Lütfen bekleyin..

Ergin Doğru

Eğitim Gericileşirken Alevilerin Durumu

13 Kasım 2017, 20:25

Türkiye’de eğitim sistemi ve müfredat her dönemde olduğu gibi bir kez daha ana tartışmalardan biri haline geldi. Değişen eğitim sistemi ve müfredatı geleneksel devlet aklını esas alıp, aynı yöntemi kullansa da mevcut hükümet gizli ajandasında var olan ideolojik kimlim hedefleri doğrultusunda adımlar attığı ve değişimi buna göre düzenlediği görülüyor. Çünkü cumhuriyettin kurucu ideolojisi ve kutsal devlet anlayışının ihtiyaçları ile buna inanmadığı halde uzun süre sesini çıkarmayan İslamcı zihniyet bugün sistemini kurmak için müdahale gücünü kendinde bulmuş ve uzun süredir sessiz, derin yürüttüğü, yer yer tahkiye ile yol almaya çalıştığı bu süreçte artık aleni yürümektedir.

Cumhuriyetin kuruluşu sürecinde tekçi, ezberci, bilimsellikten uzak, milliyetçi eğitim sistemi ve müfredatı ile Kemalist bir nesil yetiştirilmesi hedeflenmişti. Son yıllarda ise kökleri hiç yok olmayan DP döneminde Kemalist zihniyeti karşı tohumları atılan dindar nesil yetiştirme hedefi bu gün güçlenmiştir. “Ümmetin lideri olarak dindar nesil fetvası verenlerin süreç içerisinde dindar, İslamcı Kemalizm’e kaysa da ana hedef İslamcı nesildir.

REKLAM

İdeolojilerin kendini toplum içerisinde sürekli var etmesi, yaşamsal kılması ve geleceğe taşıması ancak eğitim ile mümkündür. Ulus devletlerde, monarşilerde, diktatörlük sistemlerde ya da ilerici, sosyalist, demokrat toplumlarda bunun yolu eğitimdir. Eğitimin içeriği, yöntemi ve amaçları toplumun ilerleyişlerini belirlediği gibi, gerileyişlerinin de sebebidir. Bu yüzden de her ideoloji kendini var etmek için eğitimi esas alır. Devletlerde bunun yolu kurduğu eğitim sistemi ve müfredatıdır. Türkiye ulus devletinde de hükümetlerin, iktidarların ana hedeflerine ulaşmak için üzerinde durdukları eğitimdir.

Kemalizm’in ulus devletçi anlayışı tekçilik üzerine kurgulanırken şekilsel ve üstlenici bir tarzda da olsa, laiklik anlayışı ortaya çıkınca, coğrafyada var olan İslamcı zihniyet kendini medreselerde var etmeye çalışmıştır. Beyaz Türk laisizmi ile din olgusunu devlet dini olarak tanımlayan ve kullanmaya çalışan Kemalizm başta attığı adımların toplumsal sıkıntılarını görünce eğitim sistemi içerisine din olgusunu da katmış ve zorunlu din dersler, ilahiyatlar açmıştır. Medreselerde verilen dini eğitimler, tarikatlaşan toplum gerçeği, eğitimdeki zorunlu din dersleri ile temelleri atılan dindar nesil projesinde bu gün gelinen nokta yeni bir aşamayı ifade etmektedir. Eski dönemlerde kendini gizleyip kutsal devlet ve milliyetçilikle maskeleyerek topluma ulaşmaya çalışanlar günümüzde bunu açıkça yapmaktadır. Türkiye’deki  İslamcı anlayışın özünde milliyetçi ve devletçi olduğu, gizli bir Kemalist karakteri olduğu ise ayrıca üzerinde tartışmayı hak eder bir olgudur.

Dindar nesil hedefini bizzat “ümmetin lideri” ağzından çekinmeden ifşa eden egemenler bugün açıktan yaşamın her alanına olduğu gibi eğitim sistemine de müdahale etmektedir. Büyük ölçüde başardıkları siyasi projeleri ile toplumsal değişimi dindar nesil hedefi ile şekillendirmeye ve bunu eğitim sistemi ve müfredatına direk yerleştirmeye başlamışlardır.

