Türkiye dünyada çocuklara bayram hediye eden ilk ve tek ülke olmakla övünedursun, son yıllarda yaşanan çocuk tecavüzü ve cinayetleri Türk devletinin çocuklara ne kadar değer verdiğini gözler önüne seriyor.
Türkiye’de çocuk tecavüzü ve çocuk cinayetleri her geçen gün artarken, çocuğa yönelik tecavüz vakaları Türk medyasında “çocuk istismarı” veya “cinsel istismar” olarak veriliyor. İstismar kelimesinin anlamı bir kişinin iyi niyetini ya da zayıflığını kötüye kullanmaktır. Örneğin; bir yetişkinin bir çocuğa evindeki para cüzdanını getirirse karşılığında ona oyuncak alacağını söylemesi ve çocuğun bu isteği yerine getirmesi bir istismar, yani kandırma olayıdır. Burada cinsel taciz veya tecavüz yoktur. Oysa ki medyada şu an gündemde “tutulan” olaylarda çocuklar kaçırılıyor, tecavüze uğruyor ve katlediliyor. Dolayısıyla bunlar birer “çocuk istismarı vakası” değil, çocuğa tecavüz ve çocuk cinayeti olayıdır.
Özellikle çocuklara yönelik suçlar toplumda büyük bir infial yaratıyor. Bu suçlara yönelik hiçbir çözüm sunmayan -sunmaya da niyeti olmayan- erkek egemen devlet sistemi ise infiali önlemek için sansasyonel fikirlere başvuruyor. Bunlardan biri kimyasal hadım. Devlet sanki çocuğa yönelik tecavüzü önlemek istiyormuş gibi yaparak aslında toplumun çarpık erkeklik algısını bir kez daha kutsuyor.
Kimyasal hadım dışındaki en “parlak” çözüm önerisi ise idam. Çocuğa yönelik taciz, tecavüz ve cinayet olaylarını güya “önlemek” isteyen erkek egemen zihniyet insanların gözünün içine bakarak siyasi istismarda bulunuyor.
Bir ‘suçlu’yu ibret-i alem olsun diye asmak ortaçağ yaklaşımından başka bir şey değildir. İdam, suç işleyenin yaşamını sona erdirdiğinden caydırıcı hiç bir etkisi yoktur ve dolayısıyla idam bir cezalandırma yöntemi değil, ilkel bir öç alma şeklidir. Ayrıca histerik bir şekilde “idam isterük” diye bağıranların gayesinin taciz, tecavüz ve cinayet olaylarını önlemek olmadığı da son derece açıktır. Takım elbise giydi diye tecavüz ve cinayet suçlusuna ‘iyi hal indirimi’ yapan devletin faili asmasını beklemek safdillik değil de nedir? Herkes de biliyor ki Türkiye’de taciz ve tecavüz suçluları korunuyor. Korunmakla kalmıyor, bir de “kader kurbanı” olarak görülüyor.
Bu devlet istese sadece birkaç saatte onlarca caydırıcı kanun çıkarabilir, bunu yapmıyorsa Türk Ceza Kanunu’ndaki onlarca maddeyi doğru dürüst bir şekilde uygulayabilir. Oysa Türkiye’de daha mevcut ceza kanunları bile uygulanmıyor. Histerik idam çığlıklarıyla tecavüz ve cinayet suçları görmezden gelinerek cezasız bırakılıyor. Zaten onların da istediği bu. Zira taciz, tecavüz ve cinayet suçları tamamen bu zihniyetten besleniyor.
İktidar, idam çığlığı atan maşalarını kullanarak başta devrimci ve demokrat insanları hedef alıyor ve idam konusunu sadece onlara gözdağı vermek amacıyla gündeme getiriyor.
Bugün çocuklar tecavüz ve cinayetlerden korunamıyorsa bunun tek sorumlusu devlet, yöneticiler ve onların tetikçisi olan yandaş medyadır. Takvim rakamları her gün ileri doğru yol alırken siyasetçilerin gericilikte son derece ısrarlı olması, devlet güdümlü medyanın da buna arka çıkması çocukların hayatına mal oluyor. Her yıl binlerce çocuk kaçırılıp öldürülürken bunların birkaçı hariç, diğerleri hiçbir şekilde gündeme gelmiyor, getirilmiyor, bilinçli olarak gizli tutuluyor ve akıbetleri hakkında hiçbir veri paylaşılmıyor.
TÜİK verilerine göre 2008-2016 yılları arasında 104 bin üzerinde kayıp çocuk vakası varken 2016-2018 yılları arasında kaç çocuğun kaybolduğu, kaçırıldığı ya da öldürüldüğünü kimse bilmiyor mesela.
Bianet ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu dışında hiçbir kurumun bu vakaları kayıt altına almadığı bir Türkiye’de, seçimlerin hemen ardından çocuk tecavüzü ve cinayetlerinin son günlerde çokça gündeme ge(tiri)lmesi de son derece düşündürücüdür.
Ama her şeyden daha düşündürücü olan, devletin yakasına yapışıp çocuğunun neden korunmadığını, neden öldüğünü sorması, sorgulaması gereken insanların yirmi birinci yüzyılda çareyi hala hacılarda, hocalarda, üfürükçülerde aramasıdır.