Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / “Hastalıklı adam!.. / Ahmet Kahraman

“Hastalıklı adam!.. / Ahmet Kahraman

03 Ağustos 2016, 18:22

Erdoğan’ın, Mısır’ı da içine alan Kuzey Afrika’ya mitingleri sağlıksızlığın kanıtı, Suriye ve Irak’da İslami teröre destek ise hastalığın ilerlemiş haliydi.

Rejimin üst aklı, sağlıklı değildi. Hastalıklı, içten içe çürümüşlük koktuğu için Kürtler, yüz yıllık başkaldırı halinde.

Kemalizmin devamı olarak iktidara gelen, AKP daha işe başlarken, Suudi Arabistan’a bağımlılığı ve İhvan’a (Müslüman Kardeşler) monte deli-bozuk ideolojisiyle, çağdan kopuktu.

Erdoğan’ın, Mısır’ı da içine alan Kuzey Afrika’ya mitingleri sağlıksızlığın kanıtı, Suriye ve Irak’da İslami teröre destek ise hastalığın ilerlemiş haliydi.

15 Temmuz darbesinde, beklenmeyen direniş olan aklın da havalanmasıydı. Öyle ki, ortalık daha kan içindeyken, Türk halkının ırkçı kesimlerini hoşnut etme adına, Kandil dağlarının bombalandığı ve 20 Kürt gerillanın katledildiği müjdeleniyordu.

Kürt kanı ile zafer sarhoşluğu…

Ama Kürtler içerde cevap verince, Türk medyası koro halinde, “darbeyi fırsat bildiler" atışına başlıyordu.

Ancak, hastalıklı adamın hezeyanları sürüyordu. En son, Avrupa’nın merkezi Köln’de İslami terörle işbirliği su yüzüne vuruyordu. Türk medyası, Erdoğan rejimine destek için Köln’de düzenlenen gösteride, Afganistan’ın yanı sıra, Suriye bayrağının da meydanda dalgalandığını haber veriyordu.

Oysa, Suriye’nin meşru devleti, Türk rejimiyle savaş halindeydi. Dost olarak geride IŞİD, El Nusra çetesi kalıyordu. Bayrak hangisinindi, acaba?

İnsan, yıldızlar kadar uzak sandığı yer yüzü parçalarını keşfedip icatlar yaparken, bunların “ataları" da, dem ve devranın dışında ve yeniliklerden habersizdi.

Rus yazar Gogol’un deyimiyle, onlar, “her bahar" Avrupa kapılarından içerilere sızıp, cinayetler işliyor, hırsızlık, talan yapıyor, çaldıklarıyla bir kışı daha geçirmenin hesabını yapıyorlardı.

Bu nedenle, talancıların yer yüzüne, iğnenin ucu kadarcık da olsa katkıları yoktur, olmadı.

 Bunlar ise Kürt düşmanlığı üstüne kurulu hesaplarla bu çağı es geçiyorlar. Hukuka oturan devlet olma yoluna gireceğine haydut çeteleriyle kol kola giriyorlar…

Osmanlı çetecilikten kurtulamadığı için matbaa, buluşundan 250 sene sonra girebildi, işgalindeki topraklara…

Talan, hırsızlık ve kan dökmeden arta kalan zamanlarda ise günüzümüzde darbelerin darbe doğurması gibi çeteleşip birbirinin gırtlağını kesiyor, gidenler için mezar kazıyorlardı.

Avrupalılar, bu yüzden yüz ekşiterek, bunlara “hasta adam" diyordu.

Aslında bu deyim yanlıştı. "Hastalıklı Adam" demek, en doğrusuydu.

Çünkü, bunların hastalığı ahlaki çöküntü ve bulaşıcıydı. Genlerle, kuşaktan kuşağa geçen.

Yalancılık ise hastalığın dışa vurum hali…

Bunların ataları kitap ve gazeteleri törensellikle idam (yakma) ediyordu. Atalarının izinden giden AKP iktidarı da, geçtiğimiz aylarda, Aram Yayınevinin Kürtlere dair 43 kitabı hakkında, ölüm emri veriyor, Türk televizyon kanalları, yıllardan sonra, çağın ayıbını fazilet olarak Türk halkına müjdeliyordu.

Osmanlı’nın sahte (çakma) sülbünden çocukları, tutuklu 44 tane Kürt gazeteciye ek olarak, darbeden sonraki toplu atakla, kedisine ait olan dünyada düşünce tutuklama rekorunu yeniliyordu.   

Ahlaki çöküntü bu ya, kimse kimseciğe karşı dürüst değildi. Birbirine gülücükler sunanlar, çaktırmadan karınlarında karşılıklı diş gıcırdatıyor, aç Zemheri Kurdu gibi karşısındakinin gırtlağına diş geçirmek için, dalgın anını kolluyordu.

Misal, Fethullah Gülen-AKP koalisyonu, öbür dünyayı pazarlayan uyumluların birlikteliğiydi. Aynı kaba baş eğip nimetleri, dil daldırmayla şalp şalp yiyor, yerken akan salyaları birbirine karışıyordu.

Sonra, şalp-şulp yemede olduğu gibi karşılıklı hırlaşma başlayınca, dipten uyumun sahte yüzü görünüyordu.

Sonra hırlaşma boğazlaşmaya varıyor, ordu bu durumdan fayda çıkarıp çeteleşiyor, efendiye selam çakan subaylar, baş alma hamlesine girişiyordu.

Görgüsüz (çakma) aristokratların hizmet eri olan yaverleri, Azrail kesiliyor, üstüne polis salınan ordunun askerleri, darmadağın oluyordu. Kışlalardan çıkış hendek ve barikatlarla kesiliyor, içeride tutuklamalar yapılırken, Erdoğan yandaşları “demokrasi nöbeti" adıyla evinin etrafında toplanıp onu koruma altına alıyorlardı.

Erdoğan yalnız devlet değil, tek başına Türkün demokrasisiydi.

Onu korumak için, malikanesini çembere alanlara bayraksız yaklaşan bir Fransız turist de, Erdoğan yandaşlarının linç seline kapılıyor, yara-berelerse neyseki hayatını kurtarıyordu. Bu hastalıklı adam demokrasi nöbeti haliydi.

Ve Erdoğan müjde veriyordu:

“Bugün 35 tane Kürt öldürdük!..“

Bu haber 668 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..