Devlet sözde de olsa laiklik ilkesine hala sahip görünüyor olsa da diyanet ve MEB üzerinde kırıntısı kalan sözde laiklik de yok edilerek, Beyaz Türk laisizmi Kemalistler mücadele alanı olarak açılmaktadır. İmam hatipleri teşvik etmek için akıl almaz propaganda, promosyon ve eğitim sisteminde oynamalar yapanlar oynadıkları oyunlardan yorulmuş olmalı ki, bu gün hiç çekinmeden MEB üzerinden eğitim müfredatını daha da gericileştirerek değiştiriyorlar. Zorunlu din dersi altında Alevi, ilerici, demokrat çocuklarına yıllardır dayatılan zulüm katmerleştirilmektedir.

İlkokuldan başlayarak okullarda verilecek dersler içerisine cihat, ölüm, ahret, dini ölçülerde yaşam, evlilik, erkeğin üstünlüğü, kadının zavallılığı, tövbe, şeytan, günah, nefs, iman etmek, cin, peri, melek vb çoğu soyut, cinsiyetçi kavramlar üzerinden çocukların küçücük dünyaları kargaşa ve korku ile şekillendirilmeye çalışılacaktır. Korku toplumun tohumları serpiştirilerek, tekçi zihniyetin, kulluk psikolojisi ile biat eden dindar nesil yetiştirilmeye çalışılacaktır. Sadece soyut ve korku ile değil çocuğun gelişimini sağlayacak sanat ve bilimsellik de yok edilecek. İlkokul birinci sınıflarda ilahiler, yedinci sınıflarda tekbir, salat-ı ummiye vb islami milliyetçilik öğretilecek. Müzik enstrümanlarının okullarda kaldıracağı da yazılmaktadır. Tabi bu arada mehter öğretilmesi de ihmal edilmeyecek. İlkokul 2. sınıf ders kitabında Alevilerin inançsal ritüeli olan Semah’ın halk oyunu olarak gösterilmesi de cem evine cümbüşevi diyen zihniyetin ders kitaplarındaki yansıması olarak yerini alıyor.

Eğitimin gericileştirilmesi çabası sadece sistem ve müfredatla oynamayı yeterli görmeyenler, yetinmeyenler dindar nesil hedefinde paydaş olarak gördükleri tarikat, vakıf ve gerici İslamcı örgütler ile işbirliği yapmayı da ihmal etmiyorlar.

MEB kimi tarikat, vakıf ve İslamcı örgütlerin paravan kuruluşları ile “değerler eğitimi” adı altında eğitim antlaşmaları imzalamaktadır. MEB’in antlaşma imzaladığı bu İslami kesimler okullarda, panel, konferans, seminer, sergi vb faaliyetlerle çocuklarımızı teslim alacaklar. Yapılan bu antlaşmalardan ve müfredatın içeriğinden de anlaşılıyor ki, dindar nesil sadece inancını öğrenmekle yetinmeyerek cihadist bir kafayla büyütülecek ve İslam’ın hedeflerine koşulacaktır. Bu sistem ve kafa ile bugün Dünya’nın başına bela olmuş bölgemizi kan deryasına çevirmiş, barbarca yöntemleri ile insanlığı, vicdanı sorgular hale getirmiş olan yeni İslamcı kadrolar devşirilecektir. Bu kanaate varmamıza sebep olarak sadece müfredatın içeriği uygulayanın zihniyetin eğitim antlaşmaları yapılan tarikat, vakıf ve İslamcı örgütlere bakmakta yeterli olacaktır. Eğitim antlaşması yapılarak okullara sokulan seminer, panel, konferans vb yollarla önleri açılan isimlerin tümü şaibeli oldukları kadar tescillidir.

