Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ darbe girişimi sonrası yaşananlar, bu süreci devreye sokan mekanikler ve gündemdeki son gelişmelere ilişkin ajansımıza açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP'nin yeni milli cephe programıyla tasfiye edilmek istenilen kesimlere de çağrıda bulunan Figen, özellikle bu süreçte kadınların oynayacağı role dikkat çekerek, "Büyük bir demokratik kadın birliğiyle bu süreci göğüslemek gerekiyor" dedi.
*İlk olarak darbe mekaniğine karşı daha önceki söylemlerinden doğru PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecritle söze başlamak istiyorum. Avukatları ve ailesi darbe girişimi sonrası dolaylı yoldan dahi olsa görüşme yapılamadığını söylüyor. Bu kaos ortamında Abdullah Öcalan'ın Ortadoğu ve Türkiye siyasetindeki etkin rolü neden göz ardı edilmek isteniyor?
Şuan Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit çok kritik bir noktaya geldi. Zaten daha öncesinde de tecrit uygulanması bir sorundu ve darbenin yaşanmasına da nedendi. Şuan sorunu çözerek siyaseti bir düzlüğe çıkarması gereken siyasi iktidar ise krizi derinleştirecek ve provokatif gerekçelere neden olacak tavrını sürdürüyor. Siyasi iktidar darbe karşıtlığı noktasında netse ve Türkiye'de gerçek anlamda bir siyasi istikrar yakalama noktasında kararlıysa hızlı bir biçimde tecritte son vermesi gerekiyor. Sayın Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit son bulmadıkça darbenin, savaşın ve kaosun kaynağı ortadan kalkmayacak. Koskoca bir halkın önderlik konumunda tanımladığı bir siyasal şahsiyetin tecrit altında ve doğrudan siyaset dışında tutulması yeni bir darbe mekaniğini devreye sokacaktır. Biz o nedenle defalarca yaptığımız çağrıyı son dönemde bir siyasi çalışma olarak gündeme getiriyoruz.
*Beştepe'de Cumhurbaşkanı öncülüğünde 3 parti liderinin bir araya gelmesi ile devam edelim. 3 parti liderinin bir araya gelmesini bazı kesimler 'demokrasi fotoğrafı' olarak yorumladı. HDP'nin olmadığı bu fotoğrafın 'demokrasi fotoğrafı' olarak nitelendirilmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Saraydaki o görüntüye demokrasi ve uzlaşama fotoğrafı dediler. İçerisinde HDP'nin olmadığı hiç bir fotoğraf demokrasi fotoğrafı olamaz! İçerisinde Kürt halkının, kadınların, Alevilerin, gençlerin, emekçilerin yer almadığı hiç bir fotoğraf demokrasi fotoğrafı olamaz. HDP o saraydaki tekçi siyasi yapının karşısında çoğulculuğu savunduğu için, saydığım kesimlerin haklarını savunduğu için fotoğrafta yoktu. Bizler o nedenle siyasette safların biraz daha belirginleşmeye başladığını düşünüyoruz. Biz hiç bir zaman "Saraya gitmeyiz" demedik ama "Asla saraya gitmeyiz, ayağımız kırılsa bile o saraya gitmeyiz, Saraya gidenler soytarıdır" diyenler o saraya gittiler. Kiminle ve niçin uzlaştılar? Uzlaşmak kötü bir şey değildir ama kiminle ve niçin uzlaşıldığı önemlidir. Uzlaşılan konunun millî birlik ve beraberlik olduğunu söylüyorlar ama bir yıl boyunca saray iktidarı bu söylem adı altında Türkiye'ye bu savaşı yaşattı ve darbenin koşullarını hazırladı. O nedenle bu fotoğraf birlik değil milliyetçi temelde bölücülüktür. Saray iktidarı darbeden önce sürdürdüğü kutuplaştırma politikasını darbeden sonra da sürdürüyor. HDP'yi kendilerinin demokrasi diye tarif ettikleri bu fotoğrafın parçası olarak görünmüyorlarsa eğer kusura bakmasınlar bu bizim demokrat olmadığımızı göstermez; onların faşizmin yanında saf tutukları anlamına gelir.
