Bu, dolaylı anlatımın içeriğiyle bir katliamdı. Katil, 6 milyon kişinin iradesine kılıç çekmişti…
6 milyonluk kitleye hakaret ile kirli suda yeniden yıkanma olan 1994 suikastine dönüştü. Kürdistan sorununu katliamda arayan katillere yaraşır…
1994 yılında da, Kürtleri yıldırıp bastırma, başkaldırı hareketini teslim alma hayaliyle seçilmişler, parlamentodan hapishaneye sürüklenmişti.
Ama, beklentilerinin tersi oldu. Kürt halkı, terör devletine başkaldırı örneği vererek saflarını daha da sıkılaştırdı.
Saflar, kapanamaz yarılmalarla iyice ayrıştı. Türk devleti, yerel yönetimler olan belediyelerden de kovuldu.
Bu olanlar, Kürt halkının eğilimine, gönlündeki dünyaya ayna tutuyordu.
Halkın büyülü hayallerine rağmen, HDP “Türkiye” partisi iddiasındaydı. Kürdistan yakılıp yıkılırken, sivil, savunmasız Kürtler havadan bombalanıp, yerde kuşatılarak diri diri yakılırken bile, kimileri hala “kardeşlik” diyordu.
Oysa, Kürtlerin muhatabı bir terör devletiydi. İnsanlık onuruna savaş açmış…
Onlar, ölümle teslim olma dar geçidinde pusudaydılar. Çözüm olarak, Kürtlere onursuzluk kapısını gösteriyor, kendilerini inkar dayatılıyor, “ben bir Türküm” deyip teslim olmaları isteniyordu.
Teslim olmayanlar için, iki seçenek vardı: Ölüm ya da ömür boyu zindan…
İki halde de Kürtlere, insanca çözüm yerine onursuzluk dayatmadır, bu.
Oysa, Kürtlerin teslim olmayan bir halk olduğu Ortadoğu tarihinin dibacesinde, Türk tarihinin ise başında yazılıdır.
Onlar, baş eğmeyen dirençleriyle bugün, bölgesel güçtür.
Kürdistan’ın hayatında her barbarlık, yeni bir başlangıç olmuştur. Bitti denilirken, kökleri üstünde daha gür, gümrahça dikelen…
O halde, yeni bir oluşumun zamanıdır. Türkler, onlara başlangıç için kapı da açmıştır.
Amed’de, Kürdistan parlamentosunun açılış zamandır. Zamanın ruhuna uygun olan budur. Türk parlamentosundan dışlanma ise meşru gerekçedir.
(Politika)