“Dersim bana kendisini şöyle tanıttı:
Dersim’de
Tabiat asiydir.
Tarih asiydir.
Görenek asiydir.
Dersimlinin vicdanı hurafelerin demir pençeleri içindedir”
Naşit Hakkı 1931 tarihli “Dersim ve Derebeyleri “kitabında devlet dersinde “onulmaz çıban” olan Dersim’i okuyucusuna böyle anlatmıştır.
Dersim’e yönelik değişik zamanlarda yazılan raporlarda genellikle Dersimli Cumhuriyet Rejimi için “maraz, çıban, habis ur, şaki, geri kalmış, medeniyetten uzak” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Tarihin her döneminde Dersimli Nahak zihniyetin belleğinde “ötekidir.”
1935 yılında Tunceli kanunu yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Fevzi Çakmak’ın meclise verdiği Dersim Raporunda Dersim için: “Alevilikten faydalanarak Türk köylerini Kürtleştirmeye ve Kürt dilini yaymaya çalıştıklarını” belirtmektedir. Bu raporlardan hareketle bir yol haritası çizilmiş bunun sonucunda “öncelikle koloni gibi dikkate alınması gereken” Hêrda Devreş olan, Rêya Heq Alevi inancının serçeşmesi olan Dersim’in, sonrasında çözüme yönelik olarak ise “Türk camiası içinde Kürtlük eritilmeli” önerisi sunulmuş, daha sonraları ise “öz Türk hukukuna tabi kılınmalıdır” denilmiştir.
Devlet dersinde “Kürt ile Kızılbaş” aynı anlama gelmektedir. Gelinen aşamada 1936 tarihinde Atatürk’ün mecliste yaptığı konuşmasında şöyle demektedir :”Dahilde bulunan iş bu yarayı, bu korkunç çıbanı ortadan temizleyip koparmak ve kökünden kesmek işi her ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır ve bu hususta en acil kararların alınması için hükümete tam ve geniş selahiyetler verilmelidir.” Aslında Ulus devletin kurucu aktörleri bu aklı Osmanlı’dan devralmışlardı. Söz konusu ötekiler olunca Nahak zihniyet “devlette devamlılık esastır” diyerek devletin sonra gelecek kadrolarına sürekli bir gizli arşiv bırakırlar.
Bütün bu yaşanmışlıklar, raporlar 1924 Anayasasında kanunlaştı. 1924 Anayasasının 88. Maddesi “makul vatandaşı” tanımladı. Bu tanıma göre “Türkçe konuşan, Müslüman, Hanefiyyul mezhep mensubu kişi” söz konusu kişileri eğitmek görevi ise Diyanet işleri başkanlığına verilmiştir. Diyanet işleri başkanlığı kuruluşundan itibaren ulus-devlet anlayışının kapsama alanına girmeyen farklı inançları “ehlileştirmek” için çeşitli yöntemler (Te’dip, Tenkil, Tatil, Tehcir, Temsil, Temsil, Tasfiye) geliştirerek bugüne kadar işlerine devam etmiştir.
Diyanet İşleri Başkanı sayın Ali Erbaş 19.10.2018 tarihinde Dersim’e bir ziyarette bulundu. Yol düşkünü ilan edilen Ali Ekber Yurt ile cem evinde görüşme sağlandı. Neden Dersim? Rêya Heq Alevi inancının serçeşmesi, inancın er arkaik merkezi. Her devirde kültürel ve fiziki olarak çarmıha gerilseler de, bu topraklarda yaşayan canlar Xızır aklı ile der sende krizden kurtulmuşlardır. Yaralı yüreklerinde sakladıkları Xızır cevherini bugüne kadar taşımışlardır. Bu inancı, direnci ziyaretleri, diyarları, ocakları, cem u cıvatları ile bugüne kadar getirmişlerdir. Bu yönüyle Rêya Heq Alevi inancının, direncinin son kalesidir. Nahak zihniyet bunu iyi bilmektedir.