*41. Hükümet döneminde Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş tarafından kurulan milli cephe bu kez MHP+CHP ve AKP tarafından yeniden kurgulanıyor olabilir mi?
Tarihteki milli cephe örnekleri hep felaketle sonuçlanmıştır. Türkiye'de iki milli cephe denemesi yaşanmış ve bunlar kaos dönemlerinde devreye girmiş egemen ittifaklardır. Bu cephelerin önünde bir darbe vardır, arkasında bir darbe vardır ve bir OHAL, sıkıyönetim süreci içinde hüküm sürmüşlerdir. Bugünde milli cephe denemesi benzer bir rol oynuyor. Tam anlamıyla darbenin içerisinde bir araya gelmiş oluyorlar. Aslında son bir yıldan beri bir milli cephe oluşturmuştu. MHP'nin AKP ve sarayla kurduğu milli cephe vardı ayrıca Ergenekoncularla birlikte ırkçı, şoven ve savaş merkezli düşünenler aynı siyasette buluşmuşlardı. Bu cepheye CHP'de daha görünür bir biçimde dahil oldu.
Bu zamana kadar nasıl milliyetçi ve tekçi temelde oluşturulan cepheler sonuç vermediyse bu cephede sonuç vermeyecek. Devletin çökmüş ve çürümüş yapısını kurtarmaya çalışıyorlar ama bu devletin kurtarılabilmesinin tek yolu demokratikleşmeyi başarabilmesidir, çürümüş parçalarını koparıp atabilmesidir. Fakat böyle bir yaklaşımları yok. FETÖ'cular, cemaatçiler devlet yapılanmasının içinden atılınca sorun çözülmüş oldu mu? Hayır. Onlar da çözülmediğini çok iyi biliyorlar. Devletin ideolojisinde bir sorun var. Demokratik bir ideolojiyle devletin yeniden yapılanması gerekiyor, bunun içinde anti demokratik bölmelerin sökülüp atılması gerek. Türkiye halklarının ihtiyacı ve darbeleri savuşturacak yegâne güç demokratik cephedir.
*Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tekrar çözüm masasına dönebileceği yönünde algı operasyonları yapılıyor. Tekrar bir çözüm masası kurulursa, HDP siyasi iktidarın bir önceki tavrının tekrarlanmaması için nasıl bir yol izleyecek?
Korkarım ki çözüm masası kurulma aşamasına geldiğinde çıkacaklar ve "Çözüm sürecini de FETÖ'cular bozdurdu" diyecekler. Yarın öbür gün mümkündür bir masanın kurulması ama biz mümkün olmasının ötesinde bunun zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Öncelikle güncel olarak siyasi iktidarın yaklaşımına baktığımızda çok umut verici bir pozisyonda durmadığını görüyoruz. Şuan siyasi iktidar bu masanın kıyısına köşesine dahi yaklaşmaktan imtina ediyor ve tam anlamıyla zor aygıtlarıyla ve tasfiye yöntemleriyle bu sorunu çözebileceğini düşünüyor. Geçen sefer bir başarısızlık yaşadılar. Ben, yok etme ve tasfiye etme üzerine yeni bir taktik kurduklarında yine başarısız olacaklarını düşünüyorum.
Bu koşullar içerisinde her şeyden önce bu masanın kurulması; Türkiye'de sistemin demokratikleştirilmesi için çözüme, diyaloga dönülmesi, müzakerenin ön plana çıkarılması konusunda daha ısrarcı olmamız gerekiyor. Partimizin pozisyonu budur. Biz aslında darbeden sonraki süreçte siyasi iktidarın biraz daha diyaloga yakın bir pozisyon alacağını düşündük ama o, diyalogu yine kendine göre sınırlandırma yöntemlerini tercih ediyor. Bugün bir masanın kurulması artık ölüm kalım meselesidir. Çözüm sürecine yeniden dönülürse öncelikle karşılıklı güvenin tesis edilmesi gerekir. Siyasi iktidar gerçekten samimiyetsiz davrandı. Bu sorunun ortadan kaldırılması gerekir. Demokratik çözüm süreci bir liderin iki dudağının arasında olamaz. Muhakkak siyasi partilerin ve Meclis'in bünyesinde bir diyalog ekibinin kurulması gerekir. Ayrıca Meclis bünyesinde izleme kurulunun muhakkak yer alması ve Sayın Öcalan'ın tecrit koşullarının değiştirilmesi gerekir.
