HDP’nin Kürtleri Meclis’ten atılma, cezaevlerinde çürümeye terkedilme tehlikesiyle karşı karşıya. Çok sayıda Kürt siyasetçi tutuklandı. Destek veren akademisyenler, işten atılma, sürgün ve hapisle karşı karşıya kaldılar. Bu süreçte “Sarayın Kürtleri” diye nitelenebilecek Kürt siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve bürokrat grubu şekillendi. HDP’ye ve PKK’ya karşı belki de en sert söylemler ve mücadele de Saray’ın Kürtleri tarafından verilmeye başlandı.
Saray’ın Kürtleri oldukça fonksiyonel çünkü, Güneydoğu’da yaşananları kendi Kürt kimliklerinin üstüne basa basa meşrulaştırma konusunda oldukça etkililer. Bu nedenle sık sık da ödüllendiriliyorlar. Bu nedenledir ki Saray’ın etrafında en kritik makamlarda mevzilenmiş durumdalar.
Konu akademisyenlerin tutuklaması da olsa, Filistin-İsrail ilişkisi de olsa da, HDP’li milletvekillerinin durumu olsa da, PKK’nın cinayetleri de olsa, PKK ile mücadele ediyoruz diye Kürt şehirlerinin yakılıp yıkılması da olsa, Pensilvanya da olsa, Suriye’ye müdahale de olsa söyleyecekleri ve her adımı meşrulaştıracak bir senaryoları mutlaka ama mutlaka var. Tutarlılık gibi bir dertlerinin olduğunu söylemek de çok zor. Dün Öcalan’ı övüp “PKK terör örgütü değil” derken ve bunu AKP hanesine olumlu puan olarak doldurabilirken; bugün “PKK’nın tarihin en kanlı örgütü olduğunu” söyleyebiliyorlar.
Erdoğan’ın Kürtleri’nin hepsi Kürt kimlikleriyle çıkmıyor karşımıza, Kürtlüklerini özellikle unutturmak isteyen isimler de var, Kürt gibi davranan ama aslında Kürt gibi olmayanlar da.
Saray’ın Kürtleri’nin en belirgin özellikleri Kürtlere yönelik baskıları meşrulaştırma konusunda sergiledikleri yaratıcılık. Türk’ten daha Türk, Kürt’ten daha Kürt olabiliyorlar. Cezaevlerine girmezler, mahkemelerde de sürünmezler.
Bazıları tenhada Erdoğan hakkında ileri geri konuştuysa da ortalıkta özür dilemek zorunda kalıp kendilerinin ‘cahiliye dönemi’ olduğunu belirtip tövbe ettiler. Bir kısmı ise zamanında başka partilerde iken Erdoğan’a sert eleştiriler yöneltti. Ancak AKP’li olduktan sonra aynı eleştirileri bu sefer eski dostlarına, yani Erdoğan karşıtlarına yönelttiler.
Bazılarının AKP’yle organik ilişkisi olmasa bile pratiklerinde Erdoğan’a yarayan siyasi hamleler yaptılar. Seçime girmeyen HÜDA PAR’ın oylarının büyük çoğunluğunun AKP’ye gitmesi gibi...
Peki kim bu Saray’ın Kürtleri…
“Arslanlar” çoğulunu bilerek kullanıyoruz. Çünkü Erdoğan’ın en yakınındaki isim hatta gerçek sır küpü, kimliğindeki adıyla Ali İhsan bilinen adıyla Mücahit Arslan ve babası İhsan Arslan’dan bahsedeceğiz.
Baba İhsan Arslan, 2 dönem Mazlum-Der Genel Başkanlığı yaptı. Özellikle Kürt bölgelerinde insan hakları mücadelesi veren Arslan, PKK’nın esir aldığı askerleri kurtarmak için Kuzey Irak’a geçen ilk grubun başında yer almıştı. Erdoğan’ın cezaevinden çıkıp Ankara’ya parti kurma çalışmaları için geldiği günlerde oğlu Mücahit’i Erdoğan’ın hizmetine verdi.