Tecavüz, tacizciliği mahkemelerde tescillenmiş Ensar vakfı başta olmak üzere Turgev, Hizmet, Hayrat, İHH, Furkan vakıfları, İlim Yayma Cemiyeti gibi arkasında tarikatların, İBDE-C, Hizbullah gibi dehşet örgütlerinin bulunduğu bu kesimler çocuklarımıza “değerler eğitimi” verecekler. Peki kimin değerleri, neyin değerleri sorusunu sormak hakkımız değil mi? Bunların değerlerini biz yaşayarak gördük. Müfredatın içerisine yerleştirilen ve çocuklarımıza “değer” katacakları ne kadar örtüşüyor, denk geliyor değil mi?

Çok tartışılan ama bu yılki müfredata tümünün yerleştirilemediği önümüzdeki yıllarda tamamlanacağı söylenen bu cihadist eğitimle ne hedefleniyor, nereye varılmak isteniyor. Küçücük çocuklara, körpe beyinlere cihadist fikirler şırınga edilerek geleceğin Hizbullah, Elkaide İşid’cileri mi yetiştirilmek isteniyor?

Cihad kavram olarak “Allah’ın dinini yüceltip, yaymak için elde gelen çabayı göstermek, Allah için yaşamak, Allah yolunda canla, malla, sözle, fiille mücadele etmek, onun mesajlarını iletmek, bunun gerçekleşmesi için ekonomik, kültürel, sözel, silahlı mücadele yürütmek, Allah ve dinini hakim kılmak” gibi tanımlarla özetlenebilir. Cihad yaşam var oldukça devam edeceğine göre kıyamete kadar sürecek bir süreyi işaret ediyor. Tebliğ etmek, dönüştürmek, ikna etmek, hakim kılmak anlayışı son tahlilde güce yani zora dayanacağı için de sürekli savaş, kavga demek olan cihad şimdi okullarda müfredata sokulacak ve çocuklarımız geleceğe Allah için ölmek ve öldürmek zihniyeti ile hazırlanacaklar. Cihad, çocuklarımıza Allah’ın kelamı ve dinin tarzı olarak öğretileceği için Elkaide’nin, İşid’in, Elnusra’nın, Hizbullah’ın potansiyel kadroları durumuna getirecekler. Daha iyi bir yaşam, aydın, bilinçli bir yurttaş, bilimsel, modern toplumun parçası olması için eğitime gönderdiğimiz çocuklarımız karşımıza din tebliğ eden hatta ebeveynlerin din dışılıkla suçlayabilecek biri olarak çıkma ihtimali çok büyük bir tehlike olarak toplumun önünde duruyor.  Öyle ki laik, demokrat, Alevi ailenin çocuklarının ebeveylerini düşman olarak görme olasılığı hiç de küçük değildir. Çocuğumuza, toplumumuza bundan daha büyük bir kötülük yapılabilir mi?

Eğitim müfredatı Alevilere ne diyor?

Eğitim sistemindeki ve müfredatındaki planlı değişimler ülkedeki ilerici kesimleri ve halkı etkiliyor olsa da Alevileri daha ciddi etkileyeceği kesindir. Zira cumhuriyet tarihi boyunca yok sayılan, ötelenen ve baskı altında tutulan Alevilerin çocuklarına Aleviliği öğretebilmeleri, yaşatabilmeleri zaten kolay değildi. Zorunlu din dersleri, egemenlerin baskı politikalarına Sünni toplum baskısı eklenince Alevilik kendini var etmek için büyük zorluklar yaşadı ve kısmen asimilasyona uğradı. Bütün bu sebeplerle okullarda, sokakta kafası karışan, çelişkiler yaşayan Alevi çocuklarının büyük zorlanmalar yaşadığı bilinen bir gerçektir. Hatta zorlanmaların yer yer kendi ebeveynler ve aile çevresiyle sorunlara, uzaklaşmalara dönüştüğü de gözlemlenmiştir.

Yeni eğitim sistemi ve müfredatı ile anti laik ve antiözgürlükçü zorunlu din dersi ile yetinilmemiş Alevinin inanç, felsefe, yaşam değerlerine aykırı ve ters olan bu müfredatla Aleviler adeta tehdit edilmektedir. Tehdit diyoruz çünkü mevcut müfredatın başarısı demek Aleviliğin asimilasyonu dolayısıyla bitirilmesi, ölümü demektir.

