Çantalarımızı toparlıyoruz.
Tecrübesi olanlar ‘çantalarınızı hafif tutun’ diyorlar.
Hava soğuk…
Yağmur, sel, çamur rahat vermiyor.
Gare şimşekleri Venezula’daki Zulia bölgesini aratmıyor…
Yeryüzünde halen kar yok ancak havada işaretleri var.
Eli kulağında bugün-yarın yağacak. Kar yağmadan, yollar kapanmadan gitmemiz gerekiyor.
Tam 15 yıldır Kürdistan’da kış mevsimini yaşamayan birisi olarak hayıflanıyorum; ‘kar neden yağmadı?’ diye.
Karın acelesi yok ama benim var.
Geli, ‘Heval Erdal gideceğimiz yerde kelebek kanatları kadar büyük kar yağacak.’ diyor.
‘Kelebek kanatları…’
Geli’nin ‘kelebek kanatları’ dediği karın ağır ağır yağışını hayal ediyorum.
Mehdi, son sözü söylüyor; ‘gideceğimiz yerde çok kar var.’ diyor.
Günlerdir yağan yağmur yola çıkmamızı engelliyor.
19 Aralık sabahı yağmur duruyor, güneş yüzünü gösteriyor.
Mehdi, ‘fırsatı kaçırmayalım, hemen yola çıkalım’ diyor.
Öyle de yapıyoruz.
Yolculuğumuzun birinci saatinde gökyüzünde bulutlar yine kapanıyor.
Adımlarımızı hızlandırıyoruz ancak nafile yağmurdan kurtulamıyoruz.
Bir yağıyor bir duruyor.
…….
Sis önce dağların başına, sonra vadilere kadar iniyor.
Görüş mesafesi on metreye kadar düşüyor.
Bulunduğumuz alana yakın ne bir gerilla kampı, ne de sığınacak bir mağara, bulamıyoruz.
‘Ne yapalım?’ diye bir birimize soruyoruz.
Önümüzde yola devam etmenin dışında bir seçenek yok.
Yağmur yağdıkça, zaman geçtikçe benim yürüyüşüm ağırlaşıyor.
Geli, çantamı almak istiyor ancak ben “yok” diyorum.
İyi yanı arazi sert ve korkutucu çamur yok.
Korkutucu olan çoğunlukla yokuş tırmanıyoruz.
Sekiz saatlik yürüyüşten sonra HPG basın biriminin bulunduğu kampa ulaşabiliyoruz.
Zar zor kendimizi ‘manga’ adı verilen barınağa atıyoruz.
Tepeden tırnağa ıslanmışız.
Elbiselerimizi çıkartıyoruz, gaz sobasının ısısında ıslak elbiselerimizi kurutuyoruz. İlk karı da burada görüyorum.
Yağışın durmasını, havaların açmasını bekliyoruz.
Birkaç gün sonra yeniden yola çıkıyoruz.
Üç gün süren yolculuktan sonra Cudi Roboski’nin bulunduğu alana ulaşıyoruz.
Burada bizi HPG Ana karargâh Komutanlarından Dr. Bahoz Erdal bekliyor.
Sayın Erdal’la 2006 yılında yine Kürdistan dağlarında tanışmıştık.
Gecenin karanlığında sesten birbirimizi çıkartıyoruz, ışık yakmak yasak.
‘Hoş geldiniz’ diyor.
Hal hatır soruyoruz. Çay içiyoruz.
Sonra, “acelemiz var, bizim gitmemiz gerekiyor. Sizi bekliyordum, yoksa daha erken gidecektim. Cudi, sizin yanınızda kalsın. Arkadaşlar burada gereken neyse yaparlar. Bawer arkadaş sizi bekliyor” dedi.
Sayın Erdal’a bir daha görüşmek umuduyla vedalaşıyoruz.
Gecenin karanlığında Bawer Dersim’in bulunduğu kampa gidiyoruz.
Bawer Dersim’le hemşeri ve yakın köylü olmamızdan kaynaklı ortak tanıdıkları konuşuyoruz.
Daha doğrusu Sayın Dersim soruyor, ben yanıt veriyorum.
Tam 24 yıldır dağda.
Bir ömür…
Anlatacak, konuşacak çok şey var.
Sabah önce Sayın Dersim’le ardından Cudi Roboski ile program çekiyoruz.
*** *** ***
Cudi Roboski, 12 kardeşin beşincisi. Babasının adı Cemil Encü.
2005 yılında geçirdiği kalp ameliyatı sonucu hayatını kaybetmiş.
Annesinin adı Xoxe.
Türkçe şeftali anlamına geliyor.
‘Roboski nasıl bir yer?’ diye soruyorum?
Gözleri parlıyor, söze giriyor. Gururla söylüyor dağların adını.
‘’Roboski’nin iki dağı var. Birinin adı Daweti, diğeri ise Tanin dağıdır’’ diyor.
Roboski’nin dağlarından övgüyle söz ediyor Cudi Roboski.
‘Roboski’nin bir de çayı var. Adı Ro. Güneş, aydınlık anlamına geliyor.’
Aslında hayat demek…
Roboski’ye ruh veren de bu çaymış.
Sözü zor olana getiriyorum. O’da anlıyor.
