Lütfen bekleyin..

Av. Aysel Öztürk

Kiliselerin desteği Merkel’e

03 Kasım 2016, 17:32

Bu yazımda Almanya siyasetinin farklı bir boyutunu sizinle paylaşmak istiyorum.
Almanya’da görünürdeki siyasetin arkasında farklı bir durum söz konusu. Perde arkasında bulunan siyasetçiler genelde her konuda belirleyicidir.

Almanya Federal Başbakanı Angela Merkel’in gölge yönetiminde en güçlü kişi Kardinal Marx ve Rahip Jüster’dir. Jüster, Almanya’da Hristiyan aleminin de yüksek bir yetkilisi.

Kardinal Marx (Kardinal Papa’nın vekili ve ondan sonra gelen yetkili kişidir) seçim tartışmalarında Merkel’in ve göçmen siyasetinin arkasında duracağını defalarca tartışma programlarında dillendirmişti.

Tarihte kiliseler, alenen aristokrat kesimin (kont, baron ve hatta kralın) baş danışmanlığını yapıyordu. Alınan kararlar üzerinde etkiliydiler. 1870 yıllına kadar kardinaller, hukuk alanında da yer alıyordu. Bugün Hristiyan din aleminin, siyaset alanında etkisi zayıflamış olsa da tamamıyla ortadan kalkmadı. Gücünü büyük oranda perde arkasına çekti.

Bugün bile kardinaller, papa tarafından atanıyor. Kardinal, ancak papanın mahkemesinde yargılanabilir. Tarihte sadece piskoposlar kardinal olarak atanabilirken, papa şu an rahip ve papazları da kardinal olarak atayabilir. Bu konudaki dokunulmazlığın modern çağda halen devam ediyor olması, kilisenin gücüne kanıttır.

“Devlet içindeki etkilerini nedir” sorusunu şöyle açıklayabiliriz:

Federal Meclis’te olduğu gibi eyalet meclislerde ‘Tanrı Fraksiyonları’ adı altında oluşumlar var. Dini konularda oy kullanma yetkileri var. Genelde tüm siyasi partilerde (SPD, Sol Partisi, Yeşiller partisi, CDU/CSU, FDP gibi) çalışma grupları var. Hatta CDU, Yeşiller ve FDP’nin meclis franksiyonlarında da yer alırlar.

Aslında çalışma grupları bir nevi lobi grubudur. Ancak kiliseler, bu temsilcilerini lobici olarak görmez. Vatandaşların ortak yararını düşündükleri için siyasi çalışmalarda yer aldıklarını savunurlar. Bu çalışma grupları yaklaşık 6 milyon üyeyi temsil ediyor. Bu bağlamda, siyasi arenada kiliseler en aktif kuruluşlar arasındadır.

Kiliseler, demokratik meşruiyeti olmadan yasama sürecine dahil edilen tek toplumsal güçtür.

Yukarıda bahsettiğim gibi sadece dini sorun ve konularla ilgilenmezler. Nükleer atıkları depolama konusu tartışılırken, kilise temsilcileri de Nükleer Atık Komisyonu’da yer alıyorlardı. Kiliseye neden bu kadar siyasi yetki veriliyor şeklindeki soru şu şekilde cevaplanıyordu:”Geleneksel işleyiş.”

Peki kiliseler bu kadar gücü nasıl elde etti?

Kiliseler, 1945 yılında Almanya’da yaşanan çöküşte partiler üzerindeki etkisine kullanarak devlet içinde özellikle ekonomik anlamda gücünü arttırdı. Halktan aldıkları kilise vergileri ile ciddi bir sermaye edindi. Sermaye birikimi 6 milyar Euro’yu bulan kiliseler bu ekonomik gücü çerçevesinde aynı zamanda taleplerini de kabul ettiriyor. Kilise üyelerinden sermaye kazanç vergisinin alınmadığını da belirtmek gerekiyor.

Kilise hizmetinden devlet memuruna geçiş olduğu gibi, memur statüsünde emeklilik haklarını alması da söz konusu. Bunun tersi de mümkün. Zaten kilise çalışanlarına memur ücreti ödeniyor.

Bu bilgileri verdikten sonra kilisenin Merkel Hükümeti ile ilişkisine değinelim.

28 Eylül’de Berlin Katolik Kilisesi’nin yıllık resepsiyonunda

Kardinal Reinhard Marx Merkel’e: “Sizi destekliyoruz ve arkanızdayız. Özellikle göçmen siyasetini bir yıl önce desteklediğimi açıklamıştım ve bu açıklamanın arkasındayım” demişti. “Başka toplumlarla maddi ve manevi paylaşım yapmaktansa kültürler ve ruhani değerlerimize sahip çıkarak toplumsal değişme ulaşabiliriz. Patriotizme evet milliyetçiliğe hayır” ifadeleriyle iç ve dış politika konusunda yorumda bulunmuştu.

Avrupa’nın geleceği için Avrupa ve ABD’nin ticaret alanında planlanan serbest ticaret TTIP’in (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması) için daha fazla çaba verilmesini istemişti. Tüm dünyevi işlere karışan kilisenin gücününü Merkel de hissediyor.

Kilisenin gücü konusunda SPD’nin eski üyesi Dr.Jürgem Schmude’nin bir sempozyumdaki ifadeleri oldukça dikkat çekici:

“SPD, kilisenin konumunu zayıflatacak olursa bu SPD’ye zarar verir. Atılacak top, kiliseden önce partiyi vuracaktır.”

“Tanrı bizi korusun” mu diyelim?

Bu haber 1009 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.