Alevilik ve yeni müfredatın birbiriyle örtüşecek, yakınlaşacak hiç bir yanı yoktur. Kimi işbirlikçi Alevilerin üstünü örme, gizleme, meşrulaştırma çabalarına rağmen bu gerçek güneş kadar yakıca ve çıplaktır, asla balçıkla sıvanamaz, kapatılamaz.

Alevilik ve cihad yan yana düşünülemez. Cihadist düşünce baskıyı, yayılmacılığı, savaşı, üstünlüğü ve zorla kabul ettirmeyi ifade ederken, Alevilik tüm bu yaklaşımları ret eder. Alevilikte yayılmacılık, üstünlük, baskı ve üstün görme anlayışı yoktur. Alevilik eşitlik, özgürlük ve sevgi üzerine kuruludur. Alevilikte inancını yayma gibi bir hedefi, derdi olmadığı gibi insanları rengine, fikrine, ırkına, inancına bakmaksızın eşit görür. 72 millete bir nazarla bakan bir inancın öğretisinin, felsefenin cihat gibi fetih içeren baskı, kan ve savaş demek olan bir düşünceyle yan yana düşünülmesi dahi Alevilere zulümdür.

Yeni müfredat kulluk anlayışını ve biat kültürünü hâkim kılmaya, öğretmeye çalışıyor. Alevilik öğretisi ise kula kulluk etmeyi ret eden, insanı Kâbe olarak gören, gönül gözü ile bakan, insanda, doğada, canlıda sevgiyi esas alır. Yurttaşlık bilinci, hakkı sosyal eşitlik, özgürlüğü esas alan birey anlayışı kulluğu, biati ret eder.

Müfredat “iyi insanı” korku üzerinden, soyut kavramlar, rüşvetler ile kavratmaya, kabullendirmeye çalışırken Alevilik öğretisi insan-ı kamil felsefesinin gereği olarak yaşar. Her şey yaşamın kendisidir. Cennet-Cehennem yaşamdır, ne yapılacaksa burada yapılmalıdır.

Alevilikte var olan ahlak anlayışı, öğreti ve felsefesi ile iyi insanı soyutluluk üzerinden değil somut pratikte ister. “eline diline, beline sahip çık” anlayışı etik duruşu başka yere havale ederek mükafat olarak görerek değil yaşamın içerisinde etik bir duruş olarak gösterir ve ister. İnsan Kabe ve kıble olacak kadar değerli, kutsal, dost cemalı hac kadar kıymetli olarak kabul edilen Alevilik, yaşamın içinde ona doğru etik duruşu gösteren bir öğretidir.  Bu etik duruş içerisinde her şey gönüllülüğe dayanır, zor ve korku yoktur. Yaşanan hata ve eksikliklerde zora, korkuyla, cezalandırmayla değil iknaya dayalı olarak aşılmaya çalışılır. Görgü cemlerin de toplumsal hukuk oluşturulurken, yaptırımlar yine kazanımcı ve insana değer veren bir felsefeyle yaklaşır, iyi insana ölçü olur. Asla can almak, cana zarar vermek yoktur. Yine Alevi hukukunda zina ve cinayet, bir cana kıymak af edilmesi en zor olan kusurlardır. Yani müfredattaki gibi şeriatı işaret etmez, Cehennemle, kıyametle korkutmaz, Cennetle ödüllendirmez.

Alevilik bilimi esas alır. “Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” desturuyla yürürken, ibadetlerinin temeli olan cemdeki semah ile evrimi, doğa ilişkilerini anlatır. Cenneti de Cehennemi de yaşamda arar ve yaşarlar.

