Aslında, insanlık tarihinde yaşanan bütün olaylar, biribirinin arketipinden ibarettir. Bu gerçeklik; zaman aşımında döngüsel gerçekliğin de ta kendisidir. Zira güneş altında hiç bir şey ilk ve yeni değildir. Erdoğan-Bahçeli savaş ittifakının, Afrin saldırısının arefesinde Kılıçdaroğlu’nun üst perdede dile gelmesi, insanı tarihsel kavşaklara götürüyor. İşte tam da bu noktada; “tarih tekerrürden ibarettir!“ sözü, insanın aklına geliyor. Birazdan bahsini açacağımız bu konu, tarih sayfalarında yakaladığımız çok önemli bir ironiye işaret etmektedir. Makalemizin başlığında da anlaşılaçağı üzere tarihi rolleriyle İmam Ali’yi Kılıçdaroğlu, Ömer’i de Erdoğan oynamaktadır. Öyle ise sözü daha fazla uzatmadan, başlıyalım!
Çoktandır üzerinde çalıştığımız bir kaynak: Nehc’ül–Belâga (Güzelliğe giden açık yol/ Belagat yolu) نهج البلاغة. Bu kaynak; İmam Ali’nin hutbeleri, vasiyetleri, emirleri, mektupları, hikmet ve vecizelerini içermektedir. Kitabı Türkçeye Abdulbâki Gölpınarlı hazırlamış. Eserin Türkiye’de şuana kadar bir çok baskısı yapıldı. Bizdeki: Birinci baskı olup, 1972 yılında Garanti Matbaasında basılmış. Bu eserin yazarı İmam Ali soyundan gelen Şii Alimlerinden Şerif/Seyyid Radıy (Şerif er-Rızâ el-Bağdadi, Razi 969-1015), gerçek adı, Muhammed bin Hasan Musevîdir. Eseri, h. 400/ m.1010 yılında bitirmiş. Yani tamıtamına 1007 yıllık eski bir eser. Aslı Arapça olan bu kitap, şuana kadar İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Urduca ve Türkçe dillerine terçüme edilmiştir. Bu önemli kaynağı, Alevi Pirlerinin, Alevi kurum yöneticilerinin, Alevi araştırmacı-yazarlarının çoğunun okumadığını, incelemediğini tahmin ediyoruz. Zira bu kaynakta İmam Ali’nin Kadınlara, Namaz’a, Kur’ana dahası bir bütün olarak İslam’a olan bakış açısı oldukça net bir şekilde dile getirilmiştir! Şimdi asıl konumuza dönebiliriz!
İmam Ali’den Ömer’e nasihat!
Peygamber Muhammed’den sonra, Arap İslam ordularının yönü, dağlık bir alan olan Medo-Perso topraklarına çevrilmişti. Bu vesileyle Araplar tarafından İran-Kürdistan bölgesine bir çok taaruzda bulunulmuş, 634 yılında Firaz ve Köprü savaşlarında bir türlü istenilen sonuç alınamamıştı. En son 2. Halife Ömer bin Hattab‘ın (581-644) orduları, 636 yılında Qadisiye, 642 yılında ise Nihavend bölgesine girmişti. Bölgedeki tarihsel Aryen kültürel değerlere sahip Zerdüşti Medo-Perso kalıtlarını yerle bir eden Arap-İslam orduları, kılıç zoruyla İslamiyeti buraya getirmişlerdi. İşte 642 yılındaki son Nihavend savaşına hazırlanan Halife Ömer, bizzat bu savaşa kendisi de katılmak istemiş, fakat o dönem katiplik görevini üstlenen İmam Ali (556-661), buna şidetle karşı çıkmış ve önüne geçerek şöyle demişti;
“Bil ki bu işin üstünlüğü, ne çoklukladır, ne azlıkla. Bu, Allah’ın izhâr ettiği Allah dinidir; ordu da O’nun hazırladığı, O’nun yardım ettiği, O’nun ordusu. Böylece varacağı yere varmıştır; doğacağı gibi doğmuştur. Biz Allah’ın vaadine güvenmekteyiz; Allah da vaadini yerine getirir; ordusuna yardımcıdır. Buyruk sâhibi, (-yani halife Ömer, e.y.) boncuk dizilen ipe benzer; boncuklar (ordu-Arap milleti) o ipliğe dizilir; onları, o iplik bir araya getirir. İplik koparsa düzen bozulur, boncuklar dağılır-gider; tam olarak aslâ dizilemezler. Arap bugün azlıksa da İslâm kuvvetiyle çokluktur, birbirini destekleyişte, birlikte üstündür. Sen değirmen taşının mili ol, savaş değirmenini Arap’la döndür; onları savaş ateşine sok, sen savaşa girme. Çünkü sen, buradan çıkarsan civardaki Araplar itâatten baş çekerler; ardına attığın şey, yöneldiğin şeyden daha önemli olur.“ (Gölpınarlı, 1972: 176).
