Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Yakın tarihin uzakta tutulan dönemi

Yakın tarihin uzakta tutulan dönemi

14 Şubat 2016, 10:48

Kitap, Dersim Ermenileri’nin 1915 ve 1937-1938 yılları sonrası, hem kültürel hem de yaşamsal anlamda nasıl örselendiğini tanıklara başvurarak aktarıyor

Tarih denen şeyi, resmî söylemle gerçek arasındaki çekişme ve bu çatışmadan sonra ortaya dökülenler belirliyor. Tarih, gelmiş geçmiş ve bugün var olan devletlerin tam anlamıyla kara kutusu. Arşivlerin, olayların üstünden uzun zaman geçtikten sonra açılması elbette hepimize bazı bilgiler sunuyor ve fikirler veriyor ama yetmez: Tüm gerçeklerin firesiz araştırılması ve yazılması lazım.

Yazı çiziden bahsetmişken Voltaire’in “Tarih ancak özgür bir ülkede iyi yazılabilir” sözünü de anımsamak gerek.
 Anadolu topraklarında, hem özgürlük hem de tarih hayli netameli iki konu; tabii resmî tarihle gerçek arasındaki uçurumlar da. Çokkültürlü yapının, Anadolu’da pragmatik hamlelerle git gide çokkültürcülüğe evrildi. Özcü yaklaşımlarla milliyetçiliğin pompalanmaya başlandığı dönemlerde, az önce bahsi geçen resmî tarih söylemi ağırlık kazanırken var olan, itinayla sumen altına itilmişti. Bugünlerde o gizlenenlerin izini sürenler, üstü örtülen gerçeklerle bizi yüzleştirip özcülüğün, Anadolu’nun dört bir yanında yarattığı hasarı da gün yüzüne çıkarıyor.
 Kâzım Gündoğan, Keşiş’in Torunları-Dersim’li Ermeniler kitabında, yakın tarihin uzakta tutulmak istenen bir dönemini mercek altına alıyor. Dersim Ermenileri’nin 1915 ve 1937-1938 sonrası, hem kültürel hem de yaşamsal anlamda nasıl örselendiğini tanıklara başvurarak aktarıyor.
 


 
BİR HALKLAR YURDU DERSİM

Kâzım Gündoğan, özellikle 1937-1938’deki katliamların ardından, bölgedeki duruma yoğunlaşırken Türkiye’nin birçok yöresinde “zorunlu iskân”la karşı karşıya kalan Keşiş ailesinin hayattaki az sayıda ferdinin hikâyesine ışık tutuyor.

Gündoğan, 1926-1947 arasında hız verilen Türkleştirme ve Sünni İslamlaştırma projesinin Dersim ayağını ele aldığı Keşiş’in Torunları-Dersimli Ermeniler adlı çalışmasında, gerçek tarihin acı sayfalarını açarak olan bitenin iç yüzünü yansıtıyor.

Dersim, Anadolu topraklarındaki çokkültürlülüğün en iyi gözlemlenebileceği bölgelerin başında geliyor. Tarihi kayıtlar, belgeler ve sözlü anlatımlar bunun kanıtı. Beri yandan, 1895’ten 1915’e ve oradan da 1937-1938’deki kırımlara dek uzanan süreç, Gündoğan’a göre Dersim’de egemen kılınmaya çalışılan politikaların nerelere vardığını göstermesi bakımından dikkat çekici. Bu bağlamda Dersimli Hırıstiyan Ermenilerin başına gelenleri araştıran Gündoğan, Hozat’in Halvori, Vonk ve Zımek köylerinde yaşayan Keşiş ailesine odaklanıyor. Bu köylerdeki akraba ahalinin öyküleri de ortak.

