Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Mazlum Ebdî'den Çerçeveye onay, detaylara şerh

Mazlum Ebdî'den Çerçeveye onay, detaylara şerh

16 Ağustos 2019, 09:24

QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, Türkiye-ABD arasında açıklanan üç maddelik mutabakatı ve bazı detaylarda şerhleri olmasına rağmen görüşmelerin devam etmesini olumlu bulduklarını söyledi.

QSD Genel Komutanı Mazlum Ebdî, Türk devleti ile bir çözüme ulaşmak istediklerini, böyle bir çözümün çok olumlu etkilerinin olacağını belirterek, görüşmelerin devam etmesini önemsediklerini, ancak olası işgal saldırısına karşı hazırlıkları da ihmal etmediklerini kaydetti.

Komutan Mazlum Ebdî, ANHA’nın sorularını yanıtladı.

‘Güvenli Bölge’ ya da ‘Tampon Bölge’ üzerinden tartışma yapılıyor. Başta şunu sormak isterim; siz bu sözü edilen bölgeyi nasıl isimlendiriyorsunuz, isimlendirmede niteliksel anlamda nasıl bir fark var?

İşin doğrusu konu sınır güvenliğidir. Herkes de biliyor ki; Rojava dahil Kuzey-Doğu Suriye sınır hattında Türk devletiyle sınır güvenliği konusunda yaşanan bir sorun var. Zaten konu bununla bağlantılı gündeme geliyor. Kimileri bu sorunun giderilmesi için oluşturulması tartışılan bölgeyi ‘Güvenli Bölge’ olarak tanımlıyor. Böyle de tanımlanabilir. Başka bir şey de denilebilir ama esas olan özüdür, içeriğidir. Bu da sınır güvenliğidir.

ABD ile Türk heyeti arasında son olarak üç gün süren bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya siz QSD olarak görüşlerinizi ilettiniz mi, işin bir tarafı olarak bu toplantıda görüşleriniz masaya konuldu mu?

Bu uzun bir süreci kapsıyor. ABD daha yılın başında bölgeden çıkma kararını açıklayınca, Türk devleti hemen bölgeyi tehdit etmeye başladı. Onun için böyle bir bölgenin oluşturulmasını biz istedik. Çünkü çok iyi biliyoruz ki; Rojava’dan Kuzey-Doğu Suriye’den Türk devletine dönük bir tehlike yok. Hatta Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’de bahane yaratacak hiçbir gerekçe de yoktur.

Onun için biz ABD’ye bizimle Türk devleti arasında arabuluculuk yapmalarını ve bu sorunu diyalog yoluyla çözmek istediğimizi ilettik. Bu süreç de o günden bugüne devam ediyor. Bu süreç birçok aşamadan geçti. Birçok görüşme yapıldı, Türk devletinin tehditleri en üst düzeyde gelişti. Bu yetmedi sınıra askerlerini yığdı. Bu saldırı ihtimalini daha da yükseltti. Tabi saldırı ihtimali arttıkça arabuluculuk yapanların girişimleri de daha fazla artıyor. Zaten son yapılan görüşmeler de bizim bilgimiz dahilinde gerçekleşti.

Sizin görüşleriniz Ankara’da ABD ile Türk devleti arasında yapılan görüşmede tartışıldı, değil mi?

Evet, öyledir. Zaten ‘Güvenli Bölge’ gündeme ilk geldiğinde de biz QSD olarak kendi projemizi, önerilerimizi taraflara sunduk; bu bölgeden ne anladığımızı, yaklaşımımızın ne olduğunu. Hem Rojava’nın güvenliğinin hem de Türkiye sınırında güvenliğin nasıl sağlanacağına dair proje sahibiyiz, dediğim gibi bu projemizi ABD temsilcilerine de sunduk. Türk tarafının da bu konuda bir görüşü mevcut.

Zaten görüşmeler de bu iki görüş üzerinden gerçekleşiyor. Yılın başından beri bu projeler üzerinden görüşmeler gerçekleşiyor. Ancak Türk devleti şimdiye kadar sürekli olarak kendi taleplerinde ısrar etti ve bunları dayattı. Bizim sunduğumuz proje son derece makul ve objektif bir projedir, çünkü her iki tarafın da güvenliğini garantiye alıyor. Bunun için de bizim sunduğumuz, uygulamada esas alınacak.