Kadını dışlayan, küçülten, zavallı ve kullanılabilir bir eşya olarak gören cinsiyetçi müfredata olduğu gibi görmez, Çok eşlilik, çocuk gelinleri teşvik edici müfredattaki kutsal evlilik anlayışı olarak görmez, erkeği öne çıkartan, yücelten yaklaşımı ret eder. Analık kültürünü esas alan Alevilikte kadın eşit ve ibadetinde post verilecek kadar değerlidir. Cinsiyetçiliği ret eden, kadını erkekle eşit gören Aleviliğin, eğitimdeki müfredatla uyuşması mümkün müdür?

Elbette yeni eğitim sistemi ve müfredatı özetlemeye çalıştığımız kadar değil ama bu kadarı bile Alevilikle yeni eğitim sistemi ve müfredatın asla uyuşmayacağını görmeye yeter. Bu müfredat Alevilik inancı ve öğretisi ile örtüşmez. “Değerler Eğitimi” adı altında imzalanan tebliğ protokollerinki İslamcı vakit ile cemaatlere ve hedeflenenlere bakıldığında aslında örtüşme gibi bir niyet ve derdin de olmadığı anlaşılıyor.

Alevilerin dinci eğitim ve müfredata karşı yaklaşımı

Mevcut hükümetin hatta cumhuriyetin ilanından bu yana egemenlerin, hükümetlerin eğitim sistemi ve müfredat ile başta Alevilik olmak üzere farklılıkları yok etmeye, asimile etmeye çalıştığı bir gerçektir. Tek dil, tek ırk, tek din anlayışı ile kurgulanan Kemalist cumhuriyet gerçeğinin her aşamasında aktörler değişse de bu çıplak gerçek bariz kendini göstermiştir. Günümüzde İslamcı çizgi olarak tezahür eden ve giderek büyüyen bir tehlike halini almış durumda.

Dindar nesli hedefleyen İslamcı egemenler yaşamın ve toplumun en küçük hücresine kadar örgütlerken, eğitim sistemi ve müfredatı gelecek günlerin güvencesi olarak inşa ediyor, niyetini gösteriyor.

Tekçi zihniyetin başta Alevilik olmak üzere tüm farklılığı yok etmek istediği bir süreçte nasıl bir duruş, nasıl bir mücadele hattı ve alternatif çözümler sorusu öne çıkıyor. Tüm ilerici kesimlerin sorumluluğu ve görevi olan, devam eden gerici anlayışa karşı mücadele zorunluluğu herkesin önünde duruyor. Son dönemlerde küçük çapta da olsa eğitimdeki gericileşmeye karşı çıkışlar olsa da, bu çıkışlar kimi yerde öncülük edenlerin hedef saptırması, darlığı, öngörüsüzlüklerine rağmen önemlidir.

Eğitimdeki gericileşmeye karşı farklı kesimlerin dışında sorunu en yakıcı şekilde hisseden Alevilerin ise mevcut duruşlarının yetersiz olduğunu belirtmek gerek. Alevilerin demokrasi güçleri ile beraber yürütülecek bu mücadelede öncülük misyonunun olması elzemdir. Mücadelenin sağlıklı yürüyebilmesi, genişlemesi ve sonuç alması açısından öncülük misyonu ile beraber geçmişin doğru tarzda gözden geçirilmesi, eleştirel olunması ve özeleştirel bir yaklaşım gerekiyor. Yani Alevilerin kendileri dara tutacakları zamanıdır.

Alevilerin ve özelde Demokratik Alevi Hareketin bu noktada rolu önemlidir. DAH mücadelede süreklilik ve doğru hedeflere yönelme, sonuç alıcı planlamalar yapma gibi sorunları olduğunu söylemek haksızlıktan ziyade, kendini görme açısından önemlidir. Beyaz Türk laisizmin yanılgılı yönlendirmeleriyle inanç özgürlüğü, gerçek laikliği Kemalist cumhuriyette eş değer görme zaafından kutulanamamaktadır. Bu gün yaşanan zulmün kaynağı Kemalist tekçi zihniyet ve onun önümüze koyduğu Beyaz Türk laisizmi olduğu unutuluyor.

