Lütfen bekleyin..

Av. Aysel Öztürk

Entegrasyon mu? İstismar mı?

01 Haziran 2016, 22:19

Bu günlerde Avrupa’da, özellikle de Almanya’da göçmen sayısı kontrolsüzce yükselirken, Almanya olası bir krizin önünce geçme çabasına girdi. Krizi önleyebilmek için Almanya Federal Meclisi bugünlerde entegrasyon yasasını tartışmaya açtı.
 

Almanya’nın entegrasyon konseptinin adı ‘Teşvik ve talep etme’dir (Fördern und Fordern).  Lakin, Meclis’ten geçen bu yasa,  göçmenleri entegre etmekten ziyade istismara dayalıdır.

Maddeleri şöyle sıralayabiliriz:

Öncelik hakkı:

Daha önce mülteci kesimini denetleyen İş Ajansı ancak Alman ya da AB vatandaşının başvuruda bulunmadığı işte çalışabilmeyi onaylardı. Bu kural, entegrasyon yasası ile üç yıl askıya alınmıştır. 

Meslek eğitimi:

Meslek eğitimi aldığı 3 sene içinde Almanya’da ikamet edebilir fakat yasal olarak sınırdışı, sadece durdurulmuştur. Eğitimini tamamladıktan sonra 6 ay içinde iş bulması zorunludur. Bu zaman içinde iş bulması durumunda 2 sene kalma izni verilir.

İş programı:

Mülteci statüsü olmayan göçmenler için 100 bin kadar toplum hizmeti imkanları oluşturulmuştur. Bu işler ‘bir Euro’luk işler’ diye bilinir. Mülteciler saat başı 1 Euro bile değil sadece 80 sent alacaklardır.

İkamet baskısı:

Tanınan mültecilerin ikamet yerleri 3 sene kadar devlet tarafından belirlenecek. Bu yasa 1 Ocak 2016 tarihten geriye dönük uygulanacak. Ancak mültecinin yakın ailesi en az 712 euro aylık maaş alırsa ve sigortalı bir işi olduğunu kanıtlanırsa ikamet zorunluluğu uygulanmayabilir.

Yerleşme izni:

Kalıcı ikamet izni 5 yıl sonra talep edilebilir. Bunun için kişinin ‘aktif entegre’ olduğunu ispatlaması gerekir. Aktif entegre ya da uyumu sağlamak için hem yeterince Almancaya hakim olmak, hem de kişinin kendi geçimini kendisinin sağlayabilmesi gerekiyor.

Entegrasyon yasasına uymayan mültecilerin para yardımı, kısmen kesilerek cezalandırılacak. Zaten verilen yasal hizmetler en asgari düzeydedir. Ayrıca kim eğitimini durdurursa, ikamet hakkını tümden kaybeder.

 

İş olmayan yerlere gönderiyorlar

Bahsedilen ikamet mecburiyeti daha önceleri de mültecilere uygulanılıyordu fakat bu mecburiyet dün de, bugün de kabul edilemez bir ayrımcılıktır. Genelde mülteciler çalışma imkanlarının olmadığı alanlara gönderilir ve böylelikle sosyal yardımı ile idare etmeye mecbur bırakılır. Üstelik verilen para geçinilemeyecek kadar azdır. Çalışmadıkları, daha doğrusu çalışamadıkları için toplum tarafından dışlanırlar. Sonra da devletin istediği yerlerde saat ücreti 80 sentlik işlerde çalışmak zorunda kalırlar. Halbuki Almanya’da asgari ücret 8,50 euro dur. Cenevre Sözleşmesi’nin 26. Maddesi’ne göre mülteci ikamet etme alanını kendisi seçebilme hakkına sahipken bu yasalar, bu uygulamalar ile hakları ihlal ediliyor.

Baştan aşağıya cezalar ile donatılmış uyum yasası, mültecileri açlık ile terbiye etmeyi amaçlıyor. Mülteciler, geldikleri savaş bölgelerine geri göndermekle tehdit ediliyor. Uyum yasası  uyumdan ziyade, mültecilerin imkanlarını tamamıyla elinden alıp, kişiyi yalnızlaştırıp, sermaye sistemine biat ettiriyor.

Entegrasyon yasası her ne kadar kulağa hoş gelse de, yasalara bakıldığında mültecilerin aciz ve zayıflığından yararlanılıp, onları köleleştirmeye çalıştığı hemen anlaşılıyor.

Anlaşılan o ki, Merkel kamuoyu tarafından bu denli eleştirilirken bu yasa ile tereyağından kıl çeker gibi, hem mültecileri ülkesinde barındırdığı için kendisini humanist ilan edecek, hem ucuza çalışan işçilerle sermaye sistemin tekerini döndürecek, hem de Yunanistan’daki göçmenleri Davutoğlu ile anlaşıp Türkiye’ye gönderip kurtulacaktı.

 

Davutoğlu’nun üstü çizilince... 

Merkel, 2017 Almanya Federal Parlamentosu seçimlerine hazırlanırken, iç sorunlarını bir an önce bertaraf etmek istemiştir ve bu uğurda tüm yolları mübah görmüştür. Böylelikle de sağcı popülist parti AFD’ye kaymış eski CDU seçmenlerinin gönlünü alıp, geri kazanmayı hedeflemiştir. Zira Merkel’in başbakanlık koltuğunu kaptırmaya pek de niyeti yok. Bu konsept ile yürüyen Merkel, Davutoğlu’nun tasfiyesi ile zora girdi. En sadık dostu Erdoğan, Türkiye ile yapılan anlaşmaların üstüne çizgi çekti. 

Davutoğlu ve Merkel’in anlaşmasına göre Yunanistan’a ulaşan mültecilerden sığınma başvuruları reddedilenler, Türkiye’ye geri gönderilecekti. AB ise, 6 milyar euro Türkiye’ye verecekti. 

Ayrıca Türkiyelilerin, Avrupa’ya vizesiz gelmesi talep edilmişti. 

Bu anlaşma Türkiye’ye, Haziran 2016 tarihine kadar AB’nin talep ettiği 72 kriterlerini yerine getirme şartını yüklemişti. 

Ancak Davutoğlu’nun gitmesiyle Türkiye’nin tutumu değişti. Erdoğan daha önce olduğu gibi 23 Mayıs’taki BM İnsani Yardım Zirvesi’nde AB’yi açıkça tehdit etmiş, vize görüşmelerinde ilerleme sağlanmazsa Türk parlamentosunun geri kabul anlaşmasını onaylamayacağını söylemişti. 

Erdoğan anlaşmalara ihanet etmesiyle bilinen bir kişi. Demokrasi deyip, Türk Meclisi’ne bile darbe yapmış, ‘çözüm süreci’ deyip barış isteyenlerin ‘terörist’ ilan etmiş, BOP projesinde bile ABD’ye kafa tutmuş bir şahıs.  

Yani Erdoğan, hiç kimsenin işine yaramadığını AB’ye kanıtladı. 

Kısaca eşeği çürük kazığa bağlayıp, Allah’a ısmarlasan ne fayda. Şimdi Alman medyası bu ihaneti ve tehditi tartışırken gelişmeleri çok merak ediyoruz çok…

Bu haber 951 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.