“Aynı düşünceye aynı inanca sahibiz. Kiblemiz, kitabımız Peygamberimiz bir, Ehlibeyt sevgisi hakkında hiç bir farkımız yok” demesini nasıl okumalıyız? Esasında Rêya Heq Alevi inancının bir teolojisinin olmadığını, Allah, millet, kitap, peygamber, kıble bakımından ayrı kendine ait özgün bir süreği ve dilinin olmadığını, İslamiyet’in bir alt kültürü olduğu, folklorik bir öğe olduğunu dile getirerek, tarihi ve teolojik açıdan söz ve karar sahibi olmasını engellemek. Ayrıca bu tarz bir söylem ötekileştirici bir dildir. Kendisini herkes olarak görme yerine, çeşitliliğin hakkın emri rızası olduğunu inandığımız sürek ile Sünni kardeşlerimizi ötekileştirmenize izin vermeyeceğiz. Farklı inançların ve kültürlerin güzelliklerine ikrar veren, yetmiş iki dile nazar eyleyen bir toplum olarak kendi yol ve erkanımızı korumak gibi bir görevimiz olduğu gibi, farklı inanç ve gelenekteki insanlarında bizim karşıtlığımızla ötekileştirmenize asla izin vermeyeceğiz. Aleviler üzerinde Sünni kardeşlerimizi ötekileştiriyorsunuz, bunun farkına varacaklar. Ayrıca yurt edindiğimiz bu topraklarda farklı inançlara, kitaplara, peygamberlere iman edenler de vardır.
“Birlemek” bir Alevi kavramıdır. Cem erkanında ruhsal ve bedensel ikrarlaşmayı ifade eder. Erkanda her canın eşitliğini ifade eder, yoksa hakkın emri rızası olan çeşitliliği tek tipleştirmeyi değil. Ayrıca bilesin ki Alevilerin “isim ile Hakk’a varılmaz” düsturu bütün sürekleri bağlayan bir hakikati dile getirir! Bundan dolayı Aleviler Hz.Ali’ye Şer î Yezdan, Ebu Turab derler. Ali’yi sevmek, Ali’yi anlamaktır! Ali’yi anlamak ise Alevî olmayı değil, insanı Kamil olmayı gerektirir. “İçinde bulunduğumuz cem evi bir erkan mekanıdır” diyerek; aslında Alevilerin kendilerine ait cemhanelerinin olmasına gerek yoktur. Madem Allah, peygamber, kıble, kitap ve millet bir ise ortak mekan cami olmalı diyerek, Alevilerin cemhane isteklerinin kabul edilemeyeceğini ilan etmektedir. Belki de seçime kadar alt yapısı oluşturulmaya çalışılan “irfan evlerinin” alt yapısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Sayın Ali Erbaş kiliseler, havralar, sinagoglar, tapınaklar gibi cemevleri de makam ve mevki olarak ziyaret edilen kurumlar değildir. cemhanelerimiz Alevilerin görünürden görünmeyene, zahirden batına bir yolculuk mekanıdır. Her canın kendisine yöneldiği, canın gönül sarayında mihman olan hakka niyaz olunduğu, hakkın görünür kılındığı mekanlardır. Bu mekanda öteki olmaz. Düşkünün bile yol ile kabul edildiği mekanlardır. Bu mekanda eksik alıp artık satmak kârdandır, bir ulu pazardır. Cemhanelerimiz düşkün olanın giremediği, kin ve kibrin olmadığı, iktidar, hüküm kesme, ayrıcalık, mal ,mülk, statünün belirleyici olmadığı mekanlardır.
Sayın Ali Erbaş Sünni kardeşlerimizde biliyor ki bu sıfatların olmadığı iki ortam vardır. İhrama girmek ve kefene sarılmak. İhrama girmek ve kefenle sarılmak sonradan kazanılmış mevkilerde sıyrılmaktır. Keşke camilerden bunun derin manasını anlatsanız. Aleviler bütün süreklerin mekanlarına girdiklerinde “Edep Erkan, Gerçeğe Hû” derler. İktidarı, mevki, makamı sembolize eden tüm görsel öğelerden, atlas libaslardan sıyrılırlar. Kutsal mekanlarımız kutsallığını toplumsallıktan almıştır; bu mekanlarda toprağın sırrı ili sırlanırız, insanın ve evrenin ruhuna ulaşmaya çalışırız. Bizi biz olarak tanıtan tek şey pir dostudur ki o da pir posta layık ise, üryansa, arınmış ise teslim edilir. Post eril zihniyeti temsil etmez.