Yüzünü bir dağa dönüyor. Eliyle işaret ediyor.
‘Roboski şu dağın ardıdır’ diyor.
Katliamı nasıl haber aldın diye soruyorum?
‘O gün, haber aldım.’ (katliam günü) diyor…
Zor oldu tabi.
Ben dağa çıktığımda çoğu küçüktü. Fotoğraflarından tanıdım onları.
Ağabeyim Hüsnü henüz 29 yaşındaydı. Benim bir büyüğümdü.’’
Nasıl biriydi diye soruyorum?
Susuyor, gözleri doluyor Cudi Roboski’nin.
‘O başkaydı’ diyor.
Nasıl?
‘’Annem dağa keçi sağmaya gidiyordu, kız kardeşlerim küçük olduğu için biz evde yalnız kalıyorduk; yemeğimizi o yapar, suyumuzu içirirdi. Biz küçük kardeşler annemden çok ona koşuyorduk. Çünkü annemden çok onu görüyorduk. Bizi o büyüttü. Bu sebepten dolayı bizde özel bir yeri var.. köyde de öyleydi. Herkesin yardımına koşardı. Abim Hüsnü evliydi.Şehit düştükten sonra bir oğlu olduğunu duydum.’’
Diğer kardeşin?
”Küçük kardeşim Savaş Encü 15 yaşındaydı. Erkeklerden en küçüğümüzdü. Ben dağa çıktığımda daha yedi-sekiz yaşındaydı. Çok güzel bir çocuktu, çok seviliyordu. Babam ona çok güveniyordu. “Bu büyüdüğünde bize o bakar” diyordu babam. Çok emekçi birisiydi.”
Bir de yeğenin vardı?
”Adı Erkan Encü. Ağabeyimin oğlu. Çok küçüktü, daha 13 yaşındaydı. Ben onun bu yaşta sınır ticareti işinde çalıştığını bilmiyordum. Onun adını duyduğumda çok üzüldüm. ”
Cudi Roboski katliamında bir de amcasının torununu kaybediyor. Adının Mahsum olduğunu söylüyor.
‘’Babası ve annesi hayatta değil. Bir kardeşi de hareketimiz içinde şehit oldu. Yalnız kalmıştı. Mecburdu sınır ticareti yapmaya.’’
Cudi Roboski, ağabeyini, kardeşi, yeğeni ve amcasının torununu o katliamda kaybediyor; geriye kalanlarda yakın akraba…
Söz katliamın neden yapıldığına geliyor.
Diyor ki:
”Orada sivillerin olduğu biliniyordu. Biliyoruz ki hava saldırıları Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Kara ve Hava Kuvvetleri komutanlarının haberi, onayı olmadan yapılmaz. Robosk’de yapılan hava saldırısı da Erdoğan ve Genelkurmay başkanlığının talimatıyla yapıldı. Şimdi her şey açıkken bunu gizlemenin bir anlamı yoktur. Katliamın üstünü örtmek istiyorlar. İstiyorlar ki katliam unutulsun. Oysa Roboski planlı yapılan bir katliamdır”
Unutmayacağız, teslim olmayacağız diyor Cudi Roboski:
”Kürt halkı düşmanına teslim olmuş, boyun eğmiş bir halk değildir. Kürt halkı bulunduğumuz koşullarda kendisini örgütleyen, bilinçli hareket eden ve gerçeğin ne olduğunun farkındadır. Kürt halkı kandırılacak, oyalanacak bir halk değildir.”
İş dönüp dolaşıp hesap meselesine geliyor.
Cudi Roboski, tereddüt etmeden şunları söylüyor:
”Tabi halk bunun hesabını soracak. Hiçbir aile kendi çocuğunu uçaklar bombalasın diye o sınıra yollamadı. İnsanlar emek parası için, geçinmek için sınır ticareti yapıyorlar.
Şimdi de tazminat ödeyerek, bu işten kurtulamazlar. Roboskililerin çocukları satılık değildir. Bu katliamı yapanlar bellidir, bunlara hesap sorulmalıdır. Onlar yargılanmalıdır.
Roboski katliamı 28 Aralık’ta yaşandı. 34 kişi katledildi. Türk basını vermedi. İki gün sonra yeni yıldı. Taksim’de hiç bir şey olmamış gibi yeni yıl kutlandı. Çünkü bu katliamı Türk halkından saklamak istediler. Oysa o gün Roboski’de kan vardı, göz yaşı vardı, acı vardı. Bir toplum tarihini bilmiyorsa, geçmişte nelerle mücadele edilip bugüne geldiğini bilmiyorsa köksüz bir ağaca benzer. Roboski bu tarihi bilincin farkındadır. Roboski’nin hesabı ancak bu katliamı yapanlar yargılandıkları zaman, hesap verdikleri zaman bir daha böyle katliamların yaşanmadığı zaman sorulur. Erdoğan’ın ve Genelkurmay başkanın yargılanması lazım. Bizden beklenen Roboski’nin, 34 kişinin hesabını sormaktır.”
Karanlık bastırıyor.
Soğuk şiddetini arttırıyor.
Kameraları kapatıyoruz.
O gece Cudi Roboski’nin kaldığı kampta kalıyoruz.
Sabah yeniden yola çıkıyoruz…