HABER MERKEZİ - Gazetemiz Özgür Gündem'in ile dayanışmak amacıyla dün Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenen gazeteci-yazar Hasan Cemal, Tayyip Erdoğan ve AKP'nin politikalarına ve Kürt kentlerinde devam eden soykırım saldırılarına ilişkin Dicle Haber Ajansı'na (DİHA) değerlendimelerde bulundu. Deneyimli gazeteci Cemal, Kürt kentlerinde devam eden savaşa, basın ve ifade özgürlüğü üstündeki baskılar, yaşanan sıcak siyasi gelişmeler ve demokrasi cephesi tartışmalarına dair birçok konuda DİHA'nın sorularını yanıtladı.
Saray tek ses olsun istiyor
Medya üzerinde artarak devam eden iktidar baskılarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Hasan Cemal, Erdoğan'ın tek sesli medya istediğini söyledi. "Saray'daki sultan eleştirel seslerin susmasını istiyor. Ve bütün medyanın kendisine biat etmesini ve tabi olmasını istiyor. Her şey bunun için yapılıyor" dedi. DİHA'nın 12 muhabirinin cezaevinde olduğunu anımsatan Cemal, "Böyle karanlık bir dönemden geçiyoruz işte. Fakat bu karanlık dönemde en ağır yükü rahatlıkla söyleyebiliriz ki Kürt gazeteciler çekiyor. Bu durumda yapılacak olan, elbette Türk olsun Kürt olsun bu bizim kendi mesleğimiz ve kendi mesleğimizle dayanışma içerisinde olmak" diye konuştu.
Özgürlük bir bütündür...
"Kürt meslektaşlarımın sorunları, çektikleri sıkıntılar ve acılar benim içinde geçerli" diyen Cemal, Kürt basın emekçileriyle dayanışma duygularını dile getirdi: "Ben bu acılara, sıkıntılara gözümü kaparsam bende kendi mesleğime bir darbe vurmuş olurum. Demokrasinin, özgürlüğün, eşitliğin gereği bu. Kürt coğrafyasında gazetecilik yapmanın ne olduğunu biliyorum. Bunu görmezlikten gelmekle ne demokrasi olur ne de özgürlük olur. Türkiye'de Kürt medyası baskı altındaysa, o baskıyı görmemezlikten gelirsek bizde özgür olamayız. Özgürlük bir bütündür. Bu özgürlüğün bir bütün olabilmesi için Kürt olsun, Türk olsun, kendi mesleklerinin bağımsızlıklarına, özgürlüklerine sahip çıkmaları lazım. Bu da Türkiye'yi despotların eline bırakmamaktan geçiyor."
Kürt gazetecileri barışa giden yolları döşüyor
Baskı altına alınmaya çalışılan Kürt gazetecilerin, özgürlük, barış, insan hakları ve demokrasi mücadelesi verdiğini hatırlatan Cemal, şöyle devam etti: "Orada çektiğiniz fotoğraf ve görüntü, yazdığını yazı, bütün onlar yarın barışa giden yolları döşeyecek. 'Neler yaşanmış' denilecek sizin sayenizde. Kürt gazeteciler olarak, Kürt meslektaşlarım olarak tarihe düştüğünüz notlar tarihin ilk taslakları olacak. Onları okuyarak insanlar tarihi yazacak. Bu sizin tarihe yaptığınız tanıklıklar demokrasi, barış, özgürlükler yolunu açacak."
'Cehennem kuyusu derinleşti Kürdistan'da'
Kürdistan'da süren sokağa çıkma yasaklarına da değinen gazeteci Cemal, uygulanan şiddetin 1990'lı yılları arattığını söyledi. 90'lı yıllarda Cizîr, Sûr, Nisebîn, Silopîya, Şırnex'in böylesine korkunç bir yıkımla karşılaşmadığını hatırlatan Cemal, "Elbette o yıllarda yüz binlerce Kürt sürgün edildi kendi yurtlarından. Korkunç bir dönemdi. Ama bu dönemki cehennem kuyusu daha da derinleşti Kürdistan coğrafyasında" dedi.