Oğul Mücahit Arslan, AKP’nin en genç kurucularından biri olurken, o günden sonra Erdoğan’ın yanından ayırmadığı tek isimdi. Erdoğan cezaevinde kaldığı süreçte yanında kalan isim de yine Mücahit Arslan’dı.
Baba İhsan Arslan, 22. ve 23. dönem AKP Diyarbakır Milletvekilliği görevinde bulundu, iktidarın yayın organlarından Star gazetesinin bir dönem sahipliğini yaptı.
Erdoğan’ın makam arabasına en sık binen isim olan Mücahit Arslan ise, 7 Haziran ve 1 Kasım’da AKP’den milletvekili ve MKYK üyesi oldu.
Arslanlar Erdoğan döneminde büyük bir servetin sahibi oldular. Erdoğan’ın yanındaki en gizemli isim Mücahit Arslan oldu. Sessiz bir gölge gibi yıllarca yanında dolaşırken, Cumhurbaşkanlığı döneminin ardından partide bıraktığı gözü ve kulağı konumuna yükseldi. AKP’de tecrübeli çok sayıda siyasetçi olmasına karşın 7 Haziran sürecinde CHP’yle koalisyon görüşmelerine girdi. Bunu Saray’a bilgi akışı sağlamak için yaptığı iddia edildi. Arslanlar halen Erdoğan’ın yanındaki en gizemli Kürt aile.
Dedesi Kürt Teali Cemiyeti’nin ve Kürt Talebe Ümit Cemiyeti’nin kurucularından Abdurrahim Rahmi Zapsu’dur. Önemli bir aileden geliyor ve kuruluş aşamasında AKP ile Amerika ilişkilerini inşa eden isim olarak bilindi. Uzun süre tıpkı Arslan ailesi gibi gölgelerde yaşadı. Medyaya demeç vermemekte direndi. 1 Mart Irak Tezkeresi’nin reddedildiği dönemlerde kopma noktasına gelen Amerika ilişkilerinde mekik diplomasiyle Erdoğan’ı ayakta tuttu. AKP’nin kurucu üyeliği, AKP merkez karar ve yürütme kurulu (MKYK) ve TÜSİAD üyeliği görevlerinde bulundu.
Bush ile görüşmeyi sağlayan kişi olarak da adı defalarca anıldı, Zapsu ismi Wikileaks belgelerinde de geçti. Fiskobirlik ve Türkiye’nin tekel olduğu fındık piyasasını domine eden adam olarak bilindi. BİM dahil gıda sektöründe kritik girişimler yaptı. Kürtlüğüyle gurur duyduğunu söyledi ancak Güneydoğu’da olanlarla ilgili konuşmayı asla tercih etmedi. Lobici olarak hizmet verdi ve karşılığını ekonomik olarak fazlasıyla aldı. Gizemli kişiliği halen çözülebilmiş değil ve şu an neler yapmakta olduğu da sır.
Van’ın Erçiş İlçesi’nde yaşayan Seyitki Aşireti’ne mensup bir isim. Özgeçmişinde sürekli Ankaralı olduğunu vurguladı ve Kürt geçmişini çok uzun süre gizli tutmayı başardı. Erdoğan’ın “sır küpüm” dediği Fidan, MİT tarihinin en tartışmalı Müsteşarı oldu. Bununla birlikte geçmişi ortalığa döküldü ve Van’daki akrabalarının HDP’li olduğu ortaya çıktı. Oslo görüşmeleri ve Çözüm Süreci’nin önemli isimlerinden biri oldu. Çözüm Süreci’nde en ileri giden isimdi. Yasal sınırları aşan davranışlar yapmakla suçlandı. Ancak Çözüm Masası devrilip şiddet süreci başlayınca yeni döneme uyum sağlayıp, “çözümcü” geçmişinin üzerine beton döktü.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Erdoğan’ın sadık Kürtlerinden. Hatta O’nun Kürtlüğünü bile Erdoğan’ın ağzından öğrendi Türkiye. Yozgatlı olarak bilinen Bozdağ, Kürt kimliği ortaya çıktıktan sonra kendisi için ‘Bozok Yaylası’ndaki milliyetçi Kürt’ ifadelerini sık sık dile getirmesiyle dikkat çekti.
