Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Kürtlerin kökünü kazıma / Ahmet Kahraman

Kürtlerin kökünü kazıma / Ahmet Kahraman

30 Ağustos 2016, 22:42

Türklerin, Kuzey Suriye işgali, İslamcı takkiye (sahtekarlık hile) döngüsüne dönüştü. Sahtekarlık baş köşeye oturdu.

Savaş hallerinde, bir mevziden ötekine veya öbürünün egemenlik alanı topraklara tank, top, füze atışı yapmak, ona meydan okumadır.

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adındaki terör çetesi, Türk İslam devletine meydan okuyup savaş narası haykırırcasına, Antep’te bir Kürt düğününde basıp katliam yapmış, ardından Karkamış kasabasına füze atmıştı.

Türkler, bu saldırıları gerekçe yaparak sınırı geçmiş, Suriye’yi işgale başlamıştı. Fakat, daha işgalin ilk adımında dünya medyası, “bu bir danışıklı dönüştür, spor deyimiyle şike, amaç ise IŞİD’i gösterip, Kürtleri, vurmaktır” diye sesini yükseltmişti.

İslamcı iki cambazın oyunu açıktı. Çünkü TC’yi hasım gibi gösterip, yalancılıktan füze atan IŞİD, Türk İslam devletine karşı çıkıp cevap vereceğine, buharlaşmış gibi ortalıktan çekilmiş, kayıplara karışmıştı.

İşgalcilere tek kurşun bile atılmadı. Çünkü, gerçekte Türkler, Kürtler karşısında direncini kaybetmiş, dara düşmüş kardeşlerine yardıma, onları kurtarmaya gitmişlerdi.

Nitekim, işgalin ertesi günü, uluslararası haber ajansları, IŞİD ile TC’nin Cerablus’ta yan yana dalgalanan bayraklarının fotoğrafını dünyaya yayıyordu, takkiyenin belgesi olarak…

Türk ordusu da, sokaklarda yalakalık, yaltaklanma örneği sergilercesine, zorla girdiği evin, işgal ettikleri ülkenin çocuklarına şeker dağıtıyordu.

 Bu haliyle Mafyoz numaraların sergilendiği, Suriye baştan başa ahlaksızlık bataklığını andırıyordu. Yüzler, kişilikler balçıklıkla sıvalıydı. Kişilikler balçık altında kayıp, kim, kimin ayağının dibini kazıyor, bedeninin orta yerine kazık çakıyor belli değildi.

Rusya, Suriye ve İran, ÖSO’nun birleşenleri, yani İslamcı çete unsurlarıyla Lazkiye tepeleri, Kürt dağında, Halep’de ve her yerde savaşıyorlardı. Ama, buna karşılık Rojava cephesinde, Kürtlere karşı onlarla bir araya geliyor, işbirliği yapıyorlardı.

Amerika, terörist ilan ettiği, Türklerin ılımlı muhalifleri El Nusra, Ahraru Şam, Nureddin Zengi çetelerine destek çıkıyordu. Bir kaç saat öncesine kadar müttefiği olan Kürtlere uçaklar, toplarla saldırmalarına, göz yumuyordu.

Amerika, kendisine destek veren iki (Cebel Kussa ve El Armar) köyde sivil katliam yapmasına kör bakıyor, sağır duruyor, dilsiz sessizliğiyle kalıyordu.

Bu neydi, nasıl işti böyle? Tarih defterinde örnekli izahatı var mı? Hayır…

Erdoğan’ın yalaka, orayı burayı yalama kalemleri, onu, “çevirdiği entrika dolapları, tehdit ve şantaj manevralarıyla, hem Rusya’yı, hem de Amerika’yı parmağının ucunda oynatarak, istediğini alan kuklacı“ olarak övüyorlardı.

Etiğin (ahlakın) evrensel vicdanında ayıp, utanç ve de suç olarak yer alan entrika, tehdit ve şantaj, ilk defa, Erdoğan’ın kişiliğinde takdir gören başarı olarak sunuluyordu. Rusya ve Amerika da, bir kere daha yanar-dönerliğin örneği olarak tarihe geçiyordu.

Neydi bu? Devletin Mafyatik hali mi? Bilinmez ama, artık ahdı vefa yok, etik değerler silsilesi çürük, vicdanlar müflisti. İslamcı katiller, hırsızlar, tecavüzcü ve talancı taburlar, ört ki ölem dünyasında, Türkler tarafından “özgürlük ordusu” diye sunuluyor, tarihin büyüsünü üstünde barındıran Suriye toprakları, pislik kuyusu gibi kokuyordu.

Ve Türklerin Cumhurbaşkanı oy dilenmeye gittiğinde Kürtlere “kardeşlerim” diye seslenip, İstanbul’da yaptığı yatırımları sıralayarak onları sevindirmeye kalkışıyor, sonra kardeşlerinin gözleri çine bak baka, Kürtleri PKK diye ayırarak onların katlini müjdeliyor, “PKK’nin son ferdi öldürülene kadar devam” diyordu.

PKK dedikleri ise orada onu dinleyenlerdi. Onların çocukları, amca, dayı, teyze, halaları ve onların evlatları, enişteleri, xinamileri, aşiretten akrabalarıydı. Nefesleri birbirine karışarak büyüyen, toprağın nimetlerini paylaşarak yaşayanlardı.

Kimlikleri nedeniyle bir arada aşağılanıp dışlanan, okuma, yazma, kültür edinme dilleri kesik, Türklerin yurdunda ayırım yapılmadan lince uğrayanlardı.

Ve onlardan kimileri, Kürt Cahşların amigoluğunda, “PKK’nin son ferdine kadar öldürmeye devam” diyen adamı alkışlıyorlardı.

Aynı Erdoğan, Kürt katliamının yaşandığı Antep’te Kürtleri kast ederek, “zalimler için yaşasın cehennem” diye haykırıyordu.

Kalabalıktan kimsecik de “Kürtler yüz yıldır zalimin çizmesine” direniyor, demiyordu. Birileri onun devri iktidarında diri diri yakılanları da hatırlatmıyordu.

Erdoğan, “PYD’nin kökünü kazıyıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz” sözü veriyordu. Bu söz linç adıyla, yeni bir Kürt kırımına davetiye idi.

Hitler’den sonra, ırkçılığın son korkunç haliydi, bu slogan. Utanç verici, Türkler açısından.

Oysa kökünü kazıma sözü ile alkış topladığı PYD’liler, sınırın ötesinde yaşayan bir halktı. Utanmazlık bu ya, kökleri kazınacak olanlar, yaltaklanarak oylarını istediği Kürt halkının, bu sınırın dışında kalmış akrabalarıydı.

 

“Bölüşümde birleşenler” dahil, kimse, utanca karşı ses vermiyordu.


Politika

Bu haber 767 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..