Şimdiye kadar Ankara’da gerçekleşen toplantıya dair basında birçok haber yer aldı. Gerçekten bu toplantıda ne tür kararlar alındı, neleri paylaşabilir misiniz?

Başta şunu belirteyim; burada esas olan görüşmelerin devam edecek olmasıdır. Bu sorunun çözülmesi için, ki bizim tarafımızdan sorun teşkil eden bir durum yok çünkü sürekli olarak saldırı ve savaş tehditlerinde bulunan Türk devletidir, önemli olan sorunların diyalog yoluyla çözülmesidir. Bizim savaştan hiçbir çıkarımız yok. Onun için daha ilk günden bu yana tutumumuz sorunların diyalog yoluyla çözülmesidir. Dolayısıyla bizim de endirekt içinde yer aldığımız bu görüşmelerin devam etmesidir.

Daha önce de dolaylı olarak Türk devletiyle görüştüğünüzü açıklamıştınız…

Evet, yine söylüyorum. ABD şu an bizimle Türk devleti arasında arabuluculuk yapıyor. Sürekli olarak Türk devletinin görüşlerini getirip bizimle, bizim görüşlerimizi de götürüp Türk devletiyle paylaşıyor. Biz de onlar da kabul ettiğimiz ya da etmediğimiz hususları dile getiriyoruz.

Şimdi son görüşmede ortaya çıkan anlaşmayla bu görüşmelerin devam edeceği net olarak ortaya çıktı. Biz bir taraf olarak bunu olumlu bir adım olarak değerlendiriyoruz.  Zaten bu toplantıda genel hatlarda bir görüşme ve uzlaşma ortaya çıkmış durumda. İçinde halen detaylar yer almıyor. Bu genel hatlar da basına yansımıştı ve biz de çözümün ortaya çıkması için bu çerçevenin olumlu olduğunu düşünüyoruz.

Son görüşmede Girê Spî ile Serêkaniyê arasını kapsayan bir ‘Güvenli Bölge’ üzerinde uzlaşma sağlandığı, kimileri bu bölgenin derinliğinin 5 km, kimileri de 14 km olacağı şeklinde olacağını belirtiyor. Bu konuda net bir şey var mı?

Ben burada bizim önerdiğimiz projeyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bizim önerdiğimiz proje Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan tüm bölgeyi kapsıyor. Biz sadece kısmi bölge için olmasını istemiyoruz. Zaten bunu da kabul etmedik. Eğer bir anlaşma sağlanacaksa tüm Rojava/Kuzey-Doğu Suriye için geçerli olmalı.

Fırat ve Dicle suları arasında olacak bu bölgenin derinliği ise 5 kilometre olacak. Girê Spî ile Serêkaniyê arasındaki bazı yerlerde bu derinlik 9 kilometreyi bulacak. Küçük bir alanda ise bu mesafe 14 kilometreye ulaşacak.

14 kilometreye ulaşacak olan alan neresi?

Bu bölge de yine Girê Spî ile Serêkaniyê arasında kalan ve bir derenin geçtiği bir yer. Bu dere sınır kabul edilecek. Zaten bu alan küçük bir alandır. Genel olarak 5 km olacak ancak belirtiğim yerlerde de 9 ve 14 kilometreye kadar ulaşacak.

O zaman basında işlendiği gibi Gire Spî ile Serêkaniyê arasını kapsayacak şekilde bir ‘Güvenli Bölge’ kararı alındığı şeklinde netleşmiş bir durum yoktur diyebilir miyiz?

Alınan kararın bu bölgeden başlatılması gibi bir talep var denilebilir. Ardından ise Kobanê, Qamişlo ve Dêrik bölgesi geliyor.

Neden tüm sınır hattında bu bölgenin oluşturulmasını istiyorsunuz, Türk devleti neden özellikle Girê Spî ve Serêkaniyê hattını istiyor?

Şimdi biz bir uzlaşma, anlaşma olacaksa genel olmasını istiyoruz. Sadece bir bölgeyi kapsamasını değil. Bir yer ile diğer bir yer arasında fark yoktur. Doğrudur belki Girê Spî ve Serêkaniyê’de çoğunlukta Arap halkı bulunuyor. Ancak oralar da Suriye’nin birer parçalarıdır. Bu yerlerin Kobanê, Qamişlo ve Dêrik’ten herhangi bir farkları yoktur. Bir anlaşma olacaksa tüm Suriye için olmalı, bizim denetimimizdeki tüm alanlar için bu olmalı. Çünkü biz Suriye’nin bir parçasını ele almak istemiyoruz, bunu doğru da bulamıyoruz.

Ancak tüm bölgelerde anlaşmanın aynı anda uygulanması mümkün değil. Türk devleti belirtilen yerlerden başlatmak istiyor. Bizim açımızdan da nereden başlandığı o kadar sorun teşkil etmiyor. Önce oradan başlar, sonra Kobanê ve diğer bölgelerde anlaşma uygulanmaya başlar, bu da sorun oluşturacak bir durum değil.

Oluşturulan bu bölgelerde hangi güçler yer alacak, Koordinasyon hangi güç tarafından sağlanacak?

Anlaşma gereği biz güçlerimizi sınırdan 5 kilometre geriye çekeceğiz. Bu bölgelerde mahalli güçler yer alacak. Mahalli güçler dediğim bu bölge insanlarının içinde yer aldığı yerel askeri meclisler tarafından güvenlik sağlanacak. Örneğin Kobanê’de bu bölgede yer alacaklar Kobanêliler, Qamişlo’da Qamişlolular, Dêrik’te Dêrikliler bu sınır güvenliğinde yer alacak. Tabi bu güçler aynı zamanda Koalisyon güçleriyle birlikte yer alacak ve ortaklaşa çalışmalarını yürütecekler. Zaten tüm kentlerin askeri meclisleri de şu anda mevcuttur ve bunlar güvenliği sağlayacaklar.

Üzerine anlaşmaya varılan bölgelerde Türk devletinin hava sahasını kullanmak istediği, kullanacağı yönlü tartışmalar da var. Yapılan görüşmeler sonucunda böyle bir karar çıktı mı?

Talep edildi, ancak kabul görmedi. Biz kabul etmedik bunu, kabul de etmeyeceğiz. Zaten buna ihtiyaç da yok. ‘Güvenli Bölge’ olarak tanımladığınız alanlar Türk devletinin keşif uçakları tarafından görülebiliyor. Ancak eğer bu keşif uçakları belirlenmiş olan bu bölgelerde uçuşlar yaparsa o bölgenin dışında kalan alanları da keşfedebilir ve bu riskli bir durum oluşturur.

Türk devlet yetkilileri, toplantı sonrası yaptıkları açıklamalarda söz konusu bölge içinde oluşturulacak bir koridordan Suriyeli mültecilerin gönderilerek bölgeye yerleştirileceği açıklaması yaptı. Bu yönlü üzerinde uzlaşılan bir durum var mı ve sizin bu konuya dair tutumunuz nedir?

Şimdi ‘Barış Koridoru’ dedikleri şey, Türk devletinin kendi tanımlamasıdır. Kendi MGK toplantılarında böyle bir tabir kullanmışlar. Kendilerine aittir, bizim açımızdan resmiyeti olan bir tanımlama değildir. Bizim alanlarımız zaten hep barış alanı oldu. Öyle Türk devletinin söylediği gibi ‘terör yeri’ değildir. Hatta Suriye’de en güvenli, en barışçıl denilebilecek bir bölgedir. Buranın halkının öyle bir tanımlamaya ihtiyacı yoktur.

Biz daha önce de açıkladık, bu bölgeden olan ve şu anda dışarıda kalan herkesin gelip topraklarına yerleşmesini istiyoruz’ dedik. Biz bunu istiyoruz, geri dönmeleri için yine çağrı yapıyorum. Sözünü ettiğim tabi Kuzey-Doğu Suriye’den olanlardır. Ancak burada bir şartımız var; bu bölgeden olup da daha önce Nusra, DAİŞ ya da değişik çeteler içinde yer alanlar, Arap halkına, Kürt halkına, bölgenin diğer halklarına zulüm uygulayanlar ve şimdi mahkemelerimiz tarafından arananlar da yargılanmak üzere dönebilirler. Tabi bunlar hukuki süreçler tamamlandıktan sonra ancak bu bölgede yaşayabilirler.

Türk devletiyle sınır üzerinden bir anlaşmaya varmanız Suriye’de süren krizin çözümüne nasıl bir katkı sunar?

Elbette çok büyük bir etki yapacaktır. Zaten onun için de Türk devletiyle bir anlaşmaya varmak istiyoruz. Şimdi dikkat edin; Türk devletinin müdahalesinden kaynaklı Suriye’de birçok sorun yaşanıyor ve Türk devletinin varlığı sorunların çözümü önünde de engel teşkil ediyor. Onun için burada yaşanacak bir anlaşma, sorunların çözümüne ön ayak olacaktır.

Örneğin bazı güçler hem Türk devletinin Suriye’deki varlığını hem de Suriye’ye dönük tehditlerini çözüm yönünde adım atmamanın gerekçesi yapıyor. O halde bir anlaşma durumunda bu tür gerekçeler de ortadan kalkmış olacaktır.

Kastettiğiniz güçler kimlerdir, kimi işaret ediyorsunuz?

Örneğin Suriye rejiminin yaklaşımı böyledir. Biz baştan beri Suriye rejimiyle iletişim halindeyiz ama şimdiye kadar sorunun çözümüne dönük bir adım atmış değiller. Burada olumlu olan tek şey Suriye rejimiyle şimdiye kadar bir savaş durumu yaşamadık. Görüşmelerimiz hep oldu.

Bugün de bu görüşmeler devam ediyor mu?

İlk günden bugüne kadar vardı, şimdi de var, bundan sonra da olacaktır. Ne var ki; Suriye rejimi, başta Türk devleti olmak üzere bir takım etkenlerin bu bölgeyi zayıflatacağını umuyor. Onların hesabına göre Türk devleti bizim alanlarımıza saldıracak ve biz de daha zayıf bir konumda onlarla görüşmeler geçekleştireceğiz.

Örneğin, Türk devletine karşı tedbir almaya çalışırken devrimin bir takım kazanımlarından vazgeçmek zorunda kalacağımızı hesaplıyor. Yine Dêrazor, Reqa, Tebqa, Minbic gibi Arap halkının yoğunlukta yaşadığı yerler var. Ki bu bölgelerde biz ve Arap halkı birlikte mücadele ettik, birlikte kan dökerek buraları özgürleştirdik. Şimdi işte Suriye rejiminin hesabına göre biz Türk devleti ile bir savaşa girersek o zaman kendisi rahatlıkla gelip bu kentlere girecek. Ama eğer biz bu tehlikeyi ortadan kaldırırsak? İşte o zaman Suriye rejimi artık realiteyi daha net görebilmeli. O zaman Kürt halkının haklarını vermeli, özerk bölgeyi tanımalı ve daha demokratik bir yaklaşımla tüm Suriye sorununun çözümüne yaklaşmalı.

Suriye rejimi, Ankara toplantısından hemen sonra, böyle bir anlaşmayı kabul etmiyoruz, açıklamasını, sözünü ettiğiniz beklentileri için mi yaptı?

Bana göre Suriye rejimi süreci çok yanlış okuyor. Sonuçlarını da yanlış ele alıyor. Şimdi onlara göre bizimle Türk devleti arasında sorunun çözülmesi sanki kendilerinin bir daha bu bölgeye girişini imkansız kılacak. Bu doğru değil ve ben böyle de düşünmüyorum. Aksine biz Türk devletiyle bir uzlaşıya varır ve Suriye’nin bir kısmının işgal edilmesinin önüne geçebilirsek bu tüm Suriye için çok iyi bir şeydir.

Onun için yanlış okuyor diyorum. Eğer biz güçlü olur sınırlarımızı korursak o zaman Suriye de güçlü olur. Dolayısıyla komşu devletlerle yapılan ve Suriye işgalini engelleyen anlaşmaları olumlu değerlendirmeli. Tabi burada halen bir sonuç elde edilmiş değil.

Sadece eskiye oranla daha olumlu bir seyir var. Tabii bu da biz güçlü olduğumuzdan dolayı böyledir. Eğer bölge halkının, bizlerin tutumları, mücadeleleri, siyasi, diplomatik, askeri ve toplumsal anlamda güçlü olmazsa işgale karşı duramayız. Onun için mevcut durumu olumlu görmeli, çünkü bu durum onların da elini güçlendiriyor.

Şimdi görüşmeler devam ediyor, dediniz. Bu görüşmeler olumlu sonuçlanırsa Cerablus, Ezaz, Bab ve en önemlisi Efrîn’e nasıl bir etki yapar?

Ben şuna kesinlikle inanıyorum; Kuzey-Doğu Suriye’de bir anlaşma sağlanırsa sizin sözünü ettiğiniz yerlerdeki işgalciliğin etkisi son derece zayıflayacaktır. O zaman işgalciliği tümden sonlandırmanın imkanı çok daha fazla ortaya çıkmış olacaktır. Onun için Türk devleti bu bölgelerdeki işgalini sürdürdüğü müddetçe sözünü ettiğimiz bir anlaşmayı da çabuk çabuk kabul etmeyecektir.

Şimdi yapılan tüm görüşmelere rağmen halen de Türk devlet yetkililerinin tehditleri devam ediyor. Görüşme halindeki bir tarafın bu tür açıklamaları sürdürmesi istenilen sonucun alınmasına nasıl etki eder sizce, bir de bu açıklamalarla ne yapılmak isteniyor, ne mesaj verilmeye çalışılıyor?

Tehdit, Türk devletinin güçlülüğünü değil, zayıflığını gösteriyor. İçte sorunlar yaşadıklarını biliyoruz. Sorunları sürekli dışarıdan görmek istediği de herkesçe malum. Kamuoyunun dikkatini dışa yöneltmek istiyor. Türk devletini tanıdığımız için şaşırmıyoruz, hatta tehditlerini daha da üst perdeye çekebilir. Bu, onların çok güçlü olduklarını göstermez.

Son olarak, tüm bu anlattıklarınızdan yola çıkarsak, sürecin hala devam ettiği, Türk devletiyle görüşmelerinizin hem olumlu hem de olumsuz bir sonuca gebe olduğu sonucunu çıkarmak mümkün mü?

Evet. Biz askeriz. Olaylara askeri açıdan bakıyoruz. Hala sınırlarımız üzerinde Türk askeri yığınağı var, binlerce tank top var. Türk devletinin saldırı tehlikesi tümden ortadan kalkmış değil. Türk devleti her gün tehditler savuruyor. Onun için hala ciddi bir savaş tehlikesi de mevcuttur.

Olumlu değerlendirilecek şey, görüşmelerin devam ediyor olmasıdır. Genel hatlarıyla bir uzlaşma sağlanmış durumda. Detaylar üzerinde tartışmalar devam ediyor. Bizimle Türk devleti arasındaki dolaylı görüşmeler sürecek. Onların bazı taleplerini biz kabul etmeyebiliriz, yine bizim bazı taleplerimizi onlar kabul etmeyebilir. Bu görüşmeler nereye varır, tıkanır mı, devam mı eder bilemiyoruz.

Onun için mücadeleye devam etmeliyiz. Bugün yürüyüşlerde, çadırlarda, sınırda mücadele eden halkımız kesinlikle mücadelesini daha da büyüterek devam ettirmelidir. Tüm dünyaya saldırı ve işgalciliğe karşı olduğumuzu ne kadar güçlü bir şekilde gösterebilirsek o kadar olumlu sonuç alırız.

Bu, QSD olarak bizim için de büyük bir moral destek olur. Onun için halkımız her zamankinden daha fazla desteklerini sunmalıdır. Bu bizim mücadelemizde elimizi güçlendirecektir. Askeri olarak da nihai bir anlaşma sağlanmadığı sürece tedbirlerimizi büyüterek her türlü saldırıya karşı hazırlıklı olacağız.

