Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Kürt Türk savaşının geldiği yer…

Kürt Türk savaşının geldiği yer…

21 Şubat 2018, 18:40

Yer yüzü, bu sabah (Pazartesi) Kürtlerin efsanevi Efrin direnişi ve yansıma haberleriyle uyandı. Irkçı Türk rejiminin, Kürtlere karşı sürdürdüğü topyekün savaşın yansımaları, giderek bölgesel yangının kıvılcımlarına dönüşüyordu.

Yer yüzü, bu sabah (Pazartesi) Kürtlerin efsanevi Efrin direnişi ve yansıma haberleriyle uyandı. Irkçı Türk rejiminin, Kürtlere karşı sürdürdüğü topyekün savaşın yansımaları, giderek bölgesel yangının kıvılcımlarına dönüşüyordu.

Türk rejimi ve müttefikleri, Müslüman Kardeşler çetesinin sülbünden gelme El Kaide ile IŞİD’in Efrin’i işgal taarruzlarının amaç ile tahribatı giderek bu yangının kıvılcımlarını yayıyordu.

Uluslararası haber ajansları, Arap milliyetçiliğinin sesi veriyordu. Arap Birliği Genel Sekreteri Ebu Gayd, Münihte düzenlenen geleneksel dünya güvenliği konferansının bir oturumunda yaptığı konuşmada, Türklere “senin Efrinde ne işin var?„ anlamında çıkışıp şu cümleyi kuruyordu:  

“Sınırızın güneyinde, bir Arap toprağına müdahale ettiğinizin bilince olmalısınız.„

Cihad hayalinin peşinden koşan, öte yandan Kürt kiniyle gözleri kararmış, beyni dumura uğramışların anlayacağını sanmıyorum, Arapların sözcüsü, “kendine gel, haddini bil ve tapulu  topraklardan uzak dur„ diyordu.

Öte yandan televizyonlar, dünya savaşının kıvılcımlandığını haber verir gibi, “Suriye güçlerinin bir kaç saat içinde Efrin savunmasında yer alacağı„nı anons ediyorlardı.

Aslında bu sürpriz değildi. Uzun müzakereler döngüsünün vardığı sonucu vurgalayan bir haberdi. Kürterle Suriye rejimn diyaloğu işgal yığınakları sırasında, başlamıştı. Kürtler, karşı tarafa açıklıkla yaklaşmış, “Efrin, Suriye sınırları içinde bir kantondur„ demişlerdi. “Gelin onları birlikte karşılayalım.„

Ancak, o sırada Rusya, Suriye’de tek etkin güçtü ve Ankara rejimiyle, “tatlı işler„ çeviriyor, ortaklıklar kuruyorlardı. Oysa, Suriyenin altına ilk başta dinamit koyup patlatan, vahşi cihatçıları besleyip öne süren, şimdi de aynı cephede birleşip, işgal hamlesine geçenlerin niyetini biliyordu. Onlar işgalci, gaspçıydı. Kürtler ise Suriye sınırları içinde özerk bir hayat istiyorlardı. Hepsi bu kadar.

Rusya’nın bu girift ilişkilerinin rolü bilinmez ama, buna rağmen Esat, Kürtlerle ortak savunma hattı kurmaya yanaşmamıştı.

Kürtler, yurtlarını ve onurlarını savunmak için, mazlum gruplarla tek başlarına mevzilendiler.

Ancak, Rusyanın rolü bitmedi. Savaşta işgalcilerin temel dayanağı, güç kaynağı oldu. Çünkü, savaş uçaklarının Suriye göklerinde uçma izni onların elindeydi. Neye karşılık bilinmez, bu gücü cihatçıların avucuna koydu.

Recep Erdoğan, hücum emri verdiğinde, öz güvenle, savaşa üç günlük bir ömür biçmişti. “Üç günde orayı ele geçireceğiz„ demişti.

Sonucun yakın olduğundan o kadar emindi ki,  “ordular, ilk hedefiniz Efrin’in fethidir, ileri„ demeden önce, orada kurulacak Türk, Müslüman Kardeşlerinin İslamının ortak rejimi için gerekli alt yapı planları bile hazırdı. Atanacak kaymakamlarlar, vali ve polis şefleri, Arapça bilen öğretmenler bile…

Ancak, hakikat Recep’in hayal ettiği gibi yürümedi. Kürtler ve müttefikleri, bu çağda inanılmazı gerçeğe dönüştürdüler. Efsanevi bir savunma ile işgalcileri durdurttular.

Recep’in verdiği sürenin üstünden, üç tane on gün, yani bir aylık zaman geçti. Cihatçılar onca uçağa, tank ve toplara rağmen, hala sınır boylarında bocalıyordu.

 Recep Erdoğan, cihatçı ordularını şevke getirmek için, dini içerikli nutuklar yazdırıp haykırıyor, Diyanet işleri başkanını goygoycu, yalan, yanlış haykıran bir kiralık adam olarak meydana salıyordu. Kürtleri başka dinden ya da dinsiz yerine koyup İslamın nuru, ruhu kesiliyor, yalancı peygamber rolünde zafer ilan ediyor, şöyle diyordu partisinin Ankara il kongresinde:

“Rabbim şehitlerin hürmetine inşallah bize bu zaferi lütfedecek. Allahın izniyle zafer yakın, inşallah fetih yakındır. Muminlere müjdeleyin. Biz, şu anda, bu müjdeşere koşuyoruz.“

“Fetih“ szüyle kimsenin toprağında gözümüz yok yalanı da iflas ededursun, bunların (IŞİD ve El Kaide) dininde yalnız kiralık asker yoktu. Dincileri, dindarları da kiralıktı. IDiyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş maaşlı personel (kiralık memur) dolayısıyla baş kiralıktı. Kurana göre, maaş karşılığında kıldırılan namaz kabul değildi. İbadetin ve ona öncülük etmenin fiyatı yoktu, çünkü.

Para (maaş) makam karşılığında namaz kıldıran, Hutbe okuyan Ali Erbaş’ın din adamlığı, bu durumda battaldı. Haram parayı hak etmek için, kendi yurdunda saldırıya uğramış, ırzı, namusu, yuvası, bütün geleceği için mücadele etmek zorunda kalmış Kürtleri, kafir derekesine koyuyor, saldıranları şehit, gazi ilan ediyordu. Masum insanların kanına girmek için hamle eden, çocukların ekmeğini, gözlerindeki uykuyu da çalan IŞİD sloganlıları kutsuyordu.

Ah ben senin dinini seveyim ve kişiliğine tüküreyiğm e mi!...

Her neyse, konu dağıldı, ama  bu satırların yazıldığı ana kadar Suriye, henüz cephede yerini almamıştı. Ancak, Suriye devlet Başkanı Esad’ın danışmanlarından Buseyna Şaban, Moskovada yaptığı konuşmada, Türk devleti ve müttefiklerini işgalci olarak tanımlıyor şöyle diyordu:

“Türkiye işgalcidir. Astana anlaşmalarını uygulamıyor. Anlaşmaları saldırganlığını gizlemek için kullanıyor.“

Bu satırları yazarken, Surdiye ordusunun savaşa müdahil olmaya hazırlandığını duyurmaya devam ediyordu. Türk Dışişleri Bakanı ise meydan okuyordu, onlara.

Bunlar Kürt ırkçılığı hastalığından dünya savaşını da çıkarırlar. Kürt, Türk savaşının geldiği aşama bu, yani…

Ahmet Kahraman / Politika

Bu haber 583 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..