Kürt çocuklarına seçenek kalmıyor
Kürt kentlerinde oluşturulan barikat ve hendeklerin yaşatılan acılara tepki olarak kurulduğunu da sözlerine ekleyen Cemal, şunları dile getirdi: "Kürt coğrafyasında yaşatılan acılar, Kürtlere yaşatılan acılar o genç çocukları barikatların üzerine çıkarmıştı. O çocuklar hepsi Cizre'nin, Sur'un, Nusaybin'in mahallerinden. O çocuklar köyleri yakılan, yıkılan ve göçertilen ailelerin çocukları. Bu gençlerin önemli bir bölümü dağa çıkmışlar. Bunun hiçbir istisnası yok. Öyle bir yere gelmiş ki, 'biz bu acıları yaşamak istemiyoruz' diye barikatın üzerine çıkıyorlar. Barikatların kurulması hem kendilerini savunmak bakımından önemliydi, fakat o barikatların kurulması ile birlikte yaşananlar, o bütün Cizre'nin, Sur'un, Nusaybin'in yerle bir edilmesi bu yaşananlara tanık olanlar veya çocukları daha şimdiden çıkıp dağa gitmeye başlıyorlar."
'Kan ve gözyaşı Erdoğan'a yaradı'
PKK ve KCK'ye de eleştirileri olduğunu belirten yazar Cemal, şunları söyledi: "Bunları daha önce belirttim yazı ve konuşmalarımda. Bu kadar yaşanan acıların ardından barış var mı? Bunu tartışmaya çok zorlanıyor insan. Neden 7 Haziran'da 9 puan kaybetmiş olan Tayip Erdoğan, 1 Kasım'da o 9 puanı geri aldı. Burada mutlaka Kandil'in izlemiş olduğu politikalarında yanlışı var. Başka türlü 9 puanı geri alamazdı. Yaşanan çatışma, dökülen kan ve gözyaşı Erdoğan'a yaradı."
'Erdoğan masaya tekme vurdu'
Barışın savaşanlar arasında yapılabileceğini vurgulayan Hasan Cemal, 2013 yılında Kürt Halk Önderi Öcalan tarafından başlatılan süreci ve daha öncesindeki Oslo sürecini bu yüzden önemseyip desteklediğini belirtti. Cemal, şöyle devam etti: "Konuşularak yapılır, başka bir yolu yoktur. O yüzden Tayip Erdoğan'ı bugün eleştirip yerden yere vuruyorum ama Oslo sürecinden dolayı büyük destek çıkmıştım. Neden? Çünkü ilk defa Türkiye'de bir başbakan kendi temsilcisini Kandil'den gelen temsilcilerle birlikte oturttu ve barışı konuştular yüz yüze. Sonra barış masasına vurdu tekmeyi Dolmabahçe ile birlikte. Çünkü barışın kendi aleyhinde çalıştığını gördü ve 2015 Temmuz'unda savaşın düğmesine bastı."
Erdoğan kaybedecek
Yaşanan savaşın bizzat Erdoğan tarafından başlatıldığına dikkat çeken Cemal, "Sonuna kadar Erdoğan mı kazanacak? Hayır. Kan ve ateşle bir yerlere gitmek mümkün değil. Acılar, yaşanan acılar hem toplumları hem insanları olgunlaştırır. Ben 2009'dan çözüm sürecine kadar KCK ve PKK yetkilileri ile görüştüm ara ara. Hepsinin söyledikleri 'Evet silah miadını doldurmuştur, ama biz Erdoğan'a güvenmiyoruz. Ancak oturup konuşmamız lazım' diyorlardı. Evet, Türkiye'nin yine o noktaya gelmesi lazım. Başka çaresi de yok" diye konuştu.