DAH’ın çizgisel anlamdaki bu sorunlu yaklaşımı ve olan sorunların çözümü konusunda sonuç alıcı tarzda uzaklaşmasını da getiriyor. Örneğin zorunlu din derslerine karşı mücadeleyi bu bağlamda değerlendirebiliriz. Alevilerin geleceği ve garantisi olan çocuklarına dönük asimilasyon ve yok etmeyi hedefleyen zorunlu din derslerine karşı sadece söylem geliştirmek ve eğitim yılının başlangıcında basın açıklaması yapmak, miting düzenlemek ve Kemalist siyasetten beklentiye girmenin ötesine geçmemiş pratikler söz konusu. Zorunlu din dersi başta olmak üzere gerici eğitime karşı bu pratikle mücadelenin yetmeyeceği ve sonuç vermediği ortadadır. Bu tarza karşın farklı yöntemler geliştirmek, sonuç almak için zaruridir. Örneğin mevcut öğrencilerin en az dörtte birinin Alevi çocukları olduğu düşünüldüğünde, her türlü baskıyı göze alarak zorunlu din derslerine girmeme, öğrencilerin aynı anda mahkemelere başvurarak mahkemeleri kilitlemeleri vb sonuç verici eylemlikler planlamalıdır. Benzer şekilde tartışmalarla çok daha zengin sivil itaatsizlik eylemleri açığa çıkarılabilinir.

Genel anlamda Alevi örgütlenmesinde sadece DAH bileşenlerinin olmadığı biliniyor. Alevi örgütlenmesi içerisinde var olan ayrışma, egemenlerin eğitimi gerici, dinci müfredata çevirirken çıplak bir şekilde görülüyor. DAH dinci eğitim sistemine karşı çıkıp demokratik, laik, eşit, bilimsel anadilde eğitim talebini savunurken, Türk İslam Aleviliği çizgisindeki ve işbirlikçi konumundaki kimi Alevi örgütleri demokratik, laik, eşit, bilimsel, anadilde eğitim talebini sulandırarak, küçük taleplerle kişisel menfaat ve ikbal avcılığı ile egemenlerin geliştirmek istediği dinci eğitim sistemi ve müfredatını meşrulaştırmaya ve bunun karşısında kendilerini var etmeye çalışarak uğursuz bir rol oynuyorlar.

Dinci eğitim sistemi ve müfredatını meşrulaştırma çabasına giren, sistem içi Aleviliği savunan ve geçmiş pratiklerinde iyi sınavlar vermemiş olan CEM Vakfı ve işbirlikçi Alevi örgütlenmeleri yeniden sahneye çıkmış durumda.  CEM Vakfı kurduğu İslam Alevi Din İşleri başkanlığı bünyesinde birkaç kişi ile oluşturdukları önerileri, 15-20 milyon Alevi adına hükümete sunuyorlar. 15-20 milyon Aleviyi temsil etme iddiasına girişip, geniş Alevi temsiliyetine sahip DAH bileşenlerini yok sayan, DAH bileşenlerinin demokratik, laik, bilimsel eğitim talebi ve mücadelesini sulandırmaya, parçalamaya, etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Demokratik, laik, bilimsel eğitim talebiyle öne çıkan DAH hiçe sayılarak tam da egemenlerin istediği gibi inançsal kimi kırıntıları müfredata sokarak, İslam Aleviliği görüntüsü ile gerici içeriğe sahip müfredat meşrulaştırmak isteniyor.

