Zeynel Dede, 100 yaşına merdiven dayamış, on parmağında on marifet olan yaşlı bir Kürt ustası. Dersîmli bir halk ozanı… Arıcılık, taş ustalığı, söz yazarlığı, solistlik ve enstrüman aletleri de yapıyor Zeynel Dede.
Yönetmen Kazım Öz, işte Hozat’ın bir dağ köyünde bütün bunları yapan Zeynel Dede’nin (Zeynel Kahraman) hikayesini ‘Çinara Sipî’ belgeselinde anlatmaya girişti.
Belgeselde yönetmen, Zeynel Dede’den kalan “yeni ustaları” keşfederken, ezgilere, taşlara takılıyor, aile içindeki ilişkilere, acılara, sevinçlere tanıklık ediyor.
Kazım Öz, şimdi Zeynel Dede’nin hikayesinden sonra uzun metraj kurmaca bir film üzerine çalışıyor. Yeni filmin ismi ‘Zer…’ ‘’Oldukça yorucu bir üretim sürecinden sonra nihayet filmin sonuna yaklaştım. Sonbahar gibi vizyon düşünüyoruz’’ diyen Öz, bize Zeynel Dede’yi ve belgeseli anlattı:
Dersim için çok özel bir kişi
Dersim, Kürdistan’da en fazla kültürel ve inançsal asimilasyona uğrayan kentlerin başında geliyor. Son büyük katliam Dersim’de yaşandı. O katliamdan sonra yoğun bir asimilasyon yaşandı. Fiziksel soykırım, kültürel, inançsal ve sosyal soykırım ile tamamlanmak istendi. Bu konuda devlet epey de yol aldı. İşte böyle bir coğrafyada Zeynel Kahraman gibi birinin varlığını duyduğumda hem şaşırmış hem de merak etmiştim. Hem Kurmancî, hem Zazakî, hem de Türkçe şarkılar besteleyen, söyleyen, geleneksel özelliklerini koruyan biri… Dersim için çok özel bir kişiydi.
Tabii bir de sadece müzik değil birçok alanda zanaatçı kimliğini keşfedince proje daha elzem hale geldi benim için.
Uzun yıllar Zeynel Kahraman ve ailesini takibe aldım. Fırsat buldukça araştırma ve çekimler yapmaya çalıştım. İlk başta sadece Zeynel Dede üzerine düşündüğüm film zamanla ailesi etrafında oluştu. Çünkü aileyi tanıdıkça aslında Zeynel Kahraman’ın yeteneklerinin serpilmiş halini fark ettim. Ailede zanaat ve sanat alanıtnda çok ciddi yeteneklerin olduğunu keşfettim. Dolayısıyla belgesel farklı, yetenekli, renkli bir geniş aileye odaklanan çok karakterli bir filme dönüştü. Ve maalesef çekim sürecinde Zeynel Dede’yi kaybettik.
Aile dışında birkaç kişi daha var filmde. Komşular ya da mesela filmde Zeynel Kahraman’ın bir şarkısını okuyarak büyük kitlelere ulaştıran Ahmet Aslan gibi. Film özel olarak bu şarkının yaratım sürecini de seyirci ile paylaşıyor
Eski zaman insanın tatlı uyumu
Günümüzde gerek sanatta gerek zanaatta iş bölümü mantığı ile uzmanlaşmada bir parçalanmanın olduğunu hatta bunun gittikçe bir yabancılaşmaya yol açtığını görüyoruz. Aslında Zeynel Dede örneğinde eski zaman insanının bütünselliği tatlı bir uyum içinde devam ediyor. Bu ‘bütünsel insan’ı belgeleyerek günümüze bir takım göndermeler yapmak istedim. Filmde, bu bütünselliğin insanın özüne daha yakın göründüğünü, doğayla daha uyumlu olduğunu, insanın sosyalitesine daha fazla katkı sunduğunu filmde hissedebiliyoruz. Soy devamlılığının sadece kan bağına bağlı olmadığını; sanatın, zanaatın ve kültürün kuşaktan kuşağa nasıl geçtiğini bu kalabalık ve oldukça yetenekli ailede görebiliriz bence.
Zeynel Dede’nin yaptığı bestelerin hikayelerine inerek aslında sanatın hayatın nasıl bir parçası ve vazgeçilmezi olduğuna tanıklık yapıyoruz. Belki bu çalışma ülkemizde mevcut müzikte yaşanan köklerinden uzaklaşma, elektronikleşme ve tek tipleşmeye karşı küçük de olsa bir yol gösterici olabilir.
Birkaç kuşağın belgeseli
Belgeseli sadece Zeynel Dede şahsında bir kişinin belgeseli değil, bir kaç kuşağı kapsayan kalabalık bir aile belgeseli gibi tasarlayarak, seyircinin, kuşaklar arasındaki kültürel farkları, yaşam biçimlerini, hayal ve özlemlerini karşılaştırma olanağına sahip olmasını istedim.
Başlarda Zeynel Kahraman ile diyalog kurmam, kendimi anlatmam zor oldu. Çünkü modern dünyanın ilişkilerine karşı mesafeliydi hep. Neden bu filmi yaptığımı tam anlamak istiyordu. Müzik alanındaki üretim ilişkilerine karşı biraz eleştirileri vardı sanıyorum. Ailede de o kaygılar mevcuttu. Ama zamanla, amacım ve yaklaşımımı hissettikçe kapılarını açtılar. Hatta şu anda kendimi o ailenin bir parçası gibi görüyorum.
Filmde mizahın olması farklı bir karşılık yarattı seyircide. Ayrıca klasik belgesel formunu aşan dil arayışlarımın izleyicide gittikçe karşılık bulduğunu görüyorum, bu beni mutlu ediyor. Sonbahara doğru Avrupa, Türkiye ve Kürdistan’da bir çok yerde gösterimler olacak.
SUNA ALAN/LONDRA
Politika