Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / TKP, 1937'de Soykırımı savunmuş Seyit Rıza'yı "eşkiya" ilan etmiş

TKP, 1937'de Soykırımı savunmuş Seyit Rıza'yı "eşkiya" ilan etmiş

19 Mart 2019, 20:28

TKP'nin Kürtler ve Dersim konusundaki bakışını özetleyen en önemli belge, 8 Temmuz 1937'de yani Türk devletinin Dersim'de soykırım yaptığı dönemde hazırladığı rapordur.

MAHİR OZAN

Türkiye Komünist Partisi'nin direnişçi ve resmi ideoloji ile çarpışan karakterini temsil eden devrimcileri tenzih ederek bir analiz yazısına başlamakta fayda var. Mesele, Sosyalist İktidar Partisinin kendisine seçtiği Türkiye Komünist Partisi adıyla siyasete giren partinin 31 Mart 2019 yerel seçimlerindeki Dersim taktiği ile ilgilidir.

TKP, geleneğinin Türkiye siyasi tarihindeki yerini tartışmak çok uzun bir yazının konusu olabilir. Ancak TKP'nin Kürt meselesi ile ilgili takındığı tutum tarihsel olarak pek değişik değildir. 

TKP'nin Kürtler ve Dersim konusundaki bakışını özetleyen en önemli belge, 8 Temmuz 1937'de yani Türk devletinin Dersim'de soykırım yaptığı dönemde hazırladığı rapordur. Raporu TKP'li İsmail Bilen, Rasim Davaz adıyla yazmış.  Bu yazı-Rapor Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi'nde saklanmış. Mehmet Perinçek , "Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları" kitabının 5. Basımında bu raporun tüm metnine Türkçe olarak yer verir.

Kaynak Yayınları tarafından yayımlanan kitabın 461-468 sayfalarında yer alan raporda, Dersim'deki Kürtlerin TC'ye kazandırılması gerektiği, Dersimlilerin asimile edilmesini "… Ancak bu şekilde, bu yüz bin insanı, Türkiye’nin milli bağımsızlık davasına kazanmak ve ülkenin iktisadi bağımsızlığının inşası ve sağlamlaştırılması için seferber etmek mümkün olabilir." cümleleri ile savunmaktadır.

TKP'nin Dersim raporunda Seyit Rıza ve diğer bütün direnişçiler "gerici, yobaz ve eşkiya" olarak tanımlanıyor, katliam yapan Türk askerleri övülüyor ve şöyle deniliyor:

"Şu anda askeri harekât, bütün hızıyla sürmektedir. Çok sayıda uçak filosu bu harekâta katılıyor. Mücadelenin nasıl sonuçlanacağı, şimdiden bellidir. Eğer isyancılar ve direnişçiler, hala bazı tepe noktalarda kalmışlarsa, bu, bölgenin doğal yapısını çok iyi bilmeleri sayesindedir. Diğer yandan askeri birlikler gibi olabildiğince kayıp vermemeye çalışmaktadırlar." 

 

Durum bu. TKP'nin farklı zamanlardaki bütün Kürt direnişlerini, devrimci hareketleri -ki buna PKK'nin öncülük ettiği direniş de dahildir- "gerici, feodal, milliyetçi" olarak tanımlamış ve Türk devletinin Kürtlere yönelik bütün katliamlarını doğrudan ve dolaylı savunur pozisyonda olmuştur.

İşte Sosyalist İktidar Partisinin kendisine isim olarak aldığı TKP'nin Kürt meselesi ile ilgili takındığı tavrın Türk devlet politikasının komünize edilmiş halidir dersek de pek yanlış olmaz. 

Türkiye'deki devrimci ve demokrat güçlerle samimi bir ittifaka hiçbir zaman girmek istemeyen TKP, girse de Pragmatik sonuçlarla kendisini pazarlayan bir siyasi gruptur.

1990'lardan bu yana Türkiye sol, sosyalist siyasetinde grup ve hizip görünümü ile Beyoğlu-Kadıköy hattında sosyal bir faaliyet olarak siyaset yapar. Devrimciliği, "çok teorik, dogmalarla" sohbet konusu yaparak mesai harcayanların belirleyiciğiliğinde bir yapıydı Sosyalist İktidar Partisi. Bu alışkanlığını TKP'ye de taşıyan, bu anlayış, biraz da Doğu Perinçek'in Maoculğundan çok Marxist bir hali dersek de fazla yanlış olmaz. 

Türk devletinin resmiyetinin çizdiği sınırlar içinde "radikal sosyalist" görünümlü bu yapı, Kürtler sözkonusu olduğunda sus pustur. Toplumsal hareketler kitleselleştikçe ve Kürtler kendini görünür kılınca sahnede yer Alma telaşı olsa da bu da geçicidir. 

Çok büyük araştırmalar yapmadan TKP'nin internet sitesine bakarak da çok önemli sonuçlar çıkarabiliriz. Çanakkale savaşını devlet ağzı ile yad eden TKP, Çanakkale'nin "kanlı savaşlar ve işgaller son bulsun" diye verildiğini söylüyor. Ama Kürdistan'daki gerilla direnişinin de Türk devletinin işgali sona ersin diye verilmesini hiç ama hiç kabullenemiyor. Hatta Kürdistan kentlerini sıradan Türk kentleri gibi görebiliyor. Öylesine ki, Dersim'de kendisine aday seçtiği Maçoğlu'nu Kürdistani, Alevi gerçekliğinden soyutlayarak devletin sol kısmına monte edebiliyor.

Dersim'e atanan sömürgeci kayyumlarla aynı karede, Kürt gençlerini katleden, köylerini yakan askerlerle aynı cephede olmasını da "devletin protokolü" olarak gösteriyor. 

Yani TKP, varoluşsal gerçeğini inkar edip, Türk devletinin kendisine çizdiği populer kültür alanının komünist aktörü olarak siyaset yapıyor. Bu gerçeğinin de neye denk geldiğini hiç hesap etmeten, sol, sosyalist değer ve kimlikleri kendisine araçsal kılabiliyor. 

Ama malum, Dersim gerçeği, aynı zamanda Türkiye ve Kürdistan devrim gerçeğinin önemli bir mekanı. Türkiyenin esaslı büyük devrimcileri Türk devletinin sömürgeci gerçeği ile çarpışarak Dersime geldi. İbrahim Kaypakaya bu çizginin en büyük temsilciydi. Mahir Çayanlar da, Deniz Gezmişler de bu sömürgeci kemalist devlet geleneği ile Kürt meselesi üzerinden büyük bir çarpışmaya girmişti. Dolayısıyla Dersim'de Türk devletinin tabelalarına yazılmış TKP ismi ile Dersimi yeniden devlete bağlama görevini üstlenmenin Kürtler, Aleviler, Dersim'deki komünistler için pek karşılığı olacağı yok. çünkü dersim'de devrimcilik baklagillerin toptan ya da parkende fiyatlarla ölçülü değildir.  

 

 

 

 

Bu haber 2134 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..