Pentagon: İstişareler sürüyor

ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye ile varılan anlaşmanın aşamalı olarak hayata geçirileceğini, ayrıntılar konusunda istişarelerin sürdüğünü açıkladı.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Sean Robertson, AFP’ye yaptığı açıklamada, bazı işlemlerin yakın zamanda başlayacağını belirterek “Şu an Türk askeri muhataplarımızla birlikte Ortak Koordinasyon Merkezi (Müşterek Harekat Merkezi) için seçenekleri gözden geçiriyoruz. ABD, Türkiye ile istişareler sürerken bazı eylemleri hızla başlatmaya hazırlanıyor” dedi.

Komuta heyeti Urfa’ya geldi

Türkiye ile ABD arasında geçen hafta üzerinde uzlaşıldığı açıklanan anlaşma uyarınca Müşterek Harekat Merkezi’nin Urfa’da kurulması ve planlanan ‘Güvenli Bölge’nin organizasyonunu üstlenmesi öngörülüyor. Türk Milli Savunma Bakanlığı, bu çerçevede 13 Ağustos’ta ABD’li altı kişilik bir heyetin Urfa’ya geldiğini ve altyapı kurulum çalışmalarına başlandığını bildirmişti. Türk haber ajansları ise bu resmi açıklama öncesi gelen askerlerin sayını 90’ın üzerinde şeklinde servis etmişti.

Türk Milli Savunma Bakanlığı dün de yaptığı açıklamada, ABD Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı başkanlığındaki heyetin, Türk Genelkurmay Başkanlığını ziyaretin ardından Urfa’ya geçeceğini duyurdu: “Bugün, ABD Avrupa Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Korgeneral Twitty başkanlığındaki ABD askeri heyeti, Genelkurmay Başkanlığını ziyareti müteakip, harekat merkezinin kurulumu ile ilgili koordinelerde bulunmak üzere Şanlıurfa’ya intikal edecektir.”

Çavuşoğlu: Çok konu var

Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD’yle mutabakata varılan ‘Güvenli Bölge’ye dair “Henüz detaylandırılması gereken birçok konu var” dedi.

Çavuşoğlu, Sierra Leone Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Nabeela Tunis ile dün ortak basın toplantısı düzenlerken bu konuyla ilgili de konuştu. Çavuşoğlu, ABD ile varılan ‘Güvenli Bölge’ mutabakatına ilişkin henüz detaylandırılması gereken birçok konu var. Söylediğimiz; ABD’nin bir oyalama taktiğinin geçerli olmayacağı. Maalesef Münbiç’te böyle bir oyalamaya gittiler, sözlerini tutmadılar. ABD’nin YPG’ye silah yardımı sürüyor. Bölgeden YPG’nin çıkartılması gerekiyor.”

DHA: Derinlikte uzlaşma yok

AKP iktidarının emrindeki Demirören Haber Ajansı (DHA), ABD-Türkiye toplantılarının içeriğiyle ilgili iddiaları servis etti. DHA’ya göre birçok konuda uzlaşma sağlandı ama Türk tarafın planını dayatmayı sürdürüyor.

DHA, iki tarafın askeri heyetlerinin birçok başlıkta uzlaşmaya vardığını bildirdi. Askerlerin devriye görevi sırasında izleyeceği güzergahının saptandığı belirtildi. Kobanê’den başlayıp Qamişlo’ya kadar uzanan yüzlerce kilometre uzunluğundaki ikmal ve lojistik hatları konusunda da görüş birliğine varıldı.

DHA, heyetlerin üzerinde uzlaşıya varamadığı tek konunun ‘Güvenli Bölge’nin Türkiye sınırından kaç kilometre derinlikte kurulacağı olduğunu belirtti. DHA, Türk heyetinin, derinliğin 40 kilometre olmasını istediğini; ikinci bir seçenek olarak sınıra 32 kilometre mesafedeki Reqa-Halep-Hesekê otoyoluna kadar uzanmasını istediğini aktardı. DHA, Türkiye’nin en az 32 kilometre derinlik talebinden vazgeçmeyeceğini ABD’li heyete ilettiğini kaydetti. (Özgür Politika)

Bu haber 415 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..