Mezopotamya’nın kadim inançlarından olan Batıni Aleviliginin bağlıları, asırlardan beri kıyamlara, katliamlara, soykırımlara, zindanlara, sürgünlere, asimilasyonlara ve türlü entrikalara maruz kalmışlardır. Kürt Alevileri ise, yukarıda sıraladığımız bu olguların mislisini yaşamış ve halen bile yaşamaktadırlar. Bütün bunlarla birlikte bu yolun Réberleri, zerre kadar ödün vermeden hümaniter ve doğa-insan eksenli bu antik inançlarını, 21.yüzyıla kadar taşımışlardır. Bundan tam 22 yıl önce 2 Temmuz 1993 tarihinde, “Pir Sultan Abdal Şenlikleri“ sırasında, Sıvas merkezindeki “Madımak Otel“ inde Alevilere ve onların nezdinde Alevilerin dostlarına karşı toplu halde bir katliam yaşatıldı. Devlet destekli bu katliam, Alevi tarihine “Sıvas katliamı“ olarak geçti. Yıllardan beri bu katliam üzerinde çok şey yazıldı ve konuşuldu. Eskilerin dedigi bir söz vardır, “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür!“ yani İnsanoğlu, unutkandır, unutkanlık bir insan halidir. Velakin bu söz doğrudur! Dolayısıyla 22 yıl önce Sıvas katliamını farklı bir pencereden anlamak için; 2 Temmuz’u, kanlı kalemleriyle günümüze aktaran bazı kişi ve çevrelerin yazdıklarının sadece bir bölümüne kısaca bakmakta fayda vardır.
Sıvas’ta yayın yapan Hakikat gazetesi, sıcağısıcağına aynen şunları dile getirmekteydi: “Pir Sultan Abdal şenlikleri, dinsizlik propagandası yapmak için mi organize edildi? Eğer böyle bir plan varsa şimdiden söylüyeyim; biz Müslüman memleketinde salyangoz sattırmayız. Din aleyhine yapılacak propagandalara asla müsade etmeyiz! Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede yaşadığınızı unutmayın“ (Hakikat, Sıvas, 2 Temmuz 1993).
“Bu olaylar, Alevi-Sünni, Laik-Müslüman çatışması degil. 150 kişilik ideolojik kökenli bir grubun örgütlü işidir. İslamcılara mal edilmesi üzücüdür“ (Abdurrahman Dilipak, Milliyet, 6 Temmuz 1993).
Ecdadının sesiyle konuşan ve her fırsatta Batıni Alevi değerlerine saldırmayı kendilerine bir görev bilenlerden birisi şu kindar düşüncelerini açıkca dile getrimekteydi: “Pir Sultan Abdal, muannit (inatçı) bir Türk ve Osmanlı düşmanı. İşi gücü zamanında İran ve Osmanlı devleti arasındaki ihtilafı körüklemek ve Anadolu halkını tahrik etmek. Onu kalkıyor, “halk ozanı, mutasavvıf şair“ diye gösterip, adına şenlikler düzenliyoruz“ (Ayhan Songar, Türkiye, 6 Temmuz 1993).
Türk-İslam sentezcisi, Aleviler içinde yaratılan Kınalı kekliklerin yakın arkadaşı ve şimdilerde Perinçek’in Ulasal kanalında birilerine akıl veren Sebahattin Önkibar ise, o dönemde yine Perinçek’in Aydınlık gazetesinde yazan Azizi Nesin’i hedefe koyuyordu: “Sıvas olaylarının müsebbibi, Pir Sultan Abdal’ı anma adı altında tahrik kıtalarının bölgeye girmesine izin veren yetkilier ile mukaddes kitabımıza dil uzatan yazar Aziz Nesin’dir! “Sebahattin Önkibar, Türkiye, 4 Temmuz 1993).
Erdoğan’ın dünürü, Berat Albayrak’ın babası Sadık Albayrak ise Kızılbaş, Batıni Alevilere karşı olan kinini şu çümlelerle dışa vuruyordu: “Böyle giderse, bunlar Sıvas’lıyı on mislisi ile İstanbul’da karşılarında göreceklerdir. Bu Ahllahsız ve dinsiz kişiler, böyle giderse Hz. Ali’nin Zülfikar’ını (keskin kılıcını) karşılarında bulacaklardır“ Sadık Albayrak, Milli gazete 6 Temmuz 1993).
