Lütfen bekleyin..

Av. Aysel Öztürk

Fatma Bacı`dan Sakine Cansız`a kadar Alevi kadını

10 Mayıs 2016, 17:47

Bacıyan-ı Rum örgütünden günümüze kadar alevi kadının gücü (Fatma Bacı`dan Sakine Cansız`a kadar alevi kadını)

Ne kadarda erkek eğemen sistemi sadece erkek kahramanlarımızı dillendirsede tarihde kadın efsanelerinin birçok örneği vardır. Erkek sistemi kadın kahramanlarımızı tümden red etmiyor, fakat tarihde var olduklarını kabul etse bile onları rivayet dilinde anlatmakdanda öteye gitmiyor.

1000li yılların sonlarında, (özellikle 1071 Malazgirt savaşından sonra) Türkler Anadolu`ya göçmüşlerdi. Türk halkının sa hepsi alevi değildir. Büyük Selçuklu Devlet tarftari olan emeviler yönetici Türklerdir ve bu baskıcı rejme karşı duran kesim ise ayaklanmalarla tepki veren, halkçı kesimide yönetilen Türklerdir. Bu halk kesimi alevi Türkmenleridir. 

Türkler tamamen Anadolu`ya geciş yaptı ve baskıcı emevi devlet rejmi ordada devam etti. 

Kayseri ve Konya`ya yerleşen Türkmen alevileri Anadolu`da yerleşik hayata geçmek isterler, lakin orda halk tarafından her alanda hem kabul edilmiyor hemde horlanılıyorlardı. Ermeni ve Rum (Bizans`lı) esnaflari ticaret alanıne ele geçirmişdi ve yerel halkın huzursuzluğu üst düzeye tırmanmışdı. Bu nedenle ekonomik alanda güçlenebilmeleri, kendi dinini yaşatabilmeleri ve herşeyden önce Anadolu`da bir toplum olmaları gerekirdi. Bu da yalnızca yeni alternatif bir yaşamı inşa etmek ile mümkündü.

O dönemlerde Hacı Bektaşi Veli Konya`ya yerleşirken, 1205 yılında Ahi Evren Şeyh Nasreddin Mahmut ve eşi Fatma Hatun`da Kayseri`ye yerleştiler. Ahi Evren Şeyh Nasrettin Mahmut fıkra ve espirileriyle ünlü Nasreddin Hoca`dan başkası değildir. Fıkralarında zaman zaman adı geçen karısı Fatma Hatun`da ünlü Mutasavvif Şeyh Evhadüddin-i Kirma`nin kızı Fatma Bacıdır.

Böylelikle Ahi Evren Hacı Bektasi Veli`nin tavsiyesi ile Ahi örgütünü kurar. “Ahi” arabcada kardeş demektir. Eşi Fatma Hatun`da bu örgütünün kadın kolunu oluşturur. O dönemlerde Anadolu`ya “diyari rum” derlerdi ve örgüt içinde kadınlar birbirine “bacı” diye hitap ettiklerinden dolayı örgüte “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Bacıları) ismi verilir. Bacıyan-ı Rum örgütü dünyada kurulan ilk kadın sivil toplumu örgütüdür.

Kadınlara örgütde birçok alanda eğitim verildi. Bunlardan bazıları edebiyat, sanat, ekonomi ve kültür gibi alanlardır.

Ayreten meslek öğretilip, üretime dahil edilirlerdi. Kadınlar yamak olarak mesleğe başlar, sonra kalfa ve ustaya kadar terfi edilirdi. En yaygın meslekler çadırcılık keçecilik, nakışcilik, örgücülük, kilim ve halı dokumacılık, ipek ve pamuk ipliği üretimi idi.

Kayseri`de üretim için çalişma yerleride (atölye) vardı.

Ürettikleri eşyaları pazarda, çarşıda satıp, rum ve ermeni tacirleri ile rekabet ederlerdi.

Bacıyan-ı Rum örgütünde kadınlara ayreten kendisini savunmayıda ögretirlerdi. Kadınlara ata binme, kılıç kullanma ve atıcılık eğitmi veriliyordu. Kadınlarımızın ana ilkesi “eşine, işine ve aşina sahip ol” idi. İşine sahip ol; yani bilge ve becerikli ol ki, evinin düzenini koruyabilesin. Tasarruf et, fazla savurgan olma ki, ocağın devamlı tütsün. Eşine sahip ol ki, evine bağlı kalsın.

Anadolu Baciları yetim, kimsesiz genç kızları himayesine alıp, onların eğitimlerinde, ev bark sahibi olmalarından, sorumlu olmuşlardır. Kimsesiz kalan ihtiyar kadınların bakımı, genç kızların evlendirilmesi gibi sosyal hizmetlerde bulunmuşlardi. Yani ordaki insanlara elini uzatıp yardim etmişlerdi.

Alevilerin yaşam ilkelerine dayalı olan bu yaşam ile Anadolu`da yeni, çağdaş bir süreç başlatılmışdı. Göçmen olarak sığındıkları Anadolu`da köklerini salmış, eşitce ve sozial dayanışma içinde yeni bir toplum yeşermiştir. Alevilerin yaşam ilkelerini Cem törenlerinde söylenen bu sözlerlede ifade edebiliriz:

Eline, beline, diline sahip ol. Dünya malına tapma, doğruluktan sapma, gördüğüne bin katma, görmediğine kulp takma. Yokuşta yorgunu yorma, düzlükte canları darda koyma. Yetmiş iki millete bir gözle bak, herkesi kardeş, bacı bil. Güçlünün yanında yer alıp yoksulu ezenlerden olma. Bilime uyan, karanlığı kovan, ışığa koşan olanlardan ol".

Öğretisinde insanı kutsal varlık olarak kabul eden Alevi örgütlenmesi inanç ve düşünce özgürlüğünün savunucusudur. Bahs edilen eşitlik ilkesi kadin, erkek eşitliğini içerdiği gibi, tüm dinleri, kimlikleri ve sınıflarıda kapsar.

Barış ve Demokrasi ilkesi ile insan hakları ve savaşa, şiddete ve nefrete karşı, sevgiyi, dayanışmayı dostluğu eğemen kılmış ve bunun için her alanda mücadele etmek ile kendilerini görevli bilirler.

Böylelikle Türkmen Alevileri yaşam ilkelerine dayalı olan sosyalleşmenin temel taşlarını dizmişdir Anadolu`ya ve cağdaş, humanist bir yaşam yaratabilmişlerdir. 

1243 yılında Moğollar Anadolu`yu işgal edip ve Kayseri`de kuşatılar. İşgale karşı alevi kadınları, erkekleri ile birlikde savaşıp Moğollar`a karşi güçlü bir direniş sergilediler ve bu direniş sonucu Kayseri haftalarca ele gecirilemdi, fakat ne yazık ki, Ahi`lerin ve Bacı`ların uzun zaman süren direnişi bir ihanet ile sonlandırıldı ve Kayseri`yi Moğollar hile ile ele geçirebildiler.

Bugün Anadolu`ya bakdığımızda oradaki halk yerleşik hayata geçmiş ve yaşamını sürdürmektedir. Anadolu Bacı`ları örgütü sayesinde ordaki yaşayan göçmenlere hizmet götürmenin, yanı sıra oradaki halkın kökleşmesinide sağlayabilmişlerdir.

Bir toplumun kökleşebilmesi için erkek ve kadının uyumlu çalışması ve sosyal ekonomik ve kültürel alanada gelişebilmesini sağlamakdan geçer. Aksi takirde kökleşebilmesi mümkün değildir. Bu tespitin sonucunda ortaya çıkan gerçeklikde bir halkı yerinden edebilmek için önce o toplumun kadınını sömürmek gerekir. Erkek eğemen sistemide tamda bunu yapmakda.

Bunun için kadına karşı baskı ve şiddet sadece kadınlarımızın değil erkeklerinde sorunudur. Zayıf kadını olan bir toplum her daim zayıf ve güçsüz kalmaya mahkumdur.

Hacı Bektaşi Veli bu gerçekliği anlatabilmek için şöyle demişdi “Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde, Bizim nazarımızda kadın - erkek farkı yok, noksanlık da eksiklik de, senin görüşlerinde”.

İşte bu hakikat ile göçdüğü Anadolu`ya her daim Bacıyan-ı Rum örgütünün en büyük destekcilerinden biri olmuşdu ve hatta Fatma Bacı`yı, Moğollar`ın esaretinden kurtuldukdan sonra, Konya`da kendi himayesine almışdır.

Bir toplumun var olabilmesi ve güçlenebilmesi ancak kadın ve erkeğin eşit, uyumlu ve dayanışma içinde çalışması ile mümkün olduğu yunan filozofu Platon`un (ölümü MÖ 347) kadın ile ilgili tespitlerindede yer alıyor. Bu nedenle Platon`a protofeminist (Ur-feminist) yada egalitaryan denmekteydi.

Platon, bir toplumda kadın ve erkeğin eşit yaşamasını ve her alanda uyumlu ve dayanışması içinde çalışmasını bir insanın vucuduna benzetir. Kadının ezildiği toplumu yarısını etkisizleştirilmiş zayıf ve hasta bir vucuda benzeter. Hasta ve zayıf bir vucut daha kolay yenilebilindiği gibi zayıf ve hasta bir toplumu ezip ve kendisine itaat ettirmekde o kadar kolaylaşabilir. Bu nedenle bir toplumun güçlü ve yıkılması zor olan bir kale olabilmesi için her alanda kadın ve erkek yaşamını paylaşmak mecburiyetindedir. Yani bu tespitden yola çıkarak vardığımız sonuç şu: Kadın özgürleşmedikce toplumun güçsüz kalması ve hegemon siteminde balık misali yutulmasi kaçinilmazdir.

Daha iyi anlaşılabilinmesi için şöylede bir örnek getirebiliriz:

Bir toplumun yok olmasında birçok etken (doğa, ekonomi, coğrafi) neden olmakda, lakin en büyük etkenlerden biride kültür asimilasyonudur. Kültürü asimile etme anadili yasaklamakla ile elde edilir, çünkü anadili olmayan bir halk ne kimliğini nede kültürünü benimseyemez. Bizlere dayatılan türkleşme siyaseti ile asimile edilmeye çalışılan dilimizi, kültürümüzü günümüze kadar analarımız muafaza etmişdir ve köklerinden koparılmasına müsade etmemişdir. Analarımız bu savaşdaki zaferiyle halkını yok edilmesinden kurtarmışdır.

Aleviler yaşadıkları yerde kurdukları komün sistemi ile yaşamının birçok alanında kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmişlerdir. Özellikle İbadethanelerinde (Cem evleri) birlikde, yanyana pirlerinin karşısına çıkıp semahlarda birlikde dönerler. Bu uyumlu duruşlarından doğan gücü görmemek mümkün degildir.

İşte tam bu nedenden dolayıdır ki, erkek eğemen sistemi daima alevi toplumuna saldırmakda, çünkü kadin-erkek eşitliğini bir tehlike olarak gören devlet birçok katliyamın yanı sıra birde ibadetlerini karalamaya çalışmışdır. Alevilere yapılmış onca karalama propagandalarına rağmen bu yaşam tarzından vaz geçmediler. Sonuç itibarı ile onca alevi kırımları ve baskılardan sonra aleviliği ne bitirebildiler nede alevileri yaşam tarzından koparabildiler.

Bu uyumlu ve dengeli duruşları ile kadın-erkek özgürlük savaşlarında her daim ön saflarda yerini almış ve her biri direniş ve duruşu ile halkının kahramanları olmuşlardır.

Koçgiri`nin büyük isyancısı ve Dersimin akıl Hocası Alişerin eşi Zarife Xanım ezilen toplumlara, zalime karşı durup savaşmanın erkeklere mahsus olmadığını bizlere yeniden öğreten Koçgiri`li bir Alevi kadınıydı.

Zarife Xanım 1882 yılında Koçgiri`nin Azger köyünde dünyaya gelmişdir. İki büyük katliamın (Koçgiri isyanı; Dersim isyanı) direnişcisi olan Zarife Xanım üstün zekası ve bilek gücü ile isyanlara büyük katkılar sağlamıştır. Eğitimli bir kadın olan Zarife aşiretleri ve ordaki yerel halkları ikna etme konusunda herkesden üstündü. Kendisi çok iyi bir propagandacı ve birçok erkeğe göre daha keskin nişancıydı. Halk ile iç içe yaşayan Zarife Xanım aşiretler arasındakı sorunları çözebilmek için halk makemelerini kurup barışı sağlardı. Ayreten birçok kadına savaşmayı öğretip Koçgiri isyanında kendilerini savunmayı ve direnmeyi öğretmiştir.

Alişer ve Zarife bu uzun ve zorlu yolda hem sevinçlerini hem acılarını birbiriyle paylaşırlardı. Onlar birbirini tamamlayan iki yarım idi. Biri olmadan öbürü sağlıklı adım atamazdı.

Yaşamında var olabilmenin kavgasını veren Dersim`li Alevi Kadını Sakine Cansız hafızamızdaki en taze kahramanımız, komutanımızdır.

Sakine Cansız (Sara) PKK'nin ilk kurucularındandır. Sakine Cansız siyasi faaliyetinde birçok kadınlarımıza örnek olmuş ve 40 yıllık mücadele süresinde hayatını kadının ve tüm ezilen toplumların özgürlük savaşına adamışdı. Diyarbakır zindanlarında bile diz çöktüremedikleri gibi Cansız vahşetin diğer ismi Esat Oktay`ın suratına tükürerek zalime meydan okumuşdu. Diyarbakır zindanı neydi ki bu kararlı ve onurlu komutanımızın iradesi karşısında. O zaten hayatını yaşamını kavgalarına adamışdı birkere ve hiç bir zulüm ve güç onu o kutsal yoldan döndermemişdir ve son nefesine kadarda inandığı değerler için kavgasını sürdürü.

Kadınların efsaneleri erkek eğemen sisteminin, “kadınlar erkeği tamamlamak için yaratılmışdır” “tespitinin” ne kadarda yalnış olduğunun bir ıspatıdır. Kadının rolü bu dünyayı güzelleştirmekdir ve kadın tamda bunun için yaratılmıştır. Güzel bir yaşamı ne erkek, nede kadın tek başına oluşturabilir, daima birbirlerine ihtiyaçları vardır. Yani kadında erkekde güzel yaşamın eksikliklerini tamamlamak için yaratılmıştır. Bu gerçekliği Sakine Cansız, Alişer ile Zarife ve Ahi Evren ile Fatma Bacı iyi anlamışlardı ve bu yaşamın hayali ile çıkmışlardı bu uzun yola. Yaşamlarının son nefesine kadar yürüdükleri bu yolu tamamlayacak olan yine onların yarattığı yeni nesillerdir.

 

 

Bu haber 1489 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.