1937-1938’e kadar kültürel anlamda hiçbir baskıyla karşılaşmadan yaşamlarına devam eden Keşiş ailesi, o tarihlerdeki bombardımanla dağıtılıyor. Zorunlu göçe tabi tutulan aile fertlerinin peşinden giden Gündoğan Isparta, İzmir, Dersim, Bolu, İstanbul, Fransa ve Almanya gibi duraklara uğradığı uzun bir yolculuğa çıkıp ailenin birkaç kuşak sonrasına ulaşıyor. Onlara “son tertelenin Ermeni çocukları” diyor çünkü hemen hepsi 1937-1938’de 5 ila 10 yaşlarında... Yazar, ulaştığı kişilerin, son terteleyle birlikte kimliklerini gizleyip geçmişlerinin üzerini örtmek zorunda kaldığını da söylüyor.

Peki, Dersim’in üstüne gidilmesinin nedeni ne olabilir? Gündoğan’ın verdiği ipucu önemli: “Dersim, her türlü tekleştirici anlayışın aksine; Ermenilerin, Kürtlerin, Kırmanç-Zazaların ve Türkmenlerin ortak yurdu olmuştur. İnanç bakımından da ağırlıklı olarak Kızılbaş, Hıristiyan ve kısmen Müslümanların yaşadığı bir halklar yurdudur.”
Resmî tarihte, hem Osmanlı döneminde hem de cumhuriyetin ilanından sonra “devlet nizamına başkaldıran eşkıyalar coğrafyası” olarak anılan Dersim’de, birlik ve bütünlük içindeki halklardan bir bölümü güvenlik endişesiyle Müslüman olur ve Türkleşir. Bu eylem, 1915’e ve 1937-1938’e kadar çeşitli yoğunluklarda devam eder. Öte yandan, Osmanlı’dan bu tarafa süren “Gayrimüslimlerin ıslahı” için Dersim tam bir laboratuvara dönüşür. Mülklere el koyma, tasfiye ve Türkleştirme politikalarından payını alan bölge halkı ve Keşiş ailesi, 1937-1938’de, kültürlerinin silinme ve asimile edilme tehdidiyle karşılaştı.

Gündoğan’ın kitabının temelinde, Keşiş ailesi özelinde, geçmişten gelen bir sınıflandırmanın sakatlığı yatıyor: “Dersim ‘meselesi’, aynı zamanda Hıristiyan Ermeniler ‘meselesi’dir” görüşü, bölgeyi daha hızlı biçimde dönüştürme girişiminin de altyapısı olarak sunulur.

“KEŞİŞ'İN TORUNUYUZ”​

Keşiş ailesinin ve Dersim’in uğradığı katliamın boyutlarını gösteren kitabın bir başka özelliği, o günlerin tanıklarına başvurarak belgeleri anlatımlarla pekiştirmesi. Anlatılanların hemen hepsinde “sürgün”, “katliam” ve “kayıp” gibi anahtar sözcükler geçiyor. Tanıkların anlatımının benzer bir diğer yanı, kendilerine hem yabancı olmaları hem de kendilerini bir o kadar iyi tanımaları. Bu da bize katliamların ve kimliksizleştirme politikasının, ne denli korkunç ve hasar bırakan bir tarafı bulunduğunu gösteriyor. Yersiz-yurtsuzlaştıma harekâtını tüm bunlara eklediğimizde, zararın boyutu ancak yaşayanların anlayabileceği bir noktaya varıyor. En hafif deyişle, zorla değiştirilen hayatları okuyoruz Gündoğan’ın araştırmasında; kendisi olmasına izin verilmeyen, başka biri haline getirilen ama geçmişini hatırlayan insanların gerçek tarihi var kitapta. Aynı zamanda, tektipleştirme siyasetinin ne kadar tehlikeli ve vahim sonuçlar doğurabileceğine dair açık kanıtlar da...

Gündoğan’ın araştırmasının bize gösterdiklerinden biri de gerek Keşiş ailesine gerek bölgedeki öbür insanlara uygulanan sürgün ve kimliksizleştirme politikasının, bir mahcubiyet ve mağduriyet yarattığı. Geçmişinden, yaşamından ve köklerinden koparılmak istenen insanların, ısrarla bir şeyleri elde tutma gayreti, bu kitabın oluşumuna omuz vermiş. Elbette o büyük acıları yeniden hatırlamayı ve anlatmayı da beraberinde getirmiş bu mücadele. Gerçek tarihin “olayın dışında” