DERSIM (DİHA) - Kıyamet olarak anılan Dersim Tertelesi'ni yaşayanlar, o günleri dün gibi hatırlıyor. Munzur'un kenarında bir değirmende 400 kişinin toplu olarak nasıl ağır silahlarla kurşuna dizildiğine tanıklık eden 93 yaşındaki Emoş Bakıray, "Daha sonra hepsini Munzur'un kenarına sürüklediler, üzerlerini taşlarla kapattılar. Şimdi Uzunçayır Barajı'nın altında kaldı" dedi. Zuxur Deresi'ndeki katliamın tanığı 91 yaşındaki Sadiye Yüksel ise "Hiç hafızamdan gitmiyor" dediği, yol kenarında öldürülen annesinin memesini emen bebeği anlattı.
Tam 78 yıl önce bir kara mevsimdi. 100 bine yakın insan, iki aylık bir zaman diliminde süngülerle, mermilerle ve sulara atılarak katledildi. Katledilen insanların çocukları ise öldürenlere "armağan" olarak verildi. Dersimliler o hüzün zamanlarına, kıyamet anlamına gelen "tertele" adını verirken bu güne kalanlar ise, bedenlerinde süngü izi ve yüreklerinde durmadan kanayan bir acıyla ve kederlerini avuçlarında sararak yaşamaya çalıştılar, çalışıyorlar. Ve sonsuz acıları gözlerine yediren o günün yetimleri usul usul anlatıyorlar yaşadıklarını. Terteleye tanıklık eden Emoş Bakıray, 93 yıllık ömrü boyunca kendine sakladığı o derin kederiyle ve Dersim Kürtlerinin kıyamet zamanını askerlerin yasakladığı diliyle anlatmaya başlıyor.
Önce çadır kurdular sonra katır sırtında sevkiyat
Kırım öncesi Dersim merkeze bağlı Roberk köyünün karşısına gelen askerler önce çadırlar kurdular. Daha sonra katır ve at sırtlarında 7 ay boyunca silah ve top sevkiyat yaptılar. Çocukların süngülendiği, kadınların tecavüze uğratılarak vahşice katledildiği ve binlerce insanın sürgüne gönderildiği olaylar öncesinde askerler Pulur (Ovacık), Xozat (Hozat), Demenan Dağı yolu, Haydaranların yolu, Pîlemûriye (Pülümür) ve Qislê (Nazimiye) yolunu ilk olarak ezberlediler. Yolları öğrendikten sonra önüne aldıkları köylerde insanları yaktılar, evleri yıktılar ve kadın, çocuk ayrımı yapmadan Kürde reva gördükleri ölümlerle gereğini yaptılar acımasızca.
Dersim'in bütün ağalarına "teslim olun" çağrısında bulunan askerler, kendilerine teslim olanların önce silahlarını topladılar. Silahlarını topladıktan sonra sürgüne göndereceklerini ve onlara karışmayacaklarını belirten askerler, daha sonra silah sahiplerini yanlarına çağırarak hepsini zincirleyip Koyêspî'de (Beyazdağ) bulunan Xeç köyüne götürerek acımasızca katlettiler. Mal varlığı olanlara da "Eşyalarınızı toplayın sizi cennet gibi yere götüreceğiz" diyen askerler, yağmaladıkları malların ardından sürgüne çıkardıklarını da Bara Sor Deresi'nde katlettiler. O dönemde bu olaylara tanıklık eden Emoş Bakıray, 93 yıllık ömrü boyunca o katliam günleri hala gözlerinin önünde dün gibi canlı.
'Değirmende 400 kişiyi ağır makinelerle katlettiler'
Bu kırımları gördükten sonra ormana kaçtıklarını söyleyen Bakıray, köylerinde hayatta kalan birkaç aile ile birlikte iki ay boyunca ormanda saklandıklarını belirtti. Gündüzleri ormanda saklandıklarını, akşamları ise köylerine giderek ortak bir şeyler yapıp yediklerini dile getiren Bakıray, iki ay sonra gelen afla köylerine döndüklerini kaydetti. Bakıray, ormanda saklanırken Dinar Deresi'nde, Munzur suyunun önünde bir değirmenin olduğunu ve bu değirmende askerler tarafından köylerden yakalanan insanların getirildiğini söyledi. "400 kişiydiler, hepsini toplayıp o değirmenin içine koydular" diyen Bakıray, şöyle devam etti: "Munzur suyu tam oranın önünden geçiyordu. Ağır makineyi kurdular, hepsini taradılar, acımadan katlettiler. Hepsi kan içinde kaldı. Hepsini sürüklediler Munzur suyunun kıyısına attılar. Ne kadar taş varsa üzerlerine atarak kapattılar. Daha bu baraj gelmeden o milletin kemikleri oradaydı. Orada zaman zaman kemikler, ağaçların ve taşların arasından çıkıyordu. Şimdi ise Uzunçayır Barajı'nın altında kaldı."