Erdoğan’ın ‘has dairesi’nde isimlerin başında gelen Bozdağ, Erdoğan rejiminin inşasında en önemli ve etkili görevi alan isim oldu. Türkiye’de Erdoğan rejimi inşa edilirken, bu rejimin temel taşı olan yasal değişiklilerin mimarı oldu. Toplumun pekçok kesimine yönelik zulüm ve haksızlıklar karşısında Erdoğan’ın çevresinde yalın kılıç savaşanların ve zulüm ve haksızlıkları meşrulaştırmaya çalışanların liderlerinden birisi oldu.
Bu gayretkeşliği nedeniyle adı Davutoğlu’ndan sonra başbakan adayı olarak geçti, tam da bu dönemde Saray’ın istediği gibi bıyık bırakanların öncülerinden birisi oldu. Ancak Başbakanlık koltuğu için Erdoğan onu tercih etmedi.
Mardin Midyat’ta doğan Orhan Miroğlu, Kürt siyasetinin içinden gelen bir isim. 12 Eylül döneminde DGM’de yargılandı, TKSP davasında 15 yıl ceza aldı. 1988’de hapisten çıktı. 20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybeden Kürt aydını Musa Anter’in yanında olan Miroğlu, saldırıdan yaralı kurtuldu. Daha sonra HADEP ve DEHAP’ta Genel Başkan Yardımcısı olarak görev aldı. 2007’de Mersin’de, DTP’nin desteklediği bağımsız adaylardan biri olarak seçime girdi, ancak seçilemedi.
Kürt Hareketi’ne yakın bir isim olarak Taraf gazetesinde köşe yazarlığına başlayan Miroğlu’nu kamuoyu o zaman tanıdı. İlk döneminde AKP iktidarına yönelik sert eleştiriler kaleme alan Miroğlu bir süre sonra PKK’yı eleştirmeye başladı. Bunun üzerine örgütün kalemlerinden tehdit aldı. Taraf, yazarına sahip çıktı ve ayda 4 yazı yazan Miroğlu’nun yazı sayısını 8’e çıkarttı. Ancak Miroğlu tatmin olmadı. Bir süre sonra Ahmet Altan’ı ve Taraf’ı, PKK’ya destek vermekle suçladı. Ancak kendisi canlı yayında PKK’nın terör örgütü olmadığını savunmaktan da geri kalmadı. Taraf’a ‘sansür uyguluyor’ operasyonu çekerek Star’a geçti ve Erdoğan’ı öven yazılar yazmaya başladı.
Ardından AKP’den aday oldu, Mardin’den milletvekili seçildi. Erdoğan, HDP’lileri eleştirken, “bunlar ateist, bunlar Zerdüşt” diyerek meydanlarda hedef gösterdi. Oğlunun adı Zerdeşt (Kürtçe Zerdüşt anlamına geliyor) olan Miroğlu, Erdoğan’ın bu sözlerine sesini çıkaramadı.
Musa Anter cinayetinden dolayı yıllarca mağdur olarak konuştu, yazdı. Son dönemde ise Musa Anter’in oğlu Dicle Anter, Miroğlu için, “Halen bu şahsın Musa Anter’in kanından nemalandığını görmekteyiz” dedi.
7 Haziran sonrası savaş alanına dönen Güneydoğu’da pekçok sivil hayatını kaybederken, Kürt kimliğiyle yazarlık ve siyaset yapan Miroğlu tüm bu olup bitene sessiz kaldığı gibi operasyon bölgesine gidip, özel harekatçıları tebrik bile etti.