Sözde şair sıfatı olan biriside şu serzenişte bulunuyordu: “…Giderek, olayların, Türkiye’de yaşayan insanları şöyle bir tercih karşısında bırakma ihtimali kuvvet kazanıyor: Ya müslüman Türkiye, ya hiç!“ (İsmet Özel, Milli gazete, 6 Temmuz 1993)
Her dönemin en sadık bağlısı Türk-islam sentezcilerin çömezi, özgür Kürt düşmanı Metiner’in kaleminde şu dizeler damlıyordu: “Türkiye’yi krize sürüklemek isteyen birtakım karanlık güçlerin varlığını hepimiz biliyoruz. Somutlarsak, bunu radikal İslamcılara da yaptırmış olabilirler., bozkurt işareti yapan ülkücü tandanslı kişilere de yaptırmış olabilirler. (…) Sıvas olayları bu açıdan bir pravakasyondur!“ (Mehmet Metiner, EP, 11-18 Temmuz 1993).
Türkiye Cumhurriyeti devletinin günümüzdeki “paralel devlet“ sıfatıyla anılan Gülen kadroları, kendi ortak düşüncelerini şöyle neşrediyorlardı: “Bunlar Kemaliye olayları için kıllarını kıpırdatmıyorlar, ama Sıvas olayları için dünyayı ayağa kaldırmaya çalışıyorlar“ (Mustafa Özcan, Zaman Gazetesi, 13 Temmuz 1993).
“İslam dini kesinlikle laiklikle bağdaşmayan çatışmaya düşen bir dindir.Bir Müslümanın laik olması olanaksızdır. Müslüman’sa laik değildir.laik’se Müslüman degildir“ (Süleyman Ünal, Zaman, 9 Temmuz 1993). İBDA-C örgütünün yayın organlarından biri olan Taraf dergisinde çıkan yazıların tümü, değişik takma isimler tarafından yazılmıştı.
Bunlar, Türk-İslamcı basınında neşredilen konuyla ilgili yazıların en radikallerini oluşturmaktaydı. Sözünü ettigimiz bu yazılanlara kısaca bir bakalım: “Şanlı Sıvas kıyamını selamlıyoruz. dinsiz cumhuriyeti yıkma yolunda en önde giden Sıvas’ın yiğit müslümanlarına teşekkürü borç biliriz” (Taraf dergisi Ağustos 1993).
“Sıvas halkına teşekkür ederiz. Allah onlardan razı olsun. Sıvas bizim kalerimizden biridir. İslam düşmanlarına karşı savaşımız sürecektir. Şeriatı kimse inkar edemez. Bu mücadele TC yıkılıp, yerine şeriat devleti kuruklana dek süreçektir.“ (İBDA- C adlı İslamcı terör örgütünün14 Temmuz 1993 tarihinde Kahramanmaraş’ta gizli olarak dağıttğı bildiriden, Sabah gazetesi, 15 Temmuz 1993).
“Sözü Sıvas olaylarına ayaklanmasıyla bağlamak istiyorum. Iyi bir tercübe oldu. Geçmişe kıyasla hayli ileri, ama “olması gereken“ e nispetle kimi eksikleri olan bir ayaklanmadır bu. Ders çıkarmak lazım. Kitlelerin kahredici gücü harakete geçtimi, ayaklanmanın yönlendiricileri “tek bir hedefe“ değil, de , ayaklanma bölgesindeki çeşitli hedeflere“ vurulmasını sağlamalı. Sıvas’ta kısmen yapıldı bu. Daha iyi vurulabilirdi!“ (Murad Doğru, Taraf, 1 Ağustos 1993, Sayı: 30).
“Şanlı Sıvas Kıyamından sonra, işgalci laik kâfirlerde büyük bir panik başgösterdi. İşbirlikçi Müslümanları da yanlarına alarak, Sıvas Taaruzumuzu tarihe kara bir leke gibi geçirmek istediler. Fakat İBDA-Cephelileri bu oyunu bozdu“ Akın Abay, Taraf 1 Aralık, 1993, Sayı: 34).