“19’uncu yüzyılın en büyük ahlaki mücadelesi köleliğe karşı verildi. 20’nci yüzyılda en büyük ahlaki mücadele totaliterliğe karşı olan savaştı. 21’inci yüzyılın en büyük ahlaki mücadelesi ise cinsiyet eşitliğini tüm dünyada sağlamak için yapılacaktır.”
Nicholas Kristof, Gökyüzünün yarısı
***
Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde geçen yaz yayınlanan bir araştırmaya göre yaş, ırk ve tıbbi geçmiş gibi faktörler göz önüne alındığında araştırmacılar kalp krizi geçiren erkek ya da kadın tüm hastaların kadın doktorlar tarafından tedavi edilmesi durumunda hayatta kalma şanslarının arttığını saptadı. ABD’nin Florida eyaletindeki hastahanelerde 19 yıl boyunca (1991-2010) anonim hastaların verilerini inceleyen ve 580 bin kalp krizi vakasını araştıran uzmanlar hem hasta hem de doktorun kadın olması halinde hastanın hayatta kalma şansınının daha da arttığı sonucuna vardı.
Araştırmanın verilerine göre erkek doktorların tedavi ettiği erkek hastaların yüzde 12.6’sı, kadın hastaların ise yüzde 13.3’ü yaşamını yitirirken kadın doktorların tedavi ettiği erkek hastAlarda bu oran yüzde 11.8, kadın hastalarda ise yüzde 12 olarak kayıtlara geçti. Araştırmanın bir diğer sonucu da kalp krizi geçiren kadın hastaya müdahale eden erkek doktorun ekibinde çok sayıda kadın doktor varsa ya da bu doktor daha fazla kadın hasta ile karşılaşmışsa, kadın hastanın hayatta kalma olasılığı daha artıyor.
Araştırmayı yapan uzmanlar bu durumun olası nedenlerinden biri olarak erkek doktorların kadın hastaların tedavisinde kadın meslektaşlarına göre daha kötü olabileceğini tahmin ediyor. Ayrıca doktorların kalp krizinin genellikle bir “erkek hastalığı” olduğu konusunda eğitim almış olabilecekleri de bunun sebeplerinden biri olarak belirtiliyor.
Reuters’e bu konuda açıklama yapan Minnesota Üniversitesi’nden Doçent Doktor Brad Greenwood ise erkek doktorların müdahale ettiği kadın hastaların ölüm oranının daha fazla olmasını, kalp krizinde kadınlarda görülen septomların erkeklere göre daha belirsiz olmasına ve erkek doktorların kadınlara kalp krizi tanısı koymasının bu nedenle daha uzun sürmesine bağlıyor.
Washington Üniversitesi’nden Dr. Seth Carnahan, araştırmanın kadın doktorların erkek doktorlara göre hastalarda daha iyi sonuç aldığı yönünde geçmiş çalışmaları da doğruladığını “çalışmamızın özgün tarafı ise kadın doktorlara sahip olmanın faydasının özellikle kadın hastalar için açık olması” şeklinde açıklıyor.
Çalışmayla hayatta kalma oranlarının iyileşmesinde kadın doktorların neden olup olmadığı kesin olarak kanıtlanmasa da çalışma bu teoriyi destekliyor.
Bütün dünyada kadınların erkeklerden daha fazla çalıştığı, çok daha fazla emek harcadığı ve daha başarılı olduğu bilinse de yine de onlarla eşit görülmüyor. Eşitliği bir kenara bırakalım, kadının kendisi de, emeği de, başarısı da erkek egemen zihniyet tarafından kabul edilmiyor. Geçen haftaki yazımda da bahsettiğim gibi kadın konusu hala kadınlar olmadan konuşulmak isteniyor.
Kadının en büyük sorunu yok sayılması değilmiş gibi, geçtiğimiz günlerde bir şampuan markası da konuya dahil oldu. Kadın sorununa dikkat çekmek için bir “farkındalık kampanyası” yapan firma, gerçekte kendi reklamını yaptı. Cinsiyetçi “saçı uzun, aklı kısa” deyimine gönderme yapılan reklam kampanyasını destekleyen kadın oyuncular reklam filminde “aklımız saçımızla ölçülüyorsa, biz yokuz!” diyor.
Nerede yoklarmış? İnstagram’da!
Niçin? Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekmek için!
Ne zamana kadar? 8 Mart’a kadar.
Peki ya sonra? Sonrası yok!
Kadınların var olduğunu kanıtlama, bunu erkek zihniyete kabul ettirme mücadelesi verdiği ve bunu büyük ölçüde başardığı bir dünyada bir şampuan firmasının kadın bilincinin kıyısından geçmemiş kadın oyuncular ve kadın mücadelesinden bihaber bir ekiple yaptığı “farkındalık kampanyası” olsa olsa ancak bu kadar olurdu.
Dünyanın her yerinde kadınlar 8 ve 9 Mart’ta “Biz varız! Hem de her yerde!” dercesine alanlarda olacak ve bu anlamlı günü büyük bir inanç, direnç ve mücadele gücüyle çok görkemli bir şekilde karşılayacaklar. O kadınlara selam olsun…