Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / İki cevizin hikâyesi: Zer

İki cevizin hikâyesi: Zer

11 Mayıs 2017, 20:35

Çok sayıda kısa ve uzun metrajlı filme imzasını atan senarist ve yönetmen Kazım Öz, sansürle gündeme gelen 'Zer' filminin bilinmeyenlerini, anlatılmak istenenleri, Dersim Katliamının filme yansımasını Bas Gazetesi'ne değerlendirdi.

Öz, her ne kadar bir şarkının ismi olsa da 'Zer'in asıl hikâyesinin iki cevizin yolculuğu olduğunu söylüyor. Dersim Katliamının 80. yıl dönümüne denk gelen film Öz'ün de söylediği gibi o dönem yaşananları ilk kez kurmaca ile beyaz perdeye yansıtıyor.

Filmi çekerken neler yaşadınız? Maddi ve manevi anlamda zorluklar nelerdi?

Film yapmak hakikaten zor iş. Dünyada maden işçiliğinden sonra en zor işin sinema işçiliği olduğu söylenir, doğru bir araştırma mı bilmiyorum. Türkiye'de yapmak daha da zor çünkü bütçe bulmak, politik meseleler, kimliğiniz gibi birçok meseleden dolayı zor. En azından batıyla karşılaştırmak anlamında daha zor. Türkiye'de birkaç fon var destek alabileceğiniz. Onun dışında, genelde imece usulü çalışıyorsunuz.

Kürt filmi yapıyorsanız çok daha zor. Orada, tamamen kendi yağınızda kavruluyorsunuz. Bu filmi yaparken de zorlandık. Bir bakanlık desteği vardı. O da zaten filmin bütçesi yanında bir şey değildi. 400 binlik bir bütçeydi.

Dört dilde anlatılan o kadar katmanlı bir hikâye. Nasıl ABD'den başladı ve Dersim'e kadar geldi bu hikâye?

Dünyanın en popüler dilinden dünyanın şu an kaybolmaya yüz tutan diline yolculuk. Tüm bu mesafelerin hepsi açısından yolculuğun güçlü olacağını düşünüyorum. Bir okyanus ötesi yol gerekiyordu. Bir de dediğim gibi bu iki uç nokta arasındaki başlangıç ve bitişteki niteliklerin hepsi farklı olmalıydı. Zincirleme ama bardağı taşıran her damla onu götürsün istedim. Bunu örmeye çalıştım.

"Nesnelerin de hikayesi ve ruhu var"

Metafor olarak kullandığınız, ancak toprağa düşmeyen 2 cevizle neyi anlatmak istediniz?

Bahoz'da da böyle bir hikâye vardı. Nesnelerin hikayesiyle ilgiliyim ben. İnsanların hikayeleri gibi bence nesnelerin de hikayeleri var. Hatta nesnelerin de ruhu var. Filmlerde bunu seviyorum. Bu film aslında iki cevizin hikayesi. Ceviz, hikâyenin sonbaharda geçiyor olması, yine katliamı da sonbaharda yaşıyor olmaları, cevizin o kadar uzun süre korunabilmesi üzerine işleniyor ve oraya yükleniyor duygu. Şarkı, cevizden daha somut. Belki de ceviz onu oraya götürdü. Klasik dramaturgide sinemadaki gibi daha şiddetli bir olay yaşatıp yola çıkarmaktansa mezarlıkta iki tane cevizin eline değmesi onu pekâlâ bir yere götürebilir.

Bu filmde sansüre sansürle yanıt verdiniz. Genel anlamda sansüre karşı ne yapılabilir?

Sansür bizim için ilk değil. İlk filmimden beri yaşadığım bir şey. Bazen devletin direkt müdahalesiyle, bazen de festivallerin kendi içinde sansür oluyor. Hatta eleştirmenlerin de sansürü yaşanabiliyor bu ülkede. Bazen de gizli sansür şeklinde yaşanıyor. Kimse bilmiyor ama perde arkasında bazı filmlere ispatlanamayacak bir sansür uygulanıyor. Bundan beş- altı ay önce ilk kısa filmimle ilgili bir sinemacıdan bir anı dinlediğimde şok oldum. 'Ax' filmim Marmara Üniversitesi'nin kısa film yarışmasına katılıyor. İçinde Süha Arın'ın da olduğu bir jüri toplanıyor. En iyi filmi seçecekler. 'Ax, en iyi film ama biz buna ödül veremeyiz. Çözüm olarak da biz bu yarışmaya girmemiş gibi kabul edelim' diyerek yarışma dışı tutuyorlar. Jüriden biri Hüseyin Kuzu, bu anıyı anlattı. Onunla birebir bir iki kişinin itirazı oluyor ama topluca karar veriyorlar.

Kendilerine sansür uyguluyorlar...

Bu inanılmaz bir şey. Ödül versek, burada büyük olay olur ama açıklanmıyor da o dönemde. Bu ilk kısa filmde yaşadığım bir örnek. Ankara Film Festivali'nde de benzer bir şey oldu.

"İşin sansür kısmında bile mizah oluştu"

Eser işletme belgesinin iptali de sansürle mi ilgili?

Orada da biraz mizah durumu var aslında. İşin sansür kısmında bile mizah oluştu. Şimdi ben siyah koyunca festivalde de siyah gösterilince ve bu siyahın da bir gücü oluşunca izleyince hayaller çalıştı tepkiler oluştu. 'Bizim adımıza nasıl karar veriyorlar?' dendi. İstanbul film festivalinin gösterimi o açıdan muhteşemdi. Ben bu şekilde vizyona koymayı düşünüyordum. Kitleler de bu şekilde izlesin ve tepki koysun diye. Bunu fark edince o sansürün siyahı çıkmadan izin vermeyiz dediler. İşletme belgesinin iptal edilmesinin sebebi filmdeki siyahlar. Diğer sahneler değil. O sahneler zaten daha önce çıkmıştı.

Kazım Öz'e özel bir sansür müydü?

Benim kişiliğimin politik olmasının bir etkisi var. Ama mesele kazım öz değil. Kişisel ele almamak lazım. Bu koşullarda pekâlâ Reha Erdem 'Jin'i çekse onun da başına gelebilirdi. 'Zer'deki sansürün daha çok genel atmosferle ilgisi var. Örneğin çözüm süreci bitmemiş olmasaydı böyle bir şey yaşamayabilirdi. Bu filme bakanlık desteğinin o dönemki sebebi çözüm süreciydi. Şu an bu senaryo gitse vermezlerdi tahmin ediyorum.

Tüm bu katliamların ve yüzleşme sorununun topluma ve sanata yansımasını nasıl görüyorsunuz?

Bir kere 1938 neredeyse 80 90 yıllık bir vakit geçti. Sinemanın doğuşu 1890 ve Dersim katliamı ilk kez bir kurmaca filmde konu oluyor. Bence bu kendi başına bir soru ve cevap barındırıyor. Bu yüzleşmenin hem sanatımızda hem Dersimlilerde hem Türkiye'deki muhalif sanatçılarda ve iktidar açısından bakıldığında...

Biz bu filmi çekerken Dersimli iş adamları bile o kadar zorlandık ki bir tanesi doğru düzgün bir katkıda bulunamadı yani. Bazı özel, değerli arkadaşları bunun dışında tutarak söylüyorum. Bu yüzleşmeyi aslında ne Türkiye'deki İslamcı kesim ne de Kemalist kesim yaşamadı. Hatta Dersimliler bile bu katliamla çok yüzleşemediler. Kapalı bir kutu gibi kaldı yani. Soykırım ve katliam demek için başka ne olması lazım. Neden Dersim katliamı ile ilgili bir şey yayınlanamıyor. Dersim katliamı bir Nazi soykırımı kadar önemliydi. Hatta öncesine düştüğü için daha da önemli. Bu 40'lardaki psikolojik atmosferin Dersimle ilgisi olduğunu söyleyen tarihçiler var. Peki buna rağmen neden tek bir şey yapılamıyor? Bunu herkese sormak lazım.

"Siyah sizin eseriniz"

Sansüre rağmen sanat yapmak mümkün mü, bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?

Ben 'duyarlı kamuoyundaki', 'Artık buralarda yaşanmaz, başka ülkelere gidelim' yaklaşımıyla mücadeleyi, sansürle mücadele kadar önemli buluyorum ve bu umutsuzluğu da sansürden daha tehlikeli buluyorum. Bence buralarda pekâlâ yaşanır ve sinema da yapılır. Mücadele edilerek her şey yapılır. Suç mu işlemişiz? Neden kaçacağız? Siyahı koyarak da suçu işleyen ben miyim onlar mı? Picasso'nun tablosu için generaller 'çok iyi bir eser' demiş. O da 'Benim değil, sizin eseriniz' demiş. Biz durup dururken siyah koymadık ki yani, siyah sizin eseriniz. Biz meşruyuz, haklıyız. Çekinip gitmemiz gereken bir durum söz konusu değil. Ama kalmanın da bir bedeli var. Mutlaka bu koşullara göre kendimizi adapte edebilmeliyiz ama bazı kırmızı çizgileri bence aşmamalıyız. Tabii ki filmde siyah çözümünü düşünmemiş olmasaydım koyabilir miydim vizyona bilmiyorum. Ödün vermemeliyiz. Mesele bunların biraz cesaret kazanmasıdır aslında.

Bu politik durum Kürt sinemasına nasıl yansıyor?

Kürt sinemasının durumu da Kürtlerin durumuna benziyor. Paramparça olmuş bir halk, dünyanın dört bir yanına dağılmış. Temel hakları yok. Her gün ölüm kan revan içinde bir halk. Kürt sineması da bunun içinde dolanıyor. Toplumsal koşullar böyleyken sinemamız aslında daha güçlü olabilir. Bence zayıflıklarımız var. Güçlü bir edebiyatın olması sinema için çok besleyicidir. Bizim edebiyatımız çok gelişemedi. Tekrara düştü. Gerçeğin kaba bir aynası olmaktan öteye gidemedi. Oysa ki Böyle bir halkın sanatı, sineması, edebiyatı daha güçlü olmalı.

"ZER: KIMIN AŞKI?"

Yönetmen-senarist Kazım Öz'ün son filmi "Zer: Kimin Aşkı?" İzleyiciyle buluştu. Film daha festivaldeyken uğradığı sansürle dikkatleri üzerine çekti. Ayrıca filmin bir katliamı da işlemesi sinemaseverlerin ilgi odağı haline geldi.

Filme ismini veren "Zer" bir şarkının adı, aynı zamanda şarkıya konu olan bir kadının ismi. Film; Cemal Süreyya'nın "Tarih öncesi köpekler havlıyordu" sözleriyle okyanus ötesinden perdeyi açıyor. Fransa'da doğan ABD'de yaşayan Jan (Nik Xelilaj) müzik eğitimi görmekte ancak müziği pek dikkate almamaktadır. Ailesiyle arası açık olan Jan, kız arkadaşının da onu terk etmesiyle bir boşluk içinde bulur kendini. Tam da bu sırada babaannesi Zarife (Güler Ökten) kanser tedavisi için Türkiye'den ABD'ye gider. (Zarife'nin hikâyesi de trajedi içinde trajedi; Dersim Katliamı'ndan sağ kurtulabilen ve sürgünde özlem içinde yaşayan Dersim'in yüzlerce kayıp kızlardan biri.) Babaanneye hastanede istemese de torunu refakatçi olur. Bu sürede iki kopuk hayat Zer şarkısı üzerinden klişe bir biçimde yakınlaşmaya başlar. Ancak ölüm döşeğinde olan babaanne Kürtlüğünü itiraf edemeden, şarkıyı tamamlamadan hayatını kaybeder. Müzik eğitimini çok fazla önemsemeyen, sevgilisinin de terk etmesiyle bir kaçışın içine giren Jan, cenazeyle birlikte Türkiye'nin yolunu tutar. Cenaze babaannesinin vasiyeti olmasına rağmen köklerinin olduğu Dersim'e götürülmez sürgünde yaşadığı Afyon'a getirilir. Babaannenin gömülmeden önce gerisinde bıraktığı iki ceviz ise metafora dönüşür.

