Benzeri bir kriz, 2012 yılında Grexit (Greece + exit = Yunanistan'ın Euro Bölgesi'nden/AB’den çıkma talebi) ile yaşanmıştı. İngiltere, AB’nin önemli ticari, finans gücü.
İngiltere, AB’nin önemli ticari, finans gücü. Almanya ve Fransa'dan sonra da Avrupa Parlamentosu'nda 73 koltukla önemli bir yere sahipti. Böyle olunca da Britanya'nın AB'den çıkması önemli bir boşluk yaratıyor. İngiltere’nin ayrılma sürecini başlatmak için Lizbon Anlaşması'nın 50'nci maddesi gereği ivedilikle başvuruda bulunması gerekirken, Başbakan David Cameron bu prosedürü uygulamaktan ziyade istifa ederek görevi, Ekim ayında seçilecek İngiltere'nin yeni başbakanına devretmeyi daha uygun gördü. Bu erteleyiş, kuşkusuz AB devletlerinde genel anlamda güvensizlik yaratıyor. Hatta bu durumu iç krize yol açabilir.
İngiltere'nin anti AB siyaseti üç temel gerekçeye dayanıyor. Bunlar egemenlik, göç ve paradır.
İngiltere, AB'nin merkeziyetçi anlayışının kendi yasalarını ve düzenini kısıtlamasından rahatsız.
AB’nin serbest ikamet hakkı, 2 milyondan fazla AB vatandaşı İngiltere'ye yerleşti ve bu sayı her geçen gün artıyor. Bu durum İngiltere'de büyük tepkiye de yol açıyor. Zira, ülkenin kapasitesinin oldukça zorlandığı gibi bir düşünce de mevcut.
Halkın tepkilerinden biri de İngiltere’nin AB'ye her yıl katkı olaraktan 19 milyar sterlin ödemesidir.
AB'nin anti-demokratik, merkeziyetçi İngiltere'nin ayrılığı ile birlikte ilk büyük kayıbını verdi.
Globalleşme fikrinden uzaklaşma, bunun yerine yeniden ulusal egemenlik talebi büyümesi AB'de daha da büyük çatırdamalara yol açabilir.
İngiltere için işler kolay değil
Sadece AB'yi değil, İngiltere’yi de sıkıntılı günler bekliyor. AB’den ayrılması ile AB’ye 37 Milyar Sterlin ödemesi gerekir. Bu da İngiltere’de vergileri yükseltmeye yol açar. Şimdiden Britanya Ekonomi Bakanlığı, Brexit’in her İngiliz hanesine senede 4 bin 300 Sterline mal olacağını açıkladı. Ticari ilişkilerinin büyük bir kısmının AB’den ayrılması, finans merkezlerinden biri olan Londra'ya maddi anlamda büyük zarar verecek. Bir borsa krizine de yol açabilir.
İskoçya’nın, Britanya'dan ayrılması ve AB’de kalma talebi bu durumda anlaşılır bir tepki olacak. İskoçya'nın bağımsızlığı, Büyük Britanya'nın parçalanıp gücünü kaybetmesine de yol açabilir.
23 Haziran'daki referandumdan sonra Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, bunun AB'nin sonu olmayacağını söylese de AB'yi fırtınalı günler bekliyor.
AB’nin 3'üncü finans gücünü kayıp etmesi, Merkel’in emperyal sistem kurup, efendiliğini ilan etme hayalini uzun bir zaman ertelemiş oldu. Kopuşun sadece İngiltere ile sınırlı kalması çok zayıf bir ihtimal görünüyor. Fransa, Almanya, Hollanda'da da sağcı partiler, anti-AB siyaseti ile hareket ediyor. Yine Almanya'da da anti AB siyaseti, aşırı sağcı parti AfD'ye güç kazandırdı. İngiltere’nin çekilmesi sağcı kesimi bundan sonra daha da motive edebilir.
Fransa'nın aşırı sağcı lider Le Pen, 2017'de Fransa'da genel seçimlerde iktidara gelirse ilk yapacağı, Fransa'nın AB'den çekilmesini gündeme getirmek olacak. AB, eğer Fransa gibi ikinci büyük ortağını kaybederse, parçalanma kaçınılmaz olacak.
Ayrıca, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da solcu kesimler de AB’den çekilme talebini yeniden gündeme taşıyabilir. Bu kadar tartışma içinde AB dağılmasa bile Çin, ABD ve Rusya gibi güçlere karşı ağırlığını ve ciddiyetini kayıp eder.
Avrupa açısından globalleşme önemli fakat mevcut hali ile dağılma tehlikesi yaşıyor. AB için yeni bir dizayn kaçınılmaz gibi görünüyor. AB'de merkeziyetçi ve küçük ülkeleri ezen sistem yerine koruyan, sosyal politikalara ağırlık veren, AB ülkeleri vatandaşlarının tepkilerini hesaba koyan ve onları bilgilendiren yeni bir anlayıştan başka seçenek görünmüyor.