Dün Auschwitz'in 75. yıl anma töreni yapıldı. Dünyanın önde gelen politikacıları, krallar, kraliçeler ve oradan tesadüf eseri kurtulan, yaşları 90 üzerinde kadın erkek yahudiler anma toplantısındaydı. Sanırım bu barbarlıktan nefret eden dünyanın gözü, kulağı, duyguları da orada olmalıydı. Yardımla sahneye çıkabilen bu insanların anlattıkları beni fevkalade duygulandırdı.
Ağladım.
Bir Dersimli olarak onların çilesini hissetmemek mümkün olur mu?
Bir milyon Yahudinin kadın erkek, çocuk, gaz odalarında endüsriyel tarzda imha edilmeleri, yeryüzünde görülen en büyük barbarlıktır. Alman halkının bir bölümü bu barbarlığı hala inkar ederken, bakınız Cumhurbaşkanı Steinmeier şunu söylüyor:
Bugün zaman başka, kavramlar başka, tavırlar başka, bazen kötünün hala varlığını sürdürdüğünü izlenimlerimden görüyorum, demektedir.
Yerden göğe haklı bir sosyaldemokrat söylüyor. Kim ki, Auscwitze götüren barbarlık yolunun farkına varır, onun karşı mücadele vermesi gerekir, diyor.
Peki bu kötüye karşı icraatı nedir sorarsanız, derim ki yoldaşları Schröder, Gabriel ve Maas'a bakın.
Kemal Atatürk kendi imzasıyla, Hitler'den zehirli gaz satın aldı.
Erdoğan ise, Kürdü imha eden silahlar aldı. Afrin'e önce Alman Leopard tankları girdi. Giresipi ve Telabyat'a yine onların silahları önde, Kürt soykırımını sürdürdü.
İki Almanya birleşince yine aynı Almanya, yani Auschwitz kötüsü, barbarı, DDR'in bir buçuk milyar DM'lık silah envanterini Türkiye'ye hibe etti. Bunlar bonbon değildi. Binlerce Kürt köyü ve kasabası bu silahlarla yerle yeksan yapıldı. 4 milyon Kürt yurdundan sürüldü. On binlerce Kürt katledildi.
Auschwitz kötülüğü, Merkel zamanında daha da yüksek sürdürüldü. Sığınmacı gelmesin diye Erdoğan'a altı miyar rüşvet verdi. Geçen hafta Türkiye'de bunun azlığından yakınan dostu Erdoğan'a daha üstün maddi olanaklar tanıyacağını söz verdi. Erdoğan da bu parayla Rojava'da, kanunsuz, haksız, hukuksuz işgal ettiği Kürt topraklarında TOKİ'sine ev yaptıracak ve Müslüman Biraderlerini iskan edecek. İşte bu bir soykırımdır. Alman politikası Auschwitz kötülüğünü sürdürüyor.
Auschwitz'de kullanılan gazı, daha önce Kemal Atatürk bizzat Hitler rejiminden satın aldı. Bu gaz Dersim de kullanıldı. Dersim'de mağaralar birer Auschwitz oldu. Sayısı bilinmeyen Dersimli Kürt bu mağaralarda gazlanarak can verdi.
Auschwitz törenlerine katılan yaşlıların anlatımları beni duygulandırırken, Dersim'de gazla katledilen, süngülenen, Allahuekber deyip başları kesilen soydaşlarımı düşündüm.
Biz Dersimliler, Türk devletinin bize yaptığı soykırımı ne doğru dürüst öğrendik, ne anladık, ne de unutulmaması için kalıcı kapsamlı çalışma yapabildik. Oysa DERSİM Auschwitz'den öncedir. Holocaust'un unutulmaması için Yahudi insanının çabası oldukça saygındır. Ne kadar faydalandık?
Hala Dersim Aleviydi, Zazaydı onun için soykırım yapıldı diyen çıkabiliyorsa, soykırımı anlayabilmiş mi?
Ben ağladım.
Biçare halimize, parçalanmışlığımıza, bir türlü Kürt olamayışımıza, soruna sadece ideolojik bakmamıza...
Oysa Türk devleti Dersim soykırımını en alasından sürdürüyor. Almanya ise kötüyü oynarken Erdoğan'ın dostu oluyor. Kendi ülkesinde faşizmin kötülüğüne karşı çıkarken, türk faşizmine arka çıkıyor.
92 yaşında olan bir Yahudi şöyle söyledi. Azınlıkları baskı altına alan sisteme karşı çıkmazsanız her yerde Auschwitz olabilir. Bu sözleri ayakta alkışlayan devlet adamları ve Alman Cumhurbaşkanı acaba Ortadoğu'da terör ve şiddet devletlerini, başta faşist ırkçı Türkiye, İran, Irak ve Suriye'ye karşı herhangi bir önlemleri oldu mu? Almanya, bahsedilen devletleri arka bahçesi görüyor, silah satma ve ticaret herşeyin önünde gidiyor. Bu suretle verdiği ekonomik yardımlar, sattığı silahlar, yaptığı ticaretle Kürt soykırımına yardım ediyor. Auschwitz barbar yolu Afrin, Giresipi ve Kürdistan geneline çıkan yoldur. Kötüye karşı birşey yapacağına, onu daha da kötü yapıyor. Onlardan kötüye karşı durmalarını beklemek saflıktır. Peki Kürt ne yapıyor?
Haydar Işık, 28.01.2020