Cenaze defnedildikten sonra Afyon'da Mustafa Kemal Atatürk portresi altında baba ve oğul arasında geçen tartışma ve bu tartışma sırasında gerçekliğin yüzüne inen tokat, yasaklı bir dil üzerinden öyküye yeni bir boyut katıyor ve böylece iki cevizle öze dönüş başlıyor. Afyon'daki diyaloglar sırasında katliama "Dersim olayları" denmesine Kürtçe için anadil değil de "eski dil" üsluplarının yer alması yüzleşmenin gerçekleşmediğine de dikkat çekiyor.

Jan, Dersim'e doğru yol alırken dağlık bir coğrafya, özgün bir kültür ve bir katliamın izleri katmanlı bir şekilde açılıyor. Ancak çok dilli filmin arka planında işlenen 1938 Dersim Katliamı ile ilgili pek yeni bir şey söylenmiyor ki Dersim dağlarındaki bir sahnede katliama maruz kalan kadın, çocuk ve yaşlıların "Allah-u Ekber" nidalarıyla katledilmesinden fazlası da bilinir. Kurşuna dizilmeden uçurumdan atılanları, süngüye tutulanları, zehirli gaza maruz kalanları, hamile kadınları, kayıp kızları... Üstat Necip Fazıl'ın o döneme ait şu sözü katliamı özetler sanırım, "Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur." Keşke bu kadar önemli bir kesite biraz daha yer verilseydi, özellikle sözlü kültüre başvurulsaydı. Fotoğraflar üzerinden mesaj vermek ve o kısmın da sansüre uğraması elbette talihsizlik.

Son sahnelere doğru ise Jan, hikâyenin başladığı köye varır. Ancak Zarife kendi topraklarında gömülmediği gibi öze dönüşü simgeleyen iki ceviz de toprağa gömülmez. Son sahnede köyün sular altında kaldığı, bir tarihin yanı sıra coğrafi güzelliklerin, canlıların sulara gömüldüğü iyi şekilde resmedilmiş. Üç kez görüntü yönetmeni değiştirilen filmde Dersim'in büyüleyici görselliği, son sahnenin etkileyiciliğiyle son görüntü yönetmeni Feza Çaldıran yine isminden söz ettirmiş. Ancak ABD'deki bazı sahnelerin post-prodüksiyon çalışmaları yetersiz kalmış. Müzik ve mizah izleyiciyi canlı tutsa da bir şarkıdan daha fazlası olduğu için beklentilerimizi yüksek tutan Zer'in; son yıllarda Kürt coğrafyasında çekilen filmlerle de benzerlik taşıması izleyicinin de gözünden kaçmadı sanırım. Yönetmenlerimiz Yılmaz Güney'in 'Yol'undan gitmeye çalışıyorlar lakin bu kısırlıktan artık çıkılmalı.

"Demek ki siyahın da bir aydınlığı var."

Gelelim filmi ön plana çıkaran sansüre. Yasak her zaman dikkat çeker, Kazım Öz'ün de dediği gibi; "Demek ki siyahın da bir aydınlığı var." Uygun görülmeyen sahneleri atmak yerine izleyiciyi siyah bir perde ve Kültür Bakanlığı'nın resmi yazısı ile karşı karşıya bırakan yönetmen, sansürü akıllıca izleyiciye havale ediyor. İzleyicisiyle, okuyucusuyla, gazetecisiyle herkesin yekvücut sansüre karşı durması, filme gitmesi en doğru yanıt olur.

Son söz olarak da Özcan Alper'in "Gelecek Uzun Sürer" filminin sonunda at dağa çıkar, Hüseyin Karabey'in "Sesime Gel" filminin sonunda silahlar gömülür, Kazım Öz'ün "Zer" filminin sonunda ise cevizler toprağa düşmez. Artık dağlar doğaya ev sahipliği yapsın, silahlar hiçbir şekilde ateş almasın ve en önemlisi kültürler toprağında yeşersin. Ancak filmde geçtiği gibi "Gündüz masal anlatılmaz..."

Not: Dersim'in gerçek tarihi sular altında değil bölgede inşa edilen kurumların altında kaldı.

Hilal Yağız / Servet Bakırtaş - Bas Gazetesi

Bu haber 846 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Uluslararası Dünya Müzik Fuarı Womex, 2021 sanatçı ödülünü, Dersimli sanatç..