Son olarak kızı Hiva Miroğlu, yazılı sınav ya da KPSS olmadan 5 kişinin katıldığı mülakatta diğer adayları eleyerek TRT’de işe başladı. Ekmeğini Kürtlükten yedi ama nimeti başkasından bildi. Ve TKSP – DTP çizgisinde başlayıp AKP çizgisine vardırdığı siyasetiyle Saray’ın Kürtleri arasında “dönüşüm rol modeli” oldu.
AKP’nin havuz medyasındaki en popüler Kürt vekili ve köşe yazarı olarak karşımıza çıkıyor. Adıyaman doğumlu olan Metiner, Girişim, Yeni Zemin ve Sözleşme gibi İslamcı dergilerin yayın yönetmenliğini yaptı. 2000 yılında HADEP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu. Erdoğan’a yönelik ağır eleştiriler yöneltti. “Ben Tayyip Erdoğan’la demokratik bir Türkiye inşa edilebileceği kanaatinde değilim. Çünkü icazet aldığı içerideki çevreler statükonun sahici sahipleri” ve “Siyaseten entelektüel düzeyde bunu (Kürt sorununu çözmeyi) kaldırabilecek çapta bir insan değil” gibi eleştirileri vardı.
AKP’nin mutlak iktidarıyla birlikte aniden İslamcı yönünü öne çıkarmaya başlayıp rotayı AKP’ye kırdı. Erdoğan için söylediklerini “cahiliye dönemimdi” diye açıkladı.
AKP saflarında, Kürtlerin temel haklarını, anadilde eğitimi, Uludere’de katledilenlerin haklarını savunan herkese Kürt kimliğini öne sürerek savaş açtı. Erdoğan’a ölümüne sevdalı bir Kürt olduğunu yerli yersiz her seferinde dile getirmekten çekinmedi.
Metiner, AKP’deki yerini hakkeden bir isim. Çünkü liderin gösterdiği hedefe daima ilk yürüyen kendisi oldu. Çözüm Süreci varken süreci savundu, süreç bitince de süreci eleştirdi. Davutoğlu’u görevde iken onu savundu, görevden alınınca Davutoğlu’na ilk eleştirileri o yöneltti.
Diyanet İşleri’nin ilk Kürt kökenli Başkanı Prof. Dr. Gaziantep Nizip’li. Eğitiminin temelini bölgedeki Kürt medreselerinden alan Görmez, 2010 yılında Diyanet İşleri Başkanı olunca, bulunduğu makamın eskiden beri süre gelen siyasete bağımlılığını daha da artırdı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonun ardından ortaya çıkan gerçeklerle ilgili tek bir yorum bile yapmazken, Diyanet’in camilerinde okunan hutbelerden hırsızlıkla ilgili bölümleri adeta buharlaştırdı.
Erdoğan’ın çatışmalı dönemlerde Güneydoğu gezilerinde yanında götürdüğü değişmez isimlerden biri olan Görmez, üç cümlelik Kürtçesiyle İslam’ın barış, özgürlük ve kardeşlik dini olduğunu sürekli haykırdı.
İslam’a göre, insanları haksız yere öldürmek ve işkence haram. Ancak Güneydoğu’da çocuklar öldürüldü, cenazeler araçların arkasına bağlanıp sokaklarda dolaştırıldı, yaşlı insanların cenazeleri günlerce sokakta kaldı, Görmez bunlarla ilgili tek eleştiri getirmedi. IŞİD, 3 bin kadar Kürt kadını kaçırdı, bir çoğuna tecavüz etti, pek çoğunu çoğunu öldürdü. Ama Görmez, IŞİD’in Ezidi kadınlara yönelik bu vahşeti için sesini yükseltemedi.
Görmez döneminde Diyanet, iktidarın suçları/günahları nedeniyle eleştirilmesinin önünü kesecek hutbeleri/fetvaları, toplumun tüm kesimlerini rahatsız eden fetvaları ile sık sık gündem oldu. Bunların karşılığında da Görmez, devlet kesesinden zırhlı Mercedes ve jakuzili konutla ödüllendirildi.
