Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Bunların sonu kime benzeyecek?

Bunların sonu kime benzeyecek?

02 Nisan 2017, 09:41

'Tıpkı, daha sonra başlarına bela olup çıkarlarının gırtlağına sarılınca ortadan kaldırmak zorunda kaldıkları Saddam, Panamalı Noriega, Şilili Pinochet, Mısırlı Mursi gibi Erdoğan’ın Türk tipi Faşizmi de, Batı’nın eseridir.'

Kimse, bizi aptal yerine koyup "şaşkın" rolü yapmasın!..

Tıpkı, daha sonra başlarına bela olup çıkarlarının gırtlağına sarılınca ortadan kaldırmak zorunda kaldıkları Saddam, Panamalı Noriega, Şilili Pinochet, Mısırlı Mursi gibi Erdoğan’ın Türk tipi Faşizmi de, Batı’nın eseridir. 

Onların kucağında, var ve varlık oldular. Aynı kucakta, "al bebek, gül bebek" ninnisiyle büyüdü, Türk Faşizmi.

Ermenileri yok ederken gözlerini kapatarak, aralıklarla tekrarlanan Kürt kırımı, Kürdistan’ın yıkımına arkalarını dönerek suçlarına ortak oldular.

Oysa onlar göçmen, Kürtler, bilinen 10 bin yıllık tarihlerinin ana yurtlarının yerlileriydi.

Ve, Batı’nın her parçası ayrı ayrı, kendi ülkesinde, her insan topluluğunun hak ile hukukunu teslim edecek kadar medeniydi. Ancak kendi içinde bu kadar hakşinas, özgürlükçü olan Batı, ırkçı darbeler altında dilleri kesik, kültürleri, yaşama biçimleri yasaklı Kürtlere sıra gelince, katı bir adalet cimrisiydi.

"Aman Türkler küsmesin" özeniyle kör, sağır rolü yapıyorlardı. 

Çünkü Türkler, NATO kulübünde çıkarlarının muhafızı, kale bekçisiydi. Ayrıca iyi bir Pazar ve gerektiğinde köle işçi tedarikçisiydi.

Verdikleri hizmetlere karşılığında, "aklı kıt mahcur" gibi adeta suçtan, Faşizmin "milli ve yerli" narasıyla, "ne yapsa yeridir" gibisinden değişim, dönüşümlerden muaf tutuluyorlardı. Onlar da 1900’ler çayırında dolanıyor, büyükleri çok Kürt öldürmekle övündükçe, "glu glu" sevinçleniyorlardı…

Bu arada herkes gücü oranında çalıyor, Erdoğan’ın fetvacısı Hidayet Karaca bir kaç yerde maaşa bağlanıyor, külhaneden gelip çok çalanlara karışanlara en çok mutlu vatandaş oluyordu.

Bu arada Erdoğan uçaktan inip helikoptere binerek şehir şehir dolaşıyor, taşınmış kalabalıklara diktatörlüğün faziletsiz faziletini anlatıyor, ruhu alkış yağmuruyla yıkanıyor, ötede Türk ırkçılığı zincirlerinden boşalıp iyice azgınlaşıyor, gencecik müzisyen olan Kemal Kurkut’un çantasında kitap taşıdığı anlaşılınca, polis ona kurşunla dur ihtarı yapıyordu.

Irkçı, kendisine benzemeyen, köklerini, soyunu inkar edip başka ırkın postuna girip dönek, dümbelek olmayan Kürtlere kinle saldırıyor, teslim alamadığı Kürtlerin yurdu üstüne ordularını yolluyor, şehirleri tozunu, toprağını da silip buharlaştıracak şekilde yoklara karıştırıyor, esir alınmış çocukları, gençleri diri diri yaktırıyordu. Batı, bu insanlık yıkımına da "terörle mücadele" adını veriyordu.

Kürt politikacılar üstünde, Gestapo terörü ekiliyor, aralarında milletvekilleri, el konulmuş, gasp edilmiş Belediyelerin başkanlarının da bulunduğu 5 bin 100 Kürt betonlar arasına hapsediliyor, olay Batı tarafından protesto bile edilmiyordu.

