29 Kasım 2015 tarihinde Amed’te yüz bini aşkın insanın omuzlarında sarı, kırmızı, yeşil renklere sarılı Tahir Elçi’nin tabutu; ‘PKK halktır halk burada’, ‘katil devlet’, ‘katil Erdoğan’, ‘PKK intikam’ sloganları atarak şehitliğe yürüyordu.
Amed halkı, Ankara’nın duymak istemediği bir gerçeği haykırıyordu.
Aynı saatlerde dönemin Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu ise Brüksel’e uçmadan önce kameralar karşısına geçmiş, sağa sola parmak sallayarak ‘’katil biz değiliz’’ diyordu.
Davutoğlu, yeni olmayan bir şey söyleyecekti:
‘Kaybın bir kesimin değil, tüm Türkiye’nin kaybıdır’ diyordu.
Gerçekten Elçi tüm Türkiye’nin kaybı mıydı?
Eğer bu doğru ise, ‘tüm Türkiye’nin bir kısmı neden Tarih Elçi’yi ‘organize işlerle’ el birliği ederek ölüme yolladı sorusunun cevabı olmalıydı.
Tabi muktedirler memlekette gazeteci bırakmadıkları için bu soruyu bugün olduğu gibi o günde soranda çıkmamıştı.
Üstelik Kürtlerin yaşayanları hiç bir zaman Türkiye’nin olmadı ki ölüsü de tüm ülkenin olsun.
Her katliam ve siyasi cinayette olduğu gibi Sayın Elçi’nin katledilmesinden sonra da AKP hükümetinin ‘saldırının tüm Türkiye’ye yapıldığını’ açıklaması bir tüccar kurnazlığıydı.
Bir defa şunu söyleyelim; Tahir Elçi tüm Türkiye’nin kaybı değildir. Onuruna sahip çıkan Kürtlerin, barış, demokrasi, özgürlük, eşitlikten yana olan insanların kaybıydı.
AKP klasiğine dönüşen yaptığını yapmamış, yapmadığını yapmış gibi göstermesi ancak iki yüzlülükle açıklana bilinir.
Sayın Elçi’nin katledilmesinden sonrada hükümetin HDP ve PKK’yi hedef göstermekten geri durmaması doğrusu bir hayal kırıklığına neden olmamıştı. Zira aynı açıklamaların benzerini Suruç ve Ankara katliamında da görmüştük.
Bakın o günlerde ne demiş Davutoğlu:
‘Ankara garında DAİŞ terör yapar, döner devlete katil derseniz, Sayın Tahir Elçi hayatını kaybeder bu işi devlete, hükümete mal etmeye kalkarsanız…’
Konuşmadaki tehditti anlamak zor değil: ‘’Biz de size bunu yaparız’’ demek istiyor.
Davutoğlu, Amed, Suruç ve Ankara katliamlarında tetikçi olarak kullanılan DAİŞ üyelerine canlı bomba yeleğinin kimin giydirdiğini, Ankara garına kimin talimatı ve eskortluğunda getirildiğini, Elçi’nin kameraların gözü önünde sivil polisler tarafından nasıl katledildiğini ise nedense yok sayma yoluna gitmişti.
Yine aynı Davutoğlu Sayın Elçi’nin ‘PKK terörist değil’ dediği için Erdoğan, hükümet, medya ve yargı tarafından nasıl linç edilip gözaltına alındığını yok saymamızı istiyordu.
Böylece kendisini, hükümetini ve devletini cinayetten muaf tutacağını başaracağını sanıyordu. Oysa Sayın Elçi’nin katledilmesine giden yolun kanlı taşlarını (akıl sağlığı yerinde ise) bizzat kendisi ve Erdoğan tarafından döşendiğinin gayet farkında olması gerekirdi.
Davutoğlu, o günlerde yaptığı konuşmada HDP’nin Sayın Elçi’nin katledilmesini istismar ettiğini ve PKK’nin sözcülüğünü yaptığını, kaos çıkartmak istediğini söylemekten de kendisini alıkoymamıştı.
Demek istediği şu: devlet cinayet işler ama siz soru sormayın, hükümeti suçlamayın.
Davutoğlu, yine o tarihte şöyle demiş; ‘eşine söyledim bu olay aydınlatılacak ve üstü örtülmeyecek.’ Ne oldu peki? Aradan geçen bunca zamana rağmen neden bir tek adım atılmadı.
Çok duyduk bu sözü değil mi? Zaten geçmişte işlenen siyasi cinayetlerden hesap sorulmuş olsaydı bugün yeni cinayetler işlenemezdi.