*Berat Albayrak bir açıklamasında "Roboski dosyası tekrar incelenebilir" dedi. Son süreçte sizin de belirttiğiniz gibi işlenen tüm suçlarda fail olarak cemaat gösteriliyor. Bu söylemi nasıl yorumluyorsunuz?
Samimiyetsizliktir. Kendi sorumluluklarını örtmek için yaptıkları bir samimiyetsizliktir. Güven bu nedenle oluşmuyor işte… Her siyasi iktidar hatalar ve yanlışlar yapabilir ama bu iktidar kadar suçunda ısrar eden bir anlayış yoktur! Türkiye bu kadar bela atlatmışken 'ben nerede hata yaptım' sorusuna cevap vermeyen bir siyasi iktidar var karşımızda. Siz Roboski katliamı olduğunda iktidardaydınız, Başbakan'dınız. Kamuoyuna karşı bu katliamı savundunuz, yargı sürecinde üzerini kapattınız, Roboskililere yapmadığınızı bırakmadınız. Yanlış yaptık deme erdemini göstermeyen bir siyasi iktidar güven veremez, demokrat olamaz ve iktidarını da uzun süre devam ettiremez.
*HDP'li vekillerin dokunulmazlığını kaldırılması ve DBP'li belediyelere kayyum atanması gibi gündemler, Kürt halkının iradesini yok sayan ve demokratik siyaseti devre dışı bırakan uygulamalarla da karşılaşıldı. Tayyip Erdoğan'ın sizin üzerinizden demokratik siyaseti devre dışı bırakmaya çalışması darbe mekaniğinin devreye girmesinde etkili oldu mu?
Darbeden bir gün önce çok çarpıcı bir gelişme yaşandı, askerlere dokunulmazlık zırhı veren yasa onaylandı. Ondan bir gün sonra darbe girişimi yaşandı. Daha öncesinde ise dokunulmazlığımızı kaldıran yasa onaylandı. Yani AKP hükümetinin siyaset anlayışı şu: Sırf kendi karşısında siyaset yapıyor diye seçilmişlerin dokunulmazlıklarını kaldırıp; kendi hizmetinde olan askerlere dokunulmazlık getirmek! AKP, "Benim askerim gibi hareket edenlere tam dokunulmazlık veririm benim karşımda olanlara, bana muhalefet edenlere dokunulmazlık yoktur, sizler her türlü saldırının hedefindesiniz" diyor. Dokunulmazlık getirdikleri kesim kendilerine karşı darbe teşebbüsünde bulundu.
İşin acı yanı o asker işledikleri savaş suçlarından değil darbe suçundan yargılanıyorlar. İktidardakiler, Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanma aşamasına geldiklerinde-ki gelecekler bu aşamada "Hayır biz yapmadık darbeciler yaptı" diyecekler. Biz buna inanmıyoruz. Herkesle beraber suç işlediler. FETÖ'cülerle beraber işlediler, darbecilerle işlediler şimdi de kendilerine suç işleyecek yeni bir ekip oluşturuyorlar. Öldüren ve savaş çıkaran askerin dokunulmaz olduğu ama sivil siyasetçinin hedef haline geldiği bir memlekette asla ve asla huzur olmaz. Demokratik siyaset noktasında bir istikrar yakalanmadığı sürece darbeler her zaman olacaktır.
*Özyönetim alanlarında yaşanan katliamlar Kürt halkında büyük kırılmalara sebep oldu. Adeta zaman, Cizre'den önce ve Cizre'den sonra diye ayrıldı. Partinizin, Türkiyeleşme ve demokratik Türkiye paradigması katliamlardan sonra 7 Haziran'daki kadar etkili olacak mıdır?