'Türkçe konuşmayanı odunlarla dövüyorlardı'
Aftan sonra aileleri Çixek köyünde bir araya getirdiklerini söyleyen Bakıray, gençlere ve çocuklara önce ikişer karakol, daha sonra da okul yaptırdıklarını dile getirdi. Bakıray, "Dediler; 'Çocukları okutacağız.' Kimse dil bilmiyor, bir şey bilmiyor. Askeriyeyi evlerimizin önüne koyuyorlardı. Diyorlardı; 'Bunlar da kim ki kendi dilini konuşuyor toplayıp getirin.' Herkes bilmiyordu kimse konuşmuyordu. Bunları toplayıp karakola götürüyorlardı. Odunlarla dövüp, işkence yapıyorlardı, Türkçe konuşun diye, daha sonra bırakıyorlardı" dedi. Bakıray, o günlerden bugünlere devletin Kürt çocuklarını çağırdıkları karakollarda kaybetmeye ve katletmeye devam ettiğini kaydetti.
Zuxur Deresi'nde katliam
Dersim'de yaşanan vahşetin bir diğer tanığı Pax (Kocakoç) köyünde bulunan Sadiye Yüksel (91) ise, Pax bölgesinde bulunan onlarca köylüyü askerlerin topladığını daha sonra da Dersim il sınırında bulunan ve devletin ağır silahlarını yerleştirerek, "Nahiye" dedikleri Zuxur Deresi'nin kenarında katlettiklerini anlattı. Yüksel, bölgede bulunan bütün köylülerin gruplar halinde ikişer kişilik zincirlere bağlanarak Zuxur Deresi'ne getirildiğini söyledi.
Hafızalardan hiç silinmeyen o anlar
O günleri bire bir yaşayan Yüksel, hafızasında hala canlı olan o günleri şöyle anlattı: "38 Katliamı'nda Demenanlılar ve Haydaranlıları toplayıp Pax Köprüsü'ne getirdiler. Hayvanlarını, yiyeceklerini ele tutulur ne varsa topladılar. Herkes gitti, ben de gittim. Bu gidiş sırasında bir anne ölmüş, küçük çocuk kurtulmuş ama çocuk annesinin memesini emiyordu patika kenarında. Bu hiç hafızamdan gitmiyor. Askerlerden kaçanların kimi öldürüldü, kimi sakat bırakıldı süngülerle. Bizi almaya geldiler. Ağır makineyi dizmişlerdi. Haydaranlıları topladılar, Kocakoç tarafında bulunan Zuxur Deresi'ne dizerek Nahiye denilen yere getirip hepsini ağır makinelerle taradılar."
İyilik yapayım derken…
Köy köy aynı patikadan ayağı zincirlerle katledilmeye gidenlerden bazılarının çocuklarını kurtarmak için yol kenarına atarken, arkadan gelen diğer köylülerin ise çocukların annelerini kaybettiği düşüncesiyle aldıklarını belirten Yüksel, "İyilik yapayım diye çocukları sahiplenenlerin kendileriyle götürdükleri yerde katledilmelerine istemeyerek neden oldular" dedi. Babasının varlıklı olmasından dolayı askerlere 30 altın vererek kurtulduğunu belirten Yüksel, o günlere oranla bugün Kürdistan'da yaşananların daha zor olduğunu söyledi.
'O gün cenazeler alınıyordu, bugün alınamıyor'
Tertele dönemiyle şimdiki süreci kıyaslayan Yüksel, şunları söyleyerek vahşetin şimdi daha ağır olduğuna vurgu yaptı: "Şimdi yaşadıklarımız daha kötü. Niye? Bu kış mevsiminde Kürdistan'da yaşananlar, cenazeleri yerden almayıp hayvanlar tarafından yenildi. O dönem cenazelerimizi aldık, en azından hayvanlar tarafından parçalanmadı. Ölülerimizi bile alamıyoruz. Mezarları yok çoğunun, mezarlar bombalanıyor."