Ama ne varki Halife Ömer, katibi ve yakın dostu olan İmam Ali’yi dinlemiyor ve Sasanilere karşı planladığı savaşa katılarak, bizatihi yönetmek istiyor. Bu durum karşısında İmam Ali; her iki oğlu (Hasan, Hüseyin) ile birlikte savaşa iştirak ediyor. Oğlu Hasan ise bizatihi orduyu komuta ediyordu. Fakat Sasanilerin Fil ordusu saldırıya geçince, Ömer ordusunu geri çekmek istemişsede, bu defa da İmam Ali buna karşı çıkmış ve savaşa devam edilmesi gerektiğini bellirtmişti. Yine kaynaklardan edindiğimiz bilgiler dahilinde, eğer İmam Ali olmasaydı, Ömer’in bu bölgede hakimiyet kurması olanaksızdı. Ve fakat Ömer, 10 yıl halifelik yaptıktan sonra, bir Zerdüşti olan Ebü Lü’lüe tarafından öldürülmüştü. İmam Ali’yi ise Harici (Havariç) İbn-i Mülcem tarafından katledildi. Naaşı, Irak Necef’deki İmam Ali Camiine defnedildi.
Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a nasihat!
Afrin saldırısı öncesinde, savaş kliği tarafından yapılan hazırlıklar sürerken Kılıçdaroğlu, son zamanlarda sürekli “gözlerini öptüğü sevgili Erdoğan“a sitemkâr nasihatlerle şöyle sesleniyordu:
“(…) Önce diplomasiyi sonuna kadar zorlayacaksınız. Afrin’e girmek için bağırıp çağırıyorlar önce siz diplomasiyi sonuna kadar zorlayacaksınız. (…) Diplomasi sonuna kadar zorlanmalı. Hava desteği alınmadan girilecek bir Afrin büyük maliyetlere yol açar. Eğer hava desteği almadan oraya asker sokacaksanız, sayın Erdoğan’a açık çağrımdır, oraya seni kefenle karşılayan arkadaşlarını gönder. Bu milletin fakir fukara çocuğunu oraya gönderme. Diplomasi sonuna kadar zorlanır ve uzlaşı sağlanırsa ve hava desteği de alınırsa sorun büyük ölçüde aşılabilir.“(Bütün medya, 19.01.2018).
Daha sonra Kılıçdaroğlu’nun partisi CHP sözcüleri; Afrin saldırısına tam destek verdiklerini açıkladılar. Dikkat edilecek olursa CHP‘nin bu açıklamalrıyla İmam Ali’nin; Arap İslam ordusuna yaptığı övgülerinin aynı paralelde olduğu anlaşılacaktır. Çünkü, Kılıçdaroğlu ve partisi için bu savaş, çok önem arzetmektedir. Zira sahada yenilecek olan Türk ordusu ile birlikte gözlerinden öptügü sevgili Erdoğan’da kaybedecekdir! Erdoğan’ın kaybetmesi, Türk-İslam devletinin kaybetmesi anlamına gelecektir! Kürtler karşısında Erdoğan’ın kaybetmesi, M. Kemal’in yaklaşık bir asırlık Cumhurriyetinin iflası olaçaktır! Bu vesileyle Kılıçdaroğlu Erdoğan’a, İmam Ali’nin, Halife Ömer’e dediği gibi “boncuk ile iplik ve değirmen taşının mili ile taşı döndürenler“ misalini anımsatıyor. Artık çok net bir şekilde anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın gidişi, Kılıçdaroğlu‘nu ve partili yetkililerini çok ama çok derinden endişelendiriyor!