Ahmet Kekeç Malatyalı bir Kürt. O da Erdoğan’a ölümüne sevdalı. Aynı zamanda Kürtlüğünü saklı tutanlardan. Kekeç’in bir ayağı İslamcı çevrede öbür ayağı milliyetçi çevrede olmuş. Kemalist rejimle de vesayet rejimleriyle de hep karşı karşıya gelmiş bir isim. Ta ki Saray rejimine kadar. Halen Star Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapan Kekeç, Erdoğan’ın en anti-demokratik cümlesine bile kılıf bulabilme kabiliyetiyle, Kürt Hareketi’nin en demokrat uygulamalarına ise daima bir bahaneyle yerebilme özelliğiyle dikkat çekiyor. Çözüm Süreci döneminde Sırrı Süreyya Önder’in PKK’lı cenazesine katıldığını eleştirince aldığı tepki üzerine geri adım atıp “Ölüden ve deliden hüküm kalkar” noktasına gelirken; süreç bitince Sırrı Süreyya Önder’e en ağır eleştirileri o yöneltti.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı’nın ardından AKP ile yakınlaştı ve milletvekili koltuğuna oturdu. AKP saflarına katıldıktan sonra vicdanı ile Erdoğan’ın söylemleri arasında sıkışıp kaldı. Özünde demokrat bir tarafı olan Ensarioğlu, AKP/Erdoğan politikalarını savunurken sürekli geçmişiyle ve vicdanıyla çelişmek zorunda kaldı/kalıyor. Erdoğan, “Anadilde eğitim diye bir şey yok” derken, Ensarioğlu bu sözleri bile 40 kez tevil ve tefsir etmek zorunda kaldı, “Anadilde eğitim bir haktır, bu hak mutlaka tanınmalıdır. Kürtler bu haktan vazgeçmezler, ödün vermezler” dese de bir adım ötesine geçmedi, geçemedi. Çünkü Erdoğan’ın çizdiği sınırları aşmak her babayiğidin harcı değil.
Erdoğan ve AKP, PYD ya da PKK’lının cenazesine katılan Kürt siyasetçilerin dokunulmazlığını kaldırmaya, onları hapse atmaya çalışırken, Ensarioğlu’nun da çözüm sürecinde PYD’linin cenazesine katıldığı ortaya çıktı. Eleştiriler üzerine de “O zaman Türkiye, PYD’yi terör örgütü olarak ilan etmemişti” diyebildi.
Kürtler için en kapanmaz yaralardan biri olan Roboski Katliamı için “Dobrovski” diyebilecek kadar da Erdoğanist olmayı başardı.
Mardin’de doğdu. Daha önce Genelkurmay’da Muharebe Başçavuşu olarak görev yapan Gulabi Eryaman, 1986 yılında astsubay hazırlama okulundan Hakan Fidan’ın devre arkadaşıydı. Balyoz Darbe Planı’nın konuşulduğu 1. Ordu Komutanlığı’ndaki seminerin kamera kaydını yapan isimdi. Muharebe Başçavuşluğu’ndan, TRTKURDİ kanalının haber müdürlüğüne getirildi. Son zamanlarda sosyal medyada HDP dışında kalan Kürtlerin örgütlenmeleri yolundaki paylaşımlarıyla dikkat çekiyor. ENKS, HÜDA PAR gibi yapıların temsilcileri hakkında twitler atıyor.
Taraf gazetesinde Yıldıray Oğur’a “Balıkçı” kod adıyla yaptığı açıklamalarla şöhrete kavuşan İlhami Işık, Erdoğan’ın Kürt politikalarını eleştiriyordu. Kendisini Öcalan ile devlet adına görüşmeler /arabuluculuk yapan isim olarak tanıttı. Yakın zamana kadar havuz medyası mecralarında “Erdoğan aşığı” isimlerle sık sık karşı karşıya geliyordu. Ancak onun da direnci kısa sürdü ve sıkı bir AKP’li ve Erdoğan sevdalısı oldu. Hem de dönün Ömer Turan gibi Erdoğan aşıklarını geride bırakarak. “Erdoğan olmasaydı Türkiye Mısır gibi olurdu” diyebilecek kadar Erdoğanist olan Işık, Kürtlerin iktidara yönelik eleştirilerini bertaraf etmek için Kürtlüğünü vurgulayarak Erdoğan’ı koruyan baş neferlerden biri durumunda.