Hacı Bektaş Veli Kültürünü Yayma ve Yardımlaşma Derneği ve Cem evi Başkanı Ali Ekber Yurt ile karşılıklı konuşmalarında “cem evlerine yasal statü verilmez ise marjinal grupların eline geçer” konusunda ortaklaşmaları son derece düşündürücüdür. Bu ortak aklı şöyle değerlendirmekte fayda vardır:
“Ben devletim inançları tanımlarım. Neyin iyi neyin kötü olduğuna siz karar veremezsiniz. Her şeyin sınırını biz belirleriz. Alevilik tehlike altındadır! Rêya Heq Alevi inancı, Kürtlerin, marksistlerin, materyalistlerin, sol ve sosyalistlerin varlık alanları olmuştur. Alevilik yanlış bir mecraya çekilmektedir” algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Diyanet burada bilirkişi görevini görerek iyi ve kötüyü belirlemekte hakem görevi görmektedir. İslâmiyet sözleşmesinde kimin iyi, güzel, faydalı olduğuna karar verme halleri ile kimi görme, bilme, ilgilenme, muhatap alma gibi hallerinin dışında; kimin marjinal, ayrılıkçı, tehlikeli olduğuna da devletin karar verme durumuna gelmesidir.
Kamusal alan dine göre tanımlanmaktadır. Bütün toplumsal yaşam Emevi İslam anlayışına uygun düzenlenmektedir. Görme ve görmeme halleri ulus devlet aklının yeni versiyonu ile anlatılmaktadır. Cemaatçi ve aidiyetçi, itaat eksenli, biatçi birey toplum devlet ilişkisi. Bu şekille Diyanet işleri Başkanlığı itaat eksenli, iyi kötü eksenli toplumsal uyum ve düzeni ayakta tutan bir hakem rolünü oynayan konumdadır. Marjinal gruplar tanımlaması ile iyi kötü belirlenerek yurttaş davranışları ve ahlak dinselleştirilmektedir. Yurttaşlar kriminalize edilerek, adeta istihbarat teşkilatı gibi görev yapmaktadır Devletin tanımladığı kavramların alanının dışına çıkanlar marjinaldir, doğal olarak kötüdürler. Diyanet işleri başkanlığı tarafından yurttaşlar fişlenmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı yanına kendine biat eden Ocak mensubu gri pasaportlu “kayyım”ları alarak, Rêya Heq Aleviler arasında ayrıştırmayı derinleştirmek istemektedir. Devletin Alevisi olanlar ile yola talip olanlar kriminalize edilmektedir. Bununla ne amaçlanmaktadır? Çıkarılacak yasalarla her Ocaktan Hınzır Paşalar kayıt altına alınıp, bunlara maaş ve çeşitli ayrıcalıklar, protokollerde temsil hakkı verilecek. Ayrıca her birisine çeşitli kurumlarda işe girmek, ekonomik ayrıcalık tanımak, mikro krediler vermek gibi konularda kontenjan tanınacak. Her ocaktan bir kaç “kayyım dede” belirlenecek bunlar ocakları içerisinde “iş bulma kurumu”” misyonuna sahip olacaklar. İsimlerinin önüne “dede- pir” yazılacak ama cem evlerinde kayyım görevi görecekler. Bundan sonra her Perşembe günü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın göndereceği konular cem erkanında muhabbet konusu olacaktır. Cem erkanında hizmet yürütecek canlar Kültür Bakanlığı’nın atamasıyla halk oyunları alanında uzmanlarca yerine getirilecektir. Kendisine uygunluk belgesi verilecek “kayyım dede”lerin dışında kimsenin taliple buluşmasına izin verilmeyecek. Cem erkanına başlamadan önce Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından basılmış Kur’an tilaveti ile meydana giriş yapılacak. “Kayyım dede” kendi taliplerine, ocaklarına, kutsallarına karşı birer misyoner pozisyonunda görev yapacaklar. Rêya Heq Alevi tarihi göstermiştir ki kendi inancının Hınzır Paşa’sı olanlar, yola ihanet edenler bir süre sonra efendileri tarafından etkisiz hale getirilir ve kendilerine hiç bir zaman güvenmezler. Amaca hizmet edecek birer araçtırlar. Yeri zamanı gelince “kendi toplumuna ihanet eden bana da ihanet eder” deyip bir köşeye atacaklar. Yolumuzun tarihi bunun örnekleri ile doludur.
Yol taliple yürür düsturunun içi boşaltılmaya çalışılıyor. Pirlik makamı devletin resmi kurumu haline getirilerek, kendilerine resmi temsil belgesi verilecektir. devşirilen Ocak mensubu kişilerin dışında, inancın hakikatini görünür kılan biat değil ikrarlık üzerinde süreği devam ettiren Pirlerin taliple ikrarlaşması engellenecektir. Böylelikle Rêya Heq Alevi inancının toplumsal hafızası olan, binlerce yıldır yolu ve yola ikrar verenleri Nahak anlayışa muhtaç etmeyen Ocak sistemi bitirilmeye çalışılıyor. Her ocaktan icazetli, maaşlı pirler ve onlara göbek bağı ile bağlı olacak talipler yaratılmaya çalışılıyor. Hakikatçi pirlerimizin taliple ikrarlaşması erkan yürütmesine yasak getirilecektir. Böylelikle Rêya Heq Alevi toplumu arasında ayrıştırma derinleştirilmeye çalışılacaktır.
Sayın Ali Erbaş, biz Alevilerin Alevilikle ilgili sizden bir beklentisi yoktur. Sizi evrensel bir inancın temsilcisi olarak Suudi zulmüne maruz kalan Müslümanların yanında, İran’da idam edilmeden önce tecavüze uğrayan kadınların yanında, şiir yazdı diye idam edilirken çocuğuyla oyun oynayan şairin yanında, Müslüman’ın Müslüman’ı öldürdüğü topraklarda, yurtlarda yaşanan tacize, tecavüze uğrayan Müslüman çocukların yanında,Yemen’de, Suriye’de zulmün karşısında, KHK ile görevinden atılan kamu çalışanlarının yanında, faili meçhullerin aydınlatılmasını isteyen mazlumların yanında(bu listeyi uzatabiliriz) olsaydınız ve bütün yaşanan zulme Kur’an Zişan aşkına” dur!!!” Deseydiniz biz yanınızda olacaktık.
Sayın Ali Erbaş bu gücü kimden alıyorsunuz? Kendinizden, ideolojik ve zor aygıtlarınızdan değil, binlerce yıllık Alevî hakikatini dernekleşme hattına Şiiliğe, Türk İslam Aleviliğine kurban eden Alevi kurumlarından, daha genel kurul terini soğutmadan kurum yöneticilerimizin İçişleri Bakanlığı ile yaptıkları görüşmede yaratılan boşluktan, yıllardır Alevi yerleşkelerinde siyaset yapan, halkın iradesini yerelde ve mecliste temsil eden, Alevilerle ilişkilenen ama bir türlü Alevilikle ilişkilenmeyen muhalefet partili siyasetçilerden ve partilerden, Yol’a talip olmadan, talibe uğrayıp erkan yürütmeden, dar didar olmadan “resmi dernek dedesi” olanlardan, bunlara niyaz olan taliplerden kadını mürşidi Kâmilullah olarak görmeyip, Xızır’ı unutanlardan güç aldınız.
Gelinen aşamada çıkarılacak “irfan evleri” yasası ile başta Alevi ocaklarına ve birçok kuruma kayyım atama yasal hale getirilecektir. Gerçek erenlerin demi devranına hû.