Adana’da, şiddet gördüğü gerekçesiyle eşinden boşanmak isteyen bir kadının talebi yerel mahkeme tarafından kabul edilmedi. Üst mahkemeye yaptığı itirazı da reddedilen kadın adliye önünde eylem yaptı. Mahkemenin kendisine bağladığı 300 YTL ile geçinemediğini belirten kadın boşanmak istediğini söyleyerek, “o adamın elinden ölmek istemiyorum” dedi.
Yeryüzündeki bütün devletler sanki anlaşmışlar gibi kadın düşmanlığında birbiriyle yarışırken Türkiye bu konudaki birinciliğini kimseye kaptırmamak için elinden geleni yapıyor. Toplum da söz konusu kadın olduğunda ağız birliği etmiş gibi güçlünün yanında duruyor. Erkeğin üç kere “boş ol” demesiyle boşanmış sayıldığı bir toplumda kadın bağıra bağıra boşanmak istediğini söylese de muhattaplarına sesini duyurması neredeyse imkansız.
Bu da kadına şiddetin başka bir şekli. Herkeslerden daha çok “güçlü” olan devletin normalde haksızlığa uğrayan ve hakkını almak için mücadele eden kadının yanında yer alması gerekir. Ama nerde? Devlet kadının yanında yer alacağına kadını daha da mağdur etmenin yollarını arıyor adeta. Böylece ona bir “ders” vermeye, “gününü göstermeye” çalışıyor.
Kadın ne yapıyor? Korkmuyor, sinmiyor ve bütün gücünü toplayarak meydana çıkıyor. Her halükârda hakkını arıyor ve hakkı olanı elde edinceye kadar mücadelesini sürdüreceğini belirtiyor. Kimseden bir şey istediği de, beklediği de yok. Tek istediği fiilen bitmiş evliliğini kağıt üzerinde de bitirmek ve işine gücüne bakmak, ama devlet buna bir türlü müsaade etmiyor. Oysa taraflar birlikte değil, ayrı evlerde yaşıyorlar. Erkek evlilik birliği içinde edinilmiş evde yaşarken, kadın çocuklarıyla başka bir eve gitmiş.
Tıpkı evlilik gibi boşanmak da bir haktır. Hiç kimse razı olmadığı bir hayatı yaşamak zorunda değildir. İster kadın, ister erkek evlilik birliğinin bozulması durumunda medeni bir şekilde ayrılabilir. Böylesi durumlarda devletin görevi insanların işini zorlaştırmak değil, kolaylaştırmak olmalıdır. İki insan artık birlikte yaşamak istemiyorsa hiç kimsenin bunu onlara dayatma hakkı yoktur.
Uzay çağında hala Ortaçağ karanlığını yaşamak isteyen belli bir kesim kadınların çevresine yaydığı yaşam enerjisinden ve ışıktan rahatsızlık duyuyor. Onların yaşam enerjisini öldürmek ve ışığını söndürmek için nefesini kesmek istiyorlar. Oysa kadınlar onların kalmakta ısrar ettiği çağdaki kadınlar değil artık. Bunu bir türlü anlamıyorlar.
Dünyanın her yerinde kadınlar kabuğunu kırdı. Toprağa ekilen tohum nasıl filizleniyor ve kök salıyorsa kadın bilinci de dünyanın her yerinde adım adım yeşeriyor ve durmaksızın büyüyor. Eril zihniyetin engellemeleri ve insanlık dışı tutumları bu büyümeyi durduramayacak.
Eril zihniyetin sistematik saldırılarını başarıyla bertaraf eden kadınlar, bundan sonra gelecek olan saldırıları da boşa çıkaracak donanıma da güce de sahiptir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Yeter ki kadınlar kadın bilinciyle hareket etmeye devam etsin.