Hatırlayın, 7 Haziran seçimleri öncesi Amed, Mersin, Adana, Diyadin’de yaşananlar, seçim sonrası yapılan Suruç, Ankara katliamlarının da üstü örtülmeyecek aydınlatılacaklardı. Öyle demişti Davutoğlu. Peki hangisi
aydınlatıldı? Hiç biri. Aydınlatılamaz da. Çünkü işin içinde Erdoğan, kendisi ve hükümeti var.
Erdoğan vakti zamanında Hrant Dink’in ailesinin evini ziyaret etmişti ve aynen Davutoğlu’nun cümlelerini kurmuş, ‘cinayeti aydınlatacağız’ demişti. Tam tersi oldu cinayetin üstünü örttü ve yeni cinayetlere kapıyı hep açık tuttu. Hatta bu kanlı cinayeti siyasi çıkarları için kullandı.
Davutoğlu, Sayın Elçi’nin katledilmesiyle ilgili ‘hukuk kuralları içinde ne gerekiyorsa yapılacak’ sözü ise toplum zekasıyla dalga geçmekten başka bir anlam taşımıyordu.
Hangi hukuk, kimin hukuku?
Olmayan hukukun Tahir Elçi’yi ölüme götürdüğünü unuttuğumuzu sanan Davutoğlu, halen ona inanmamızı istemişti.
Davutoğlu, o günlerde yaptığı konuşmasının bir yerinde, polise saldırı olmasaydı Elçi’nin ölmeyeceğini ve herkesin huzur içinde yaşayacağı iddiasında da bulunuyor.
Bu söz şuraya kadar gider; ‘Kürtler olmasaydı huzur içinde yaşardık.’
İki polisin ölümünü gerekçe gösteren Davutoğlu, bu devletin kendi çıkarları için gerektiğinde iki değil, yüz polisini öldürebileceğini bilmediğimizi sanıyor.
Kendi Cumhurbaşkanını öldüren, Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın gibi tepedeki askerleri üstün çıkarları için ortadan kaldıran devlet, iki polisi mi öldürmez?
Kaldı ki Kürdistan’da süren savaşta hayatını kaybeden asker ve polislerin devletin yüksek çıkarları için öldüğünü unutmamak lazım. Ayrıca Davutoğlu’nun ‘’huzur’’ dediği ise inkar, imha ve asimilasyona boyun eğmektir.
Davutoğlu, büyük yalanı sona saklamıştı:
Sayın Tahir Elçi’nin cenazesinin yanında bulunan tabancada yapılan balistik incelemede, “bu tabancanın ondan önce iki polisimizi şehit eden teröristin elinde olan tabanca olduğu tespit edilmiştir.”
Yani Elçi’yi polis öldürmedi diyor. Oysa Davutoğlu’nun söyledikleri, kamera görüntüleri aynı şeyi söylemiyor. Ayrıca soruşturmayı yürüten savcılığında böyle bir beyanatı yok.
Erdoğan ise 28 Kasım 2015 tarihinde şunları söylemiş:
‘’Bu olay Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığının ne kadar doğru olduğunu göstermiştir. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Burada durmak yok, yılmak yok. Aynı kararlılıkla buna devam edeceğiz.”
Erdoğan’ın, ‘kararlılık’ dediği ‘Kürtleri öldürmeye, hapse atmaya devam edeceğiz’ mesajıydı.
Sonra ki aylarda, yılarda öyle de oldu.
O günden sonra binlerce insan öldürüldü. On binden fazla insan hapse atıldı ve kentler yerle bir edildi…
Sonuç olarak, Sayın Elçi organize bir devlet cinayetiyle katledildi.
Elçi cinayetinde azmettirici Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Cinayette başlangıç düdüğünü CNN Türk programında Ahmet Hakan ve konukları çaldı.
Cinayetin psikolojik ve alt yapısını AKP medyası hazırladı.
Cinayetin hukuki zeminini AKP savcıları, Elçi’yi tutuklama kararını veren hakim sağladı.
Siyasi sorumluluk Ahmet Davutoğlu’nundur.
Sayın Elçi’nin katledilmesini kamera görüntülerinde varlığı ispatlanan beş altı sivil polislerden biri tetiği çekti.
Parlamento, AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla da cinayetin üstü örtülmüştür.
Cinayeti işleyen bu devlet, AKP hükümetinin başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı göz göre göre Sayın Elçi’nin ailesi başta olmak üzere kamuoyuna yalan söyledi ve sorumluluğunu gizleme yoluna gitti.
Sayın Elçi’nin kanı Erdoğan, Davutoğlu, Ahmet Hakan’ın yakasında ve ellerindedir.
Hadise bu kadar nettir.