Aynı Batı, anayasa düzeninin ortadan kaldırılıp diktatoryal buyurganlığın yürülüğe konmasına, aralarında 173 yazar ve gazetecinin de bulunduğu 43 bin kişinin hapsedilmesine, 100 bin kişinin işten atılmasına, insanların hak ve birikimlerinin gasbına sayısı açıklanmayan 173 yazar ve gazetecinin tutuklanması karşısında sureti haktan geliyor

"Kardeşim" kandırmacasıyla yanaştığı Esad, çetesini yönetime ortak etmeyince, içeriye katiller salıp katliamlar yaptırıyor, Batı kanlı eli "özgürlük bayrağı" diye alkışlıyordu.

Türk tipi Faşizm, batıyla böyle uzun sürmüş balayı yaşıyordu.

Ta ki, IŞİD’çılığı yayma amacıyla, Batı uygarlığının pınarı Avrupa’ya ajan imamlar ordusu, casuslar, muhbirler, tetikçiler ağını ihraç edip, Ortadoğu’da fesat, fitne kazanları kaynatıncaya kadar…

Sabır taşı, bundan sonra çatladı. Batı bu kertede, "yeter artık” deyip ayağa kalkmak zorunda kaldı. 

 Suriye ve Irak’taki korsan eylem ve işlemleri yüzünden Amerika’nın sabrı zaten taşmıştı.

Avrupa ise ilk defa, bir yabancı bakana hava sahasını kapatıyordu. Bunun bir başka benzeri yoktu.

Bu büyük bir aşağılamaydı. Fakat anlayan kim!..

Biri havada geri çevrilirken, öteki Bakan hırsız gibi bir başka ülkeye sızıyor, yakalanıp sınır dışına çıkarılıyordu.

Amerika, ülkelerine gelen bir temsilcilerini, uluslararası Mafya’nın bir kolu ile işbirliği gerekçesiyle tutukluyordu.

Bu muameleye maruz kalanlar anlamıyor, ama sıradan ve tesadüfi olaylar değildi, bunlar. Herkese hak ettiği muameleyi yapma, birikmiş hesabı görmeydi.

Açıkçası, Batı’nın Türk tipi Faşizmle ipleri koparması olayı idi, bütün bu olanlar.

NATO üyeliği ve İncirlik üssü ile kendilerini vazgeçilmez sananlar fena halde yanılmışlardı. Bir zamanlar Noriega, Saddam ve ötekiler de verdikleri hizmetleri, vazgeçilmezliklerinin belgesi saymışlardı. Ama, yer yüzünde hiç bir şey ve kişinin vazgeçilmez olmadığını bilecek kapasitede değillerdi.

Ve bedelini ödediler.

Oysa, Irak ve Suriye’de saf dışı edilmeleri, bir uyarıydı. Ama anlamadılar.

Bundan sonra ne mi olacak?

Amerika, ordularını gönderip Noriega’yı yakalamışlardı. Saddam sonu, herkesin belleğindeki dünkü hikaye. Pinochet’yi ise tutuklatıp itibarsızlaştırmış, sonra paçavra gibi kenara atmışlardı.

Tunuslu Bin Ali, çaldıklarını da alıp ülkeden kaçmıştı.

Bunlara gelince, artık bütün dünya "el aman” diyor. Amerika ve Rusya’nın bayrak kaldırmasına rağmen, Kürt düşmanlığını Arap çöllerinde de dolaştırarak, bölgesel dengeleri bozuyorlar.

Kısacası dünya, artık bunları kaldıracak halde değiller. Ama ne olur, sonları için,

Noriega’nın, Saddam’ın, Mısırlı Mursi, ya da Bin Ali’nin kaderi mı tekrarlanacak, o belli değil!

Ama Batı’nın getirdiklerini, sonra götürdüğü de, örneklerle gerçektir.

Polıtıka / Ahhmet KAHRAMAN

Bu haber 628 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..