Bingöllü bir Zaza olduğunu, Zazaca’yı da derdini anlatacak kadar bildiğini söyledi. Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde sözcülük yaptı. Hakkındaki bazı iddialar nedeniyle görevinden alınırken, önce Radikal’e sonra da Hürriyet’e ‘iktidar’ kadrosundan yazar oldu. Erdoğan-Davutoğlu gerilimine kadar Erdoğan’ın yanında yer alan Beki, hakkında en ağır yazıyı yazdığı Davutoğlu saflarında karar kıldı. Davutoğlu’nun tasfiyesiyle birlikte şimdi nasıl yol alacağı merak ediliyor.
Kendisi Halfeti doğumlu Urfalı bir Kürt. Yıllarca çeşitli gazetelerden Erdoğan’a güzellemeler yaptı. AKP’nin MKYK üyesi oldu. Erdoğan’ın gözüne girmek için yaptığı sivri çıkışların yanında olaylara ilginç bir bakış açısı da var. Mesela Erbil’e Gülen Hareketi’nin düzenlediği Abant Platformu toplantılarına önceleri kendisi giderdi. Ancak sonradan “Gülencilerin düzenlediği Abant Platformu, Demokrasi maskesi altında Erdoğan’a kin ve nefret kusma seansı olmanın ötesinde bir şey yok” dedi. Bütün enerjisini Erdoğan politikalarına ‘akademik’ (!) kılıf aramaya harcayan Bağlı, sosyal medyada sık sık dalga konusu olsa da yaptıklarının karşılığını AKP, MKYK üyesi olarak ve AKP milletvekili adayı olarak aldı. Bağlı şuan Kürtlerin sorunların karşı son derece suskun.
Zafer Çağlayan da ‘Kürt kökenli’ üst düzey AKP’lilerin başında geliyor. O da Erdoğan’ın onayıyla AKP’de bakanlık yaptı. Çağlayan, gençlik yıllarında ülkücü olmuş ve uzun süre ülkücülerle takılmış. Kendi söylediğine göre, yıllarca Kürt olduğunu gizlemiş, söyleyememiş. ‘Ülkücü Kürt’lüğüyle Çözüm Süreci’nde, sürece şüphe ile bakan milliyetçi kesimi yatıştırma görevini üstlendi. Aynı zamanda sürece şüphe ile yaklaşan Kürtlere de “Kürt kökenli” olduğunu her fırsatta hatırlatma gereği duydu. AKP saflarında Kürtlüğünü gizlemedi ama Kürtlüğünü daima ülkücülüğüyle sarıp sarmaladı. 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası ortaya çıkan milyon dolarlık rüşvet iddiaları, 700 bin liralık hediye saat ve oğlunun tutuklanması ise onun siyasi hayatının sonunu getirdi.
Muhsin Kızılkaya Hakkarili bir Kürt. Daha çok çevirdiği kitaplarla şöhrete kavuştu. Kürt kimliğiyle AKP saflarında mücadeleye girişti ve 7 Haziran’da AKP’nin Mersin milletvekili adayı oldu, Meclis’e girdi. Ancak Kızılkaya, 4 ay gibi kısa bir süre milletvekili koltuğunda oturabildi, çünkü 1 Kasım’da aday gösterilmedi. TRTKURDİ’de yaptıkları program izlenmemesine rağmen büyük paralar kazanmakla suçlandı. Kızılkaya, memleketi Hakkari’de ve Güneydoğu’da yaşanan şiddete karşı ya sustu ya da HDP’lileri suçladı. İktidara ve Erdoğan’ın bölgeye yönelik politikaları için tek bir eleştiri getirmedi/getiremedi.