Cem Vakfı’nın basna yansıyan kısmı ile yeni müfredata sunduğu ve eklenmesini istediği inançsal dosyada zorunlu din derslerine karşı çıkılmıyor, sadece kimi öneriler ile yetiniyor. Türk İslam sentezci bu önerilerde Kelime-i Şehadet getirilirken Aliyyen Veliyyulah ifadesinin eklenmesi, Besmelede Bismişah denmesi, salavat getirilirken ehl-i Beyt ve on iki imam salat ve selamlama yapılması, Alevi dualarının sonundaki Allah Allah ifadesinin yer alması, Alevi Bektaşi kültürü yerine Alevi inancı denmesi, ders kitaplarında Alevilik yerine İslam İnancında Alevilik denmesi, Ahret yaşamı bölümü anlatılırken Alevilikte ölüm sonrasında devriye ve don değiştirme bilgilerinin yer alması, milletin İslam anlayışının oluşmasında etkili gönül erenleri içerisinde 8. İmam Ali Rıza’nın eklenmesi, cihad konusunun çıkarılıp cem ibadeti konusunun konulması Ayn-i Cem ifadesi yerine Cem ibadeti denmesi, gibi özü değiştirmeyen, Alevilerin genel talepleri içerisinde kazanım halinde zaten yer alacak detayları ana talep gibi öne sürerek bir kez daha uğursuz bir rol oynuyor. Foto ile cami-cemevi gibi bir ucubeliği geliştirmeye çalışarak suyu bulandırmaya çalışan CEM Vakfı bir kez daha rolümü oynamaya çalışıyor.

MEB sunulduğu söylenen ikinci dosyada ise bütün bu gölgeleme, gizleme rolünün diyeti olarak “Alevi desteği” altında 12 dönüm arazi başta olmak üzere kimi maddi talepler içerdiği belirtiliyor. Şimdi geçmiş hükümetlerden alınan mali yardımlar tartışılırken, Kayabaşında vakfa verilen arazilerin kişisel olarak nasıl iç edildiği üzerindeki zimmet şaibeleri herkesin dilindeyken bu maddi taleplerin neyin karşılığı olduğu soru işareti oluşturmayı sürdürüyor.

Cem Vakfı geçmiş pratiği göz önüne alındığında bugün oynadığı rol hiç şaşırtıcı değil. Alevilik için olduğu söylense de inandırıcı değildir. Kaldı ki Cem Vakfı’nın hukuki anlamda AİHM’de kazandığı bir başarı söz konusudur. Bu başarı karşısında devletin AİHM’e verdiği taahhüt ve açıklamalara rağmen Cem Vakfı’nın Aleviliği kimi inançsal detaylarla dinci müfredata eklemlemeye çalışmak yarın uluslararası hukuk üzerinden gelişecek olası değişim baskısının karşısında ön alma, boşa çıkarma çabası mıdır? Akla gelmiyor değil. Cem Vakfı ile beraber Türk İslam Alevi çizgisinde ve salt çıkarsal kimi vakıf, dernek, dedeler ve bizzat hükümet tarafından kurdurulmuş Aleviler ile bağı olmayan tabela Alevi derneklerinin dinci müfredatı meşrulaştırma çalışması ise Alevi mücadelesinde yeni Hızır Paşalıktır.

DAH ve karşısında oluşturulmaya çalışılan işbirlikçi çizginin gerçeklerini vurgularken, DAH çizgisinin sahiplenilmesi ve genişletilmesi gerekliliğini önemle vurgulamak da gerekmektedir. DAH hizmetinden eleştiri yaparken hiç bir şey yapılmadığını söyleme gibi bir acz içerisinde değiliz. Derdimiz eksiklikleri vurgulamaya çalışırken katkı sunmaktır. Yetersiz tarzın aşılmasına naçizane katkı sunabilirsek bu mücadeleye katkı olur. Bu anlamıyla özeleştirel yaklaşacağız ki doğruyu ve sonuç veren tarzı yakalayalım. Bun sağlayacak olan da birlikte mücadele etme gerekliliğinden geçiyor. Yol ulularımızın “bir olalım, diri olalım, iri olalım” perpektifi ile sürdürülen gericileşme politikalarına karşı durulabilir. Cihadist militanların barbarlıkları ile yeryüzünü kan deryasına döndürürlerken, çocuklarımızın bu kirli cihadist gericileşmenin parçası haline getirilmesine izin veremeyiz, vermemeliyiz. Geleceğimize dönük bu saldırı politikalarına karşı çocuklarımıza, inancımıza ve geleceğimize sahip çıkalım.

Engin Doğru

2 Nolu Yüksek Güvenlikli

CİK Sol D-19 -Tek 

Elazığ

Bu haber 982 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.