ hizmetleri içerisinde saz, deyiş ve semah’ın olması bazı kesimlerin ‘müdahalesi’ne yol açmış.

‘Semah yümeyin, saz çalmayın, deyi,ş söylemeyin’ diyerek Alevileri ‘türk-islam sentezi’ içinde tutmak yada buda olmuyor ise ‘Şiileştirmek’ gibi bir misyonları olan bu kesimlerin ‘yeniden’ sahneye çıkışları hiçte hayra yorulacak bir durum olmadığı gibi dikkatlice irdelemek gerekmektedir.

Tartışmalar genel olarak iki eksen üzerinden yürütülmektedir.

Bunlardan en önemlisi ‘inanç’ olarak Aleviliğin ‘tek tanrılı’ (yada daha fazla) dinler-inançlar ile ne kadar bağdaşıp bağdaşmadığı tartışmasıdır..  

Bir diğer tartışma ise ‘duruş’ olarak Alevilerin nerede, nasıl ve ne şekilde duracağı ile ilgilidir ki bu daha çok siyasal bir tartışmadır..

Bu her iki önemli konuyu neresinden ele alırsanız alın aslında mesele şudur;

Aleviler ile Alevilik arasında bir ayrışma, bir farkındalık ve Alevilik adına yapılan ancak bunu yapan Alevilerin ne derece bu inancı (Alevi liği) bilip yada bilmemesi ile ilgilidir..

Yani; Alevilik, pir-u paq olarak durmaktadır ancak Aleviler(!) farklıdır, farklı düşünmektedir, inanmakta ve yaşamaktadırlar..

Dünyanın her neresine gidersenin gidin İslamın ve imanın şartları, yaşamı ve ibadeti arasında bir farklı söylem yada belirleme göremez, duyamaz, izleyemezsiniz.

Tahran, Riyad yada İstanbul, Tokyo, Newyork yada Bengladeş’te bulunan herhangi bir cami’de bir imam tarafından verilen fetvalar, namaz vs aynıdır.

Bunununla birlikte bir takım cemaat-vari örgütlenmelerde göreceli olarak ‘farklı söylemler olsada özünde ne islam’ın uygulanması konusunda ve nede imanın şartları konusunda bir farklılık göremezsiniz.

Alevilerde ise durum farklıdır.

Örneğin Anadolu yada Kürdistan-Mezopotamya gibi Alevilerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyalarda ise farklı Alevi tarifleri ile karşılaşır, farklı söylem yada pratikte farklı inanç duruşları görürsünüz.

Bunun böyle olmasını da Alevilik; Yol bir sürek bin bir’dir diyerek izah etmeye çalışmaktadır.  

Burada konumuz, ‘Alevilik nedir ne değildir?’ meselesi değildir ancak; Kürdistan-Dersim bölgesi başta olmak üzere Reya Heq / Raa Heqi / Hakk Yol Alevilik, Bektaşi’lik, Tahtacı, Çepni dışında farklı coğrafyalarda, (İran, Suriye, Irak) ‘Yaresan, Ehli Hakk-Kakailik, Nusayriler arasında (bazılarında çok fazla) benzerlikler vardır fakat bir çok konuda ise (Özellikle inanç, tanrı algılayışı vb) çok farklı  olmakla birlikte yukarıda adı geçenlerin kimlik, dil vb kültürleri farklıdır..

Örneğin ‘Ezidiler’ Alevi olmamalarına rağmen (yada Aleviler Ezidi olmamalarına rağmen) Kürt-Kızılbai Aleviliği ile aralarında çok önemli benzerlikler mevcuttur.

Bunların dışında;  Hz Ali, Ehl-i Beyt, Caferi (şia) vb akımlar ise çok daha farklı ve islam’dır, özü’dür demek doğrudur.

İslamiyetin doğuşu, coğrafyalara yayılması ve sonrasında meydana gelen tarihsel bir takım olaylarda Aleviler bir şekilde hem takke yapmak zorunda kalmış, hem etkilenmiş ve bir o kadar da aslında etkilemiştir..

Bütün bunlarla ilgili başlı başına sosyolojik araştırmalar gerekmektedir..  

Ne yazik ki bu konularda yapılan araştırmaların bir çoğu, kitap, makale, görsel vb Alevilik üzerinde çokça oyunlar oynandığını göstermektedir.

Zaten söz konusu tarih ve Aleviler ile Alevilik arasındaki farklılaşmanın  temelinde yatan sorunlardan biriside bu türden çarptırmalar olmaktadır.  

Sonuçta asırlar boyunca gizli kalmak zorunda bırakılmış, baskılara, soykırım ve katliamlara mağruz kalmış ve bu inancı yaşatmak uğruna can vermiş, bedel ödemiş yüzbinlerin bu güne kadar getirebildikleri bir süreç var orta yerde..   

Yazımızın konusuna döner isek;

Özellikle son günlerde piyasaya sürülen bazı kişilerin kendi yaşam tarzları, inanç biçimleri ve duruşları ile zaten Alevilikle hiçbir ilgisi olmadıkları açıkça görülmektedir.