Ne tam olarak Kurmancî biliyor ne de Zazakî. Kendisi aynı zamanda ‘silah tüccarı’ olarak biliniyor. Çünkü İçten, Silah Üreticileri, Satıcıları ve Sevenleri Derneği Başkanı olarak karşımıza çıktı. Geçmişte AKP Diyarbakır Milletvekilliği de yaptı. Bir yerde “22 bin PKK’lı öldürüldü, yani 22 bin tane çocuğum öldürüldü. Hepsi benim çocuğum” dedi. Ardından hedef gösterildi. O günden sonra Erdoğan’a tutulduğu kara sevdayla tüm bu eleştirileri bertaraf etti. PKK’ya en ağır eleştirileri sıraladı. Mecliste Filistin atkısıyla çıkıp yaptığı “Katil İsrail” gösterisinde Fethullah Gülen’e en sert sözleri söyleyerek Erdoğan’ın gözüne girdi. “Kürt sorunu diye bir sorun artık yok” demekten de geri durmadı. Ancak tüm bunlara rağmen Diyarbakır halkı ona oy vermedi ve Meclis’e giremedi.
O Kürtlüğünü saklamadı. TRTKURDİ’de programı, Karar Gazetesi’nde köşesi var. Muhafazakar Kürtlerden olan İnce, HDP’nin eleştirilmesi gereken programlara konuk olarak çağrıldı. İnce’nin asıl dehası ise hem Davutoğlu’nu hem de Erdoğan’ı aynı anda sevebilmesi ve ikisinin de hoşuna gidecek yazıları tam kararında yazabilmiş olması oldu. Sare Davutoğlu’nun gözyaşlarını bile İnce gündeme getirdi. Ancak Vahdettin İnce’nin bir sorunu var. TRTKURDİ’de yaptıkları programda Kürtler ve Kürdistan üzerinden her şeyi dile getiriyor. Fakat aynı TRT, futbol maçlarında asılan Kuzey Irak Kürdistan Bayrağı Bölgesi bayrağını sansürleyip verdiği halde İnce, bu konu da ses çıkarmadı.
Birinci görevi HDP’yi eleştirmek oldu. HDP’nin Kemalist ve Türkiye soluyla olan ilişkilerini eleştirince TRTKURDİ’nin başına geldi. AKP cenahında, Ekici, Vahdettin İnce ve Muhsin Kızılkaya Kürtçeye hakim isimler olarak biliniyor.
Kürtlüğünü ne kadar saklasa da karşısına yine Kürtlüğü dikildi. Sol geçmişi malum. Kars’ta dünyaya geldi. Gazetecilik alanında Kürtler ve Alevilerle ilgili önemli çalışmaları oldu. Kim güçlüyse ona yakınlaşarak daima diri kalmayı da başardı. Gülen Hareketi’nin güçlü olduğu 2009 yılında Pensilvanya’ya gitti ve “Fethullah Gülen orada adeta bir sürgün hayatı yaşıyor” diyerek duygusal bir yazı yazdı. Hem günümüzde hem geçmişte Kürtlere yapılan zulme karşı daima sessiz kaldı. Son dönemde Havuz Medyasının amiral gemisi Sabah’ta, geçmişten beri yanında taşıdığı isimlerle birlikte Erdoğan rejiminin en sıkı savunucularından, Erdoğan rejimi karşıtlarını karalama kampanyalarının mimarlarından birisi oldu. Övür kürt kimliğinin baskıladığı şivesiyle saklamaya çalışıyor ama şive cümlenin bir yerinden patlıyor.
