Siz Avrupa'da yaşayan sürgünler ve emekçiler, Avrupa ülkelerinde ulusal marş çalınırken rap diye hazırola geçeni hiç gördünüz mü? Ama bu gözler Türkiye'de ulusal marş çalınırken, sokaktan umursamadan geçen insanların nasıl dövüldüğünü gördü. Akçadağ İlköğretmen Okulu'nda marş okunurken kıpırdayan Dersimli Baki Ovaçin'in nasıl ayak altına alındığını gördü. Bursa'da altmışlı yılların başında marş söylenirken şapkasını çıkarmayan köylünün, ömrü boyunca unutamayacağı dayak yemesini gördü.
Kemalist sistem ırkçı ve faşistti. Ama solcularımız onu öylesine temize boyuyorlardı ki, yere göğe sığdıramıyorlardı. „Asker millet elele!" sloganı altmışlı yıllarda göğe yükselmişti. Kemalist sistem dünya halklarına kurtuluş vaadediyor, diyorlardı. Askerimiz Kemalin yolunda, onun devrimlerinin bekçisidir. Öylesine ki, Kemal Atatürk nekadar öksürmüş aksırmışsa, rakı masasında ne konuşmuşsa öğrencilere ezberletiliyordu. Matematik derslerinde bile Atatürk vardı.
Size yüzde yüz yaşadığım bir anımı arzedeyim. İyi okuyun, ibret alın. Veysi Bey, cahil akılsız „Quto"yu, Kürtleri aşağılayan tarzda anlatadursun, ama ben onun yoldaşıyla başımdan geçeni anlatayım. O zamanlar TKP'nin sorumlusuydu. Türk-Danış'ta çalışıyordu. Beni, öğrenci velileriyle bir toplantı için davet etmişti. Gittim. Yirmi kadar veli gelmişti. Ben sorun nedir diye düşünürken, veliler: „Siz neden Atatürkçülüğü öğretmiyorsunuz? Nasrettin Hoca fıkralarıyla çocukların kafasını karıştırıyorsunuz." Bu ve benzeri eleştiriler yağdı. Veysi Bey'in can yoldaşı, rahmetlik Vural Bey söz alınca, rahatlamıştım. Nasıl olsa socudur, beni destekler. Kendisi de Kemal Atatürk devrimlerinin anlatılması, öğretilmesi gereğini söyleyip beni eleştirdikten sonra bana söz sırası geldi. „Ben sizin çocuklarınıza Türkçe öğretmek için ders veriyorum. Nasrettin Hoca anekdotlarıyla çocuklar daha kolay öğrenebiliyor. Benim düşüncemi beğenmiyorsanız istediğiniz yere başvurabilirsiniz." deyip hışım ve hayal kırıklığı içinde ayrılmıştım.
Eh şimdi ise, ulusal marşa ezan ilave edildi. „Kadınlar ıslık çalmış". Yüzyılın Lideri Reis demişse halkı onu doğru görür. Gezi olaylarında polisten kaçıp camiye sığınanlara, „Camide bira içtiler." demişti Asrın Lideri. Mesele şudur. Ne kadar yalan söylersem halkı onca kandırırım. Türk halkı zaten halk değil. Çıkar kalabalığı demek daha doğru olur. Cezayir'e bakınız. Buteflika'yı alaşağı ettiler. Bir de Sudan'a bakınız, diktatör El-Başir nasıl zorladılar. Eğer Türkiye'de gerçek anlamda bir halk olsaydı soğan kuyruğuna girmeyi onursuzluk görür, isyan ederdi. Balkanlardan gelip Ermeni ve Yunan toprağına, onların mal zenginliğine kurulan, Boşnak, Pomak, Arnavut, Sırp, Makedon; Kafkaslardan Gürcü, Cerkes, Abaza, Azeri, Güneyden ise Kürt ve Arap vs Türk yapılırsa, hergün Ulusal Marş ve günde beş vakit ezan söylenince, bütün gün olduğunuz yerde taş kesilip kalırsınız. Hatırlatmayı görev biliyorum. Dersim Soykırımı ve diğer Kürt soykırımları Balkan'dan gelen subayların eliyle yapıldı. Bununla Türkün günahı yok, demek istemiyorum. Ancak bunca derleme, aynı kazana atılıp çıkarıldıktan sonra tek renk, asil Türk ve Hanefi yapılan sistemi sorgulamak istiyorum.1951 yılında bir Alman etnograf ve arkeolog olan Prof. Egon von Eickstedt, „Türkler Kürtler İranlılar" adlı çalışmasında Anadolu'da Türk ırkından olanları yüzde beş kadar gösteriyor.
Aslında Rum ve Pontuslu olan Karadeniz sahilindeki halka bakınız. Daha Türkçe'yi öğrenmemiş ama safkan Türk olduğunu söylüyor. İttihat ve Terakki sosyologu satılmış bir Kürt Ziya Gökalp'tı. AKP içinde milletvekilliği yapan da kendisini inkar edip Türklük yemini yapanlardır. „Türk değilim desen, haydi ulan Türkçe konuştuğuna göre Türksün" derler. Aslında Türk olmadıkları halde azılı Türkçü geçinenleredir sözümüz. Bunlar sisteme angajedir. Çıkarı var, sadece kendisini ve yakınını düşünür.
Durum böyle olunca bu derme-çatma çıkarcı kalabalık eskiden Kemal Atatürk'e, şimdi de Recep Tayyip Erdoğan'a şapka indiriyor. Kemal'i yere göğe sığdıramayanlara inat, şimdi bulutlarda Erdoğan silueti arayanlar yine aynı çıkar kalabalığıdır. İki sistem de yalan, riya, sahtekarlık, hırsızlığa, vurguna, etrafını kayırmaya dayandı. Türkiye'nin tüm maddi değerlerini, faşist sistemi ayakta tutmaya ayırdı. Irkçı faşist asker polis, bürokrasi, cami ve kışla sistemini sürdürmek beka yapıldı. Derin devlet dedikleri de kabaca budur. Bunun kozmik odasına „Quto" girmişse, buyurup sorsun. Sistemin gerçek sorumlusunu bulup sunacağına, hedefi karartmasını doğru görmüyorum.
Açık söyleyeyim. Veysi Bey'in yazılarını dikkatli okuyorum. Şüphesiz uzun yılların tecrübesi var. Türk solcusu olarak baştacı yapılabilinecek bir şahsiyettir. Kürtler üzerine yazarken Kemalist yanı kalemini zorladığı belli oluyor. „Quto" sözcüğünü kullanmasını, Kürtleri aşağılamak olarak görüyorum. Acaba yanılıyor muyum? Benden gayri „Kürtlerin Veysi Abisi'"ni okuyan yok mu?
Haydar Işık, 15.Adar 2019