'Artık böyle gidemeyiz' diyenler var
Çatışmalı sürecin sonlanması için her iki tarafın da frene basması gerektiğini düşünen Cemal, "Bu kopuşlar öyle bir noktaya geliyor ki 'yeter artık' deniliyor. Bunu sağlayacak liderlerin olması lazım. Bugün Kandil'de yaşayan PKK'nin lider kadrosu da, İmralı da Öcalan da çok büyük acılar yaşadılar ve gördüler. Bunun devlet tarafından da farkında olanlar var. Bunun böyle gitmeyeceğini mutlaka görenler var. Orada da çünkü bir birikim var. Acı, kan birikimi var. Öyle noktaya gelmiş ki 'artık böyle gidemeyiz' diyenler var" diye konuştu.
'Devlet politikası PKK'yi şehirlere indirdi'
"Biz bunları ezeriz, bitiririz" aklının Kürt meselesini çözmediğini tam tersine derinleştirdiğine işaret eden Cemal, "Neden PKK bitmiyor? Çünkü öylesine acılar yaşanıyor ki onu besliyor. İnsanlar gidiyor, o acıyı yaşayanlar PKK'ye el veriyorlar. Bunu devlette anlayanlar var. Devlette 'biz bunları ezeriz, bitiririz' kafası var. Bu zihniyet Kürt meselesini çözmedi tam tersine derinleştirdi. Yaşanan acılar, devletin döktüğü kan ve gözyaşı tam tersine kök salmasına yol açtı. PKK'yi dağda bitirmeye çalıştılar 90'lı yıllar boyunca ama bu sefer PKK şehirlere indi. Devlet politikası PKK'yi şehirlere indirdi. Kürt sorunu ile PKK iç içe girmiştir. Ne kadar dağda PKK'ye zarar verirsen dağın yolunu genişletirsin. Sonuçta Kürt sorunu ile PKK iç içe girdi. Devletin bu körlükten kurtulması lazım" değerlendirmesinde bulundu.
'Askerle kol kola çıkmaz yol'
AKP ile ordu ve Ergenekon uzlaşmasına dair de değerlendirmede bulunan Cemal, bunun çıkmaz bir yol olduğunu hatırlatarak deneyimlerinden uyarılarda bulundu: "İnsanların bunu görmesi lazım. Kan döktükçe düşmanlık daha büyük olacak. Daha cinnet bir beter hali yaşayabilir Türkiye. Bugünkünden daha beter bir dönemi yaşayabilir Türkiye."
Öcalan barışın büyük şansı
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın her zaman büyük bir role sahip olduğunu ifade eden Cemal, "Bence Öcalan barışın bir şansı, büyük bir şansı. 2013 Mayıs ayında çekilme sürecini izlerken 3 grup ile yürüdüm. Konmuştum hepsi ile ve kimse Ankara'ya, Erdoğan'a güvenmiyordu, bir tek söyledikleri şey 'Önderliğimiz istedi, biz yürüyoruz' dediler. Bu pencereden bakınca Öcalan'ın rolü hala önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Öcalan'ın sesini kesmelerinin sebebi bu gün çıkaracağı seslerin Erdoğan'ı memnun etmeyeceğindendir. Bugün Öcalan'ın ne düşündüğünü Erdoğan daha iyi biliyor. Bu karanlık dönemde Erdoğan'ın hoşuna gidecek şeyleri söylese hemen açarlardı dış dünyaya" diye konuştu.
Demokrasi cephesi doğru…
AKP'nin otoriteleşen siyaseti ve muhalefetin yetersizliğine karşı birçok çevre tarafından dillendirilen "demokrasi cephesi"ni de değerlendiren deneyimli gazeteci Cemal, "Erdoğan'ın despotluğuna karşı muhalefet, parlamentodaki siyasi muhalefet çok yetersiz. İktidara bir alternatif olarak doğru dürüst bir muhalefet yok. İşte CHP'ye bakıyorsun EMASYA protokolünde bile bölünebiliyor, dokunulmazlık konusunda el veriyor iktidara. Bunun için de bir çaresizlik var. Bunun içerisinde tüm kesimler olmalı. Öyle bir hareket yaratılmalı. Fikir olarak doğru ama içerisi nasıl doldurulur o önemli" diyerek sözlerine son verdi.
(gündem)