Muşlu ve Badikan Aşireti’ne mensup olduğunu hep vurguladı. Ardından Erdoğan’a sevdasını nakarat yaptı. Erdoğanist paylaşımları çok tepki görünce ve Erdoğan’dan beklediği ilgiyi bulamayınca Kürt sorununa duyarsız kalamadı. Newroz’da Diyarbakır’a, Chavez öldüğünde Venezuela’ya kadar gitti. Kürtçe şarkılar da söyledi. Hükümeti ara sıra eleştirdi. Mersin’de tecavüze uğradıktan sonra vahşice öldürülen Kürt kızı Özgecan Aslan’ın ölümünün konuşulduğu gün attığı twitler nedeniyle çok eleştirildi. Sonrasın Özgecan’ın ailesine uğradı ve hellalik aldı. Özgecan Aslan İçin kurulan vakfa da bağışta bulundu. Öbür yandan AKP’yle gerilimli ilişkileri de devam etti. Önceleri “AKP ve Erdoğan’a oy vermek namus borcudur” söylemlerinde bulunan Doğan, bir söyleşisinde “Tayyip Erdoğan’ı severim ama artık ona hayran değilim” dedi.
Kendisi HÜDA PAR Genel Başkanı. Hizbullah geleneğinden geliyor. Dindar Kürtlerin Partisi olmak için kurulan partiye, bölgedeki pek çok insan sevindi ve umut oldu. 7 Haziran’da bağımsız adaylarla seçime giren HÜDA PAR 63 bin civarında oy alabildi. 7 Haziran sonrası AKP ile pazarlık yapmakla suçlandı. 1 Kasım seçimlerinde AKP lehine çekilince, Güneydoğu’daki AKP’nin sandalye sayısında artış oldu. Yapıcıoğlu’nın Erdoğan’ı ve AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımını eleştirdiğini oluyor ancak Güneydoğu’da son gelinen süreçle ilgili eleştirilerini son derece silikleştirdiler. Bu açıdan Hüda Par çizgisi iktidarla ve devletle ortak hareket eder noktaya geldi.
Ağrılı bir Kürt ailenin çocuğu olarak Tutak’ta dünyaya gelen Savcı Sayan’ı Türkiye, Deniz Baykal’ın kaset şantajı nedeniyle CHP Genel başkanlığı’nı bıraktığı toplantıda hüngür hüngür ağlamasıyla tanıdı. O kadar damardan CHP’li olan Savcı Sayan, Erdoğan’ın “gömlek değiştirdik” sözleri için de “AKP ve Tayyip Erdoğan ‘gömlek değiştirdik’ dedi. Aldanmayın. Yılanlar da gömlek değiştirir ama zehirleri bitmez” diyecek kadar Erdoğan ve AKP karşıtıydı. CHP’de umduğunu bulamayınca hızlı bir dönüş yaptı ve AKP saflarına katıldı. AKP’den milletvekili adayı bile oldu.
Bu sefer işler başka şekilde işlemeye başladı. Önceleri CHP’yi övüp Erdoğan’ı yeren Sayan, bu sefer de Erdoğan’ı övüp CHP’ye yüklenmeye başladı. “Yüzyılın felaketi Kılıçdaroğlu ile yüzyılın mucizesi Tayyip Erdoğan çatışıyor” diyecek kadar Erdoğan fanatiği haline gelen Sayan, “Uzun Adam Gençliği Vakfı” (UGEV) ismiyle bir vakıf kuracağını bile açıkladı. Tüm bunların karşılığında da Havuz medyasının değişmez/değiştirilemez yorumsucusu ve kanaat önderi oldu.
Kurtuluş Tayiz... Azeri kökenli... Ancak kamuoyu onu Kürt olarak bildi. Kürt olmayıp da kendisini Kürtlerin temsilcisi olarak görüp öyle pazarlayan bir isim. PKK’dan dolayı cezaevinde yattığını anlatan Tayiz’i kamuoyu Taraf’ın Kürt hareketinin yanında saf tuttuğu dönem tanıdı. Çözüm Süreci’nin en ateşli savunucusu oldu belki de. Ancak devir değişince önce iktidar medyasına geçti ardından Erdoğan politikalarının en yılmaz savunucusu oldu. Güneydoğu’daki en ağır hak ihlallerinde bile AKP politikalarını meşrulaştırıp, tüm suçu Kürt Hareketi’ne atanlar kafilesinin öncü güçlerinden birisine dönüştü.
NOKTA |