“Kadın ölürse,
toprak kadını bağrına alır
kadın toprağı bağrına basar sonsuza dek kadın ve toprak
koyun koyuna yatar.
Ama kadın öldürülürse; başını toprağın omzuna yaslayıp
anlatır
toprağın omzunda kadının başı sonsuza dek
kadın anlatır
toprak kadınla ağlaşır…”
Füruğ Ferruhzad
Geçtiğimiz hafta ilginç bir olay oldu. Kuveyt’te bir mahkeme binasında resmen evlenen gelin ve damat nikahtan sonra binadan ayrılırken gelinin ayağı takıldı ve düştü. Damat da çiçeği burnundaki eşine “salak” diyerek onunla dalga geçti. Bunun üzerine bir anda evlendiği adamın gerçek yüzünü gören kadın binadan çıkmaktan vazgeçerek kendilerini evlendiren hakimin huzuruna geri döndü. Gelin, hakime daha evliliğin ilk anlarında böyle bir “eleştiriye” ihtiyaç duymadığını söyleyerek evliliğinin feshedilmesini istedi. Boşanma olayı evlilik işleminden sadece üç dakika sonra gerçekleştiği için ülkede en hızlı boşanma davası olarak tarihe geçti.
Kuveyt’in de içinde yer aldığı Ortadoğu ülkelerinde toplumun gelinden beklediği “ele güne rezil olmaması için” damadın hakaretini duymazdan gelmesi ya da kendisini suçlayarak damada bir şey dememesidir. Geri kalmış toplumlarda kadının boşanması, boşanmayı bırakın duvağın altında yüzünü asması bile hoşgörülmez. Neden? Çünkü gelenekler, görenekler, töreler, nesilden nesile aktarılarak kendisine ulaşan kodlar bunu emrediyor da ondan.
Dünyanın her yerinde yerelden evrensele yükselen kadın özgürlük mücadelelerinin etkisiyle kadınların bilinçlenmesi, kendi değerinin farkına varması, hakları için birlikte omuz omuza mücadele etmesi erkek zihniyeti korkutuyor. Erkek aklın bin yıllardır dayattığı “makbul kadın” sesini etmeden evinde oturmalı, yemeğini yapmalı ve çocuklarını büyütmelidir. Aksi taktirde çok kötü şeyler olur.
Bianet’in yerel, ulusal ve internet basınına yansıyan haberlerden derlediği verilere göre son beş yılda 1371 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Geçtiğimiz yıl ise erkekler en az 255 kadını öldürdü. Bu kadınların 76’sı ayrılmak veya boşanmak istediği veya sevgili olmayı, görüşmeyi reddettiği için katledildi.
Kadınların 147’si yaşadığı evde veya ailesinin evinde, 60’ı park, adliye önü, evinin önü, alış-veriş merkezi gibi kamusal alanlarda, 10’u da araç içinde öldürüldü. 153 kadın tabanca, tüfek gibi ateşli silahlarla, 76’sı bıçak, keser, orak gibi kesici aletlerle katledildi. Öldürülen kadınların en az beşi erken yaşta zorla evlendirilmişti.
162 kadını, yani öldürülenlerin yarısından daha fazlasını resmi veya dini nikâhla evli olduğu eşi ya da sevgilisi öldürdü. 18 kadın ise eski eşi veya eski sevgilisi tarafından katledildi.
Türkiye’de veya dünyanın herhangi bir yerinde evlilik akdi bitse de eski eş kadını kendisinin “malı” olarak görmeye devam ediyor. Kadının hayatını ona zehir etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Nafaka vermemek için kendi iş yeriyle anlaşarak maaşını az gösteren erkekler eski eşinin çalışmasını bilerek engelliyor. Kadın çalışmaya başlasa çocuğuyla yeterince ilgilenmediğini öne sürerek mahkemeye vermek ve çocuğun velayetini almakla tehdit ediyor. Kadın götürüp elleriyle verse çocuğunu almayacak, ona asla bakmayacak kişiler bunları sadece kadını bezdirmek için yapıyor. Amaç intikam almak, kadının sinirlerini bozmak, özgüvenini sarsmak, onu yıkıp enkaz haline getirmek. Çünkü kadın çalışırsa kendi ayakları üzerinde durabilecek, kendisine güvenecek, bununla birlikte kendisini güçlü hissedecek ve erkeğin tehditlerine asla boyun eğmeyecek.
Cezai yaptırımların olmayışı, takım elbise giyip kravat takarak mahkemeye gelen katilere “iyi hal indirimi” uygulanması, kadın dernek ve kurumlarını yasaklanıp kapatılması, cinsiyetçi söylem ve politikaların zirve yapması nedenleriyle erkeklerin kadına yönelik şiddeti ve erkek cinayetleri gün geçtikçe daha da artıyor. Artık “cinayet” kelimesi bile durumu açıklamıyor, çünkü yaşananlar tam da kadın kırımı. Kadınlar ne evlerinde, ne sokaklarda ne de kamusal alanlarda kendisini güvende hissetmiyor.
Kadını bilinçlendirip donatması, onu her yönden güçlendirmesi gereken devletse kadını iyice çaresizleştirip eve kapatmaktan başka bir şey yapmıyor. Kadın kırımına karşı mücadele etmek yine kadınlara düşüyor.