Çok acı günler yaşandı ve çok büyük tahribatlar oluştu ama Kürdün de ahı yerde kalmıyor. Biz aylarca, "Bir halka işkence yaparsanız bunun acısı sizden de çıkar" dedik, "Bakın hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" dedik. Biz söylediğimizde anlamamak için direndiler, bunun için 15 Temmuz'un gelmesi gerekiyormuş demek. Esas dönüm noktası Kürt kentlerindeki ablukaydı ve ablukanın kıyıma dönüşmesiydi. Darbe bunun artçı etkisiydi sadece. Kürt kentlerindeki o yıkım ve travma Batı'ya gecikmeli olarak geldi. Batı'da çok daha güçlü insani bir dayanışma geliştirilebilseydi darbenin önüne geçemeyebilirdik belki ama yaşanan bu kırılmayı ve tahribatı daha kolay sarardık. Ben yine geç kaldığımızı düşünmüyorum. Evet, Kürt halkı yaralarını sarıyor ama Kürt halkı bu koşullar içinde de hala direniyor. Bu çok önemli bir direnç gücüdür ve bundan sonra darbelere karşı partimizin oynayacağı rolde de Kürt halkının duruşu tayin edici olacak. Darbe ve diktaya karşı mücadele bazıları için yeni gündem oldu ama bizler bir yıldır darbenin bütün biçimlerine aktif bir şekilde mücadele ediyorduk. Kürt halkıyla Batı'da yaşayan halkların birleşmesinin dinamiklerinin daha da fazlalaştığına inanıyorum. Batı toplumu da demokratik ve çözüm temelinde bir araya gelinmezse kendi yaşamı açısından çok büyük bir tehlikenin oluşacağını gördü. Savaş, darbe karşıtı barış ve birlik temalı bir hareketin Kürt ve Batı kesimiyle geliştirebileceğine inanıyorum. Bunun potansiyeli daha fazla gelişti.
*Şuan sokağa çıkan pek çok kişi darbeye karşı demokrasi diyor. Fakat bir yandan da insan hakları ihlalleri ve linç kültürü gelişiyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Türkiye'de demokrasi kavramını solcuların liberal bularak bu kavramı sağ kesime bıraktığı yönünde çözümlemeleri var. Şuan sokakta olan kitle nasıl bir demokrasi istiyor?
Türkiye'de bir demokrasi kültürü ve bilinci oluşamadı. Sokağa çıkan kitle demokrasi bilinci olan bir kitle olarak görülemez. Bu kitle darbe karşıtıdır. Bu karşıtlık demokrat olmanın önemli bir ölçüsüdür ama aynı zamanda her türlü darbeye karşı olunması gerekir. Ben o nedenle sokağa çıkan kitlenin darbe karşıtlığı refleksinin güçlü ve önemli olduğunu düşünüyorum ama demokrat olabilmek için sivil darbeye de karşı olmak gerekir. Cuntanın, sivil kurumlara el koymasına izin vermiyorsun ama sarayın demokratik kurumlara el koymasına izin veriyorsun! Bizim bu anlamda gerçek demokrasi kavramını daha çok ön plana çıkarmamız gerekiyor, demokrasinin gerçeği öne çıkarsa yalanı silinir.
*Darbe ve diktatörlük arasına sıkıştırmaya çalışılan ezilen kesimler nasıl bir mücadele hattı geliştirmeli?
Artık birleşme için kaybedilecek zaman yoktur. Darbelerin karşısında yer alan bütün kesimlerin bağımsız ve kendi özgücüne dayanarak harekete geçmesi gerekir. Bu süreçte kendi öz gücüne inanmamak çok büyük kusurdur. Farklı kesimler halklarımızı kendilerine yedeklemeye çalışacaklar. AKP ve saray yarattığı korku ve darbe karşıtlığı iddiasıyla farklı kesimleri köleleştirmeye çalışıyor. CHP ve MHP başka bir saflaşma oluşturmaya çalışıyor. Yapmadıkları tek şey halkın kendi özgücüne dayanan, herkese ve hemen demokrasiyi savunan kesimleri bir araya getirmek. Halkımızın demokrasi gücünü bölerek etkisizleştirmeye çalışacaklar. Bütün demokrasi güçlerinin uyanık olması gerekir. Demokratik cephe; bütün sol, siyasi, yurtsever, kadın örgütlerinin, gençlik örgütlerini kapsayan bir ihtiyaçtır.
*Darbe, OHAL ve sıkıyönetim süreçlerinde en çok kadınların etkilendiği tarihsel bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Kürdistan'da başlayan çatışmalı süreç ve Batı'da etkisini gösteren darbe girişimi kadınları nasıl etkiledi sizce?
Kadınlara dönük çok açık yok etme ve tasfiye operasyonları sürdürüldü. Hem Kürt halkının direnen kadınları, hem de Kürt politikacı kadınlar özel olarak hedef alındı. Sadece ulus ve devrimci kimlik değil kadınların cins kimliğine yönelik saldırılar vardı. Bu saldırılar Kürt direnişini ve özyönetim hareketini güçten düşürmedi tam tersine kadın direnişini öne çıkaran bir süreç yaşandı, kadınlar açısında bir geri çekilme süreci olmadı. Darbede ise ne yazık ki Batı'daki kadınlar örgütsüz ükten kaynaklı çok ciddi bir endişe ve korku ortamında buldular kendilerini. Kadınlar bu süreçte darbe karşıtlığını bile dile getiremedi. Hâlbuki kadınlar darbeyi istemiyor. Türkiye'nin belki yüzde doksanı darbeyi istemiyor ama sokaktaki linç güruhları yüzünden yüzde doksan sokağa çıkamadı. AKP eğer toplumu bu kadar kutuplaştırmasaydı, bu kadar birbirinden ayırmasaydı milyonlarca insan ve kadın sokağa çıkacaktı. Kadınlar darbeye ve savaşa karşı en tutarlı mücadele yürütecek kesimdir. Partimiz, kadının darbe karşıtı politikasını daha aktif olarak gösterek.
*Toplumsal bir sorun olan ve bir devlet politikası olarak kurumsallaşan tecavüz kültürünü yok etmek yerine kimyasal hadım yöntemi onaylandı. 'Hadım edilme' şeriat yöntemlerini de hatırlatıyor aslında. Hukuk devleti olduğunu iddia eden Türkiye bu iddiasından da uzaklaşıyor denilebilir mi?
Benim merak ettiğim, son zamanlarda aklıma gelen aslında şu: Darbecilere idam, tecavüzcüye hadım peki hırsızın da elini kesecekler mi? Eğer bilinen anlamda şeriat kuralları üzerinden hareket edeceklerse hırsızları ne yapacaklar? İdamın tartışılması, hadım kararı alınması bunlar çağın dışında kalmış ve konuşulması bile yanlış olan şeyler. Konuşulması yanlış olan bir şeyi yasa yaptılar. Tecavüzü sadece hormonal bir mesele olarak görüyorlar. Tecavüz sadece hormonlara yada erkeğin cinsel açlığına indirgenemez. Tecavüz bir siyasettir, politiktir ve devlettir! Tecavüze yol açan erkek egemen yargı, eğitim ve devlet sisteminin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu zamana kadar tecavüzcülere hep cezasızlık politikası izlediler. Elbette cezaların arttırılması gerekir ama asla insan bedeninin bütünlüğünü hedefleyen bir yöntem kabul edilemez. Bizim bakımımızdan temel prensipler var. O yüzden sarayda yokuz! Biz, "Darbe kimden gelirse karşısındayız ama işkencenin de karşısındayız" diyoruz. Bizi onlardan ayıran bu temel prensiplerdir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu karanlık günler içerisinde yapısı ve yaşamı itibariyle darbelere ve savaşa karşı olan tek tutarlı kesim kadınlardır. Ben o nedenle bu tür toplumsal alt üst süreçlerinde topluma yeni ve daha iyi bir denge kazandıracak kesimin kadınlar olacağına inanıyorum. Yeni, insani, doğa, barış odaklı bir denge kurulması gerekiyor. Çünkü erkek kafası ölmek ve öldürmek üzerinden siyaset yapıyor, savaş yapıyor, darbe yapıyor… Buna karşı en iyi güç kadının birleşik gücüdür. Kürt kadını ile Batı'da özgürlük isteyen kadınların birliği bu süreci tayin edecek. Eğer bunu başarırsak yeni bir siyaset açacağız. Batı'daki kadınların da gelecek yeni bir darbeyi bekleme şansı yok. O nedenle gücümüzü geç kalmaksızın darbeye, savaşa karşı birleştirmek; büyük bir demokratik kadın birliğiyle bu süreci göğüslemek gerekiyor.
JINHA