Örneğin, Alevi olduğunu söyleyen yada toplumda öyle bilinen bir kişi yada kurum temsilcisi çıkıp bir takım sözler sarf ettiğinde bu ister istemez toplumda (Aleviler arasında) bir algıya yol açıyor.

Aynı şekilde bir Alevi kurumu yada Cemevi –Dergah olduğu bilinen bir merkez tarafından gerçekleşen bir aktivite, bir hizmet sonucu yine aynı şeyler ile karşılaşmaktayız.

Bu türden söylemler helede bir ‘dede’ tarafından dile getiriliyor ise durum daha da vahimdir çünkü, ‘dede öyle dedi’ denilerek sanki üzerinde hiç tartışılmaz, fikir yürütülmez gibi bir durumla karşılaşmaktayız.

Tartışmaların yada yapılan hizmetlerden ötürü Alevilerin geldiği aşamaya bakıldığında Alevilerin ilk önce ‘ikiye bölünmesi’ hakka yürüme erkanları ile başlayacak gibi görülüyor.

Ancak sonradan belirteceğimiz hemen belirtelim; Aslında bu duruma ikiye bölünmek yerine ‘öze dönmek’ demek daha doğru olacaktır.

Semah Alevilerin yaptıkları inançsal bir ritüel ve tapınma, bir kutsamadır.

Bil,ndiği üzere Alevilerin yaptıkları ‘inançsal’ ritüele semah deniyor.

Üzerinde en fazla durulan konu ise ‘hakka uğurlama erkanı’n da semah yürümektir.

Neye tapınmaktır yada neyi ifade ediyor semah?

İyi incelendiğinde semahın her figüründe bir anlam olduğu görülecektir.

Semahta esas olarak gezegenlerin, güneş çevresinde dönüşleri simgelenir.

Onun içindir ki Hüda-i;

‘Bütün evren semah döner

Aşkından güneşler yanar

Aslına ermektir değer

Beş vakitle avunmayın.’ demiştir..

Yani evren’de hareket eden ne var ise dünya, güneş, hava, su ve toprak gibi önemli olmazsa olmazları temsilen dönülür, yürünür semah.

Ancak bu dönüşler, bir dinleti-müzik yada Alevi deyimi ile ‘deyişler’ eşliğinde  ‘yürüyerek’ bir raks hali ile ifade edilir.

Her ne kadar bazı Aleviler semahın ilk defa arşı aladaki ‘kırklar ceminde’ dönüldüğüne inansalarda aslında esas olan bu değildir.

Aleviliğin bir çok konuda olduğu üzere Semah yürümenin yada semah’a durmanında ‘Zerdüşt’ dönemine kadar gittiği ve hatta çok daha geçmiş dönemlere uzandığı belirtilir..

Tıpkı Harabi’nin;

‘Kendisinin ismi henüz yok idi

İsmi söyle dursun cismi yok idi

Hiçbir kıyafeti resmi yok idi

Sekil verip tıpkı insan eyledik’ demesi kadar eskidir bu inanç..

Bu konudalarda çok az sayıdaki araştırmacı-yazarlardan biri olan Ethem Xemgin tarafından ele alınan ‘Kürdistan’da Dini İnançlar’ yada ‘Mazdaizm ve Alevilik’ vb kaynaklara bakıldığında semahın islamiyet ve sonrası ile hiç alakası olmadığı görülecektir.

Olay şundan ibarettir;

Başta Mezopotamya, Pers bölgesi ve hatta Hindistanın kuzey bölgeleri dahil olmak üzere bölgede gerek yeni yılın gelişi-başlangıcı olarak bilinen (Newroz) bahar’da gerekse ‘hasad mevsimi sonrası’ (sonbahar) köy, kom vb yerleşim yerlerinin meydanlarında toplanan halkın bir ‘tını’ ses-müzik-deyiş eşliğinde yapmış olduğu ‘kutsama’ ile hayat bulan bir tür ‘tapınma’ dan gelmektedir semah..

Kendi evinden, hanesinden getirdiği (yanıcı bir madde) yağ ile meydandaki  fitile döküldüğünde yanar hale gelen fitil-kandil etrafında kollarının birini havaya (gökyüzüne) bir diğerini ise yere (toprağa) doğru açarak yavaş yavaş raks halinde yürümeye başlar ve gerek güneşin toprağı ısıtması (elektriklenme) ve gerkse toprağın bu etkileşim sonrası doğaya sıunmuş olduğu yiyecekler vs için bir teşekkrür, bir kutsamadır semah..

Bilenler bilirler..

Uzun zaman semah yürüdüm.. 

Yürür iken döndüm, döner iken yürüdüm.. Hakkını vererek yürümeye ve dönmeye özen gösterdim.

İnanarak, yoğunlaşarak, o an için (semah yürüken) kendim değil, başka bir şey olurum oracıkta.

Nefesim kesilir adeta ancak ben durmazam.. Devam ederim.. Dünya, güneş, ay, toprak ve hava, ve de su olurum, akarım.. Haq için yürür ve deyim yerindeyse ‘kırklara’ karışır giderim.. Tutulmaz olur, sağımda solumda semah yürüyen canlar ile hem ‘Pervaz’ olur ateşten semah dönerim ve hemde ‘dar’ olurum kendimce adeta..

Meydanlara sığmam..

Pervaz’a girdiğimde ‘bir aşk hali’ alırım kendimce haq ve hakikate, yani kainata..

Yani herkes inancını, itikatını neye nasıl inanıyor ise dilediği gibi yerine getirir.

Kimisi de inancını, itikatını semah dönerek yerine getirir.

İsteyen hakka uğurlarken semah döner..

Asimile etmek, yok saymak, inkar etmek, imha etmek vb yaptırımlar uygulamak ve aşka bir inancın içine çekme çabaları ise zaten Alevilik inancı ile bağdaştırılamaz..  

Harabi’nin ‘Vahdetname’sinin yanı sıra Nesimi’nin ‘Melamet Hırkasını’ arada bir hatırlamakta fayda var..

‘Gah Çıkarım Gökyüzüne

Seyrederim Alemi

Gah İnerim Yeryüzüne

Seyreder Alem Beni

Haydar Haydar Seyreder Alem Beni’

O halde bende inancım gereği son yolculuğunda sırlanmaya doğru hakka uğurladığımız bu canımızı yakınen tanıyor isem veya bu konuda (Alevilik) önemli hizmetleri var olan biri ise onu huzurunda naaşı etrafında semah dönülmesinde bir sakınca görmemekteyim.

Hakka uğurlama erkanlarında daha evvel de bir kaç değişik zamanlarda deyişler eşliğinde semah yürüdüm, yürüdük..

Saz çalınıp deyişlerin dile getirilmesinde bir sakınca görmediğim gibi, bu hizmetleri yaparken zaten ‘inançsal’ bir şekilde içsel olarak hakka uğurladığımız ve sırlanmak üzere ‘don değiştiren’ bu insanımız önünde ona karşı son görevinizi yapıyor ve onunla belki de son olarak bütünleşiyorsunuz.

Bilindiği üzere şimdilerde en son bir kitapçık yayınlandı ve kitapçıkta Alevi inancında önemli bir yeri olan Hakka yürüme erkanı, 'Tabut önünde saz çalanlara, tabut etrafında semah dönenlere, cenaze namazını yasaklayanlara, 12 İmam yolunu terk edip başka yol mezheplere uyanlara itirazımız var' sözleriyle hedef alındı.

Resmen hedef haline getiriliyoruz..

Sonuç olarak yukarıda adı geçen kesimlerin yöneltmiş olduğu ve ‘suçlama’ niteliğindeki bu çıkışları yeni olmamakla birlikte belkide bazı Alevilerin biraz olsun ‘Alevilik’ ile buluşmasına vesile olur..

Yine bu çevrelere Harabi’nin b,r dörtlüğü ile cevap vermek gerekirse eğer;

‘Kimsenin hatasın göremez idin

Kendi noksanını bilmiş olaydın

Herbir söze cevap veremez idin

Benlik davasından geçmiş olaydın’ demek yerinde olacaktır.’

Yine dikkat edilmesi gereken bir nokta ise Alevi olduğunu söyleyen veya kendilerine ‘kurum’ diyen (ki bunlardan bazıları salt sosyal medyada varlar) söylem olarak çok ‘radikal’ çıkışlar yapmalarına rağmen toplumsal karşılığı olmayan söz ve ajitasyon yöntemleri ile Alevilerin zaten karışık olan kafalarını aslında dahada karıştırmaktadırlar..

Deyim yerinde ise 10 yıllar önce tartışılıp netleşen ‘şudur-budur’ yada ‘içidir-dışıdır’ tartışmaları ile Alevilerin sinerjisini bir tek noktada tüketmekten başka bir şeye yaramayacaktır diye düşünmekteyim.  

Kim ne derse desin;

İnancımıza göre kim ki hak, adalet için Hakka yürümüş (toprağa kefensiz düşenler dahil) ise bizde ona karşı görev ve sorumluluklarımızın bilinci ile saygı-sevgi ve hizmetimizi esirgemeyeceğiz..

‘Enel Hakk’ diyen Hallac-ı Mansur’un dar’ı na duruyor isek ‘haşa’ kendimizi bileceğiz..

Sonuç olarak deyiş söylemeye, semah yürümeye devam edeceğiz..  

Yoksa başka bir inancın gereklerini yerine getirmek hem bize yakışmaz ve hemde diğer inanca karşı saygısızlık olur..

Kaldıki zaten bu durumda başka inancın esas sahipleri gelir sizi, kendi inançları ile oynadığınız için, üstelik ‘inançları gereği’ sizi çatır-çatır yakar...!!

O halde ‘kendimiz’ olarak kalalım..

Bu arada; eğer olurda beklenmedik bir günde ecel kapıyı çalar ve ‘sırlanma’ yolculuğu başladığında  denk gelir ise bir-iki deyiş ve bir de semah’a durulsun isterim..

04.07.2018

Bu haber 870 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1985 gün önce
2418 gün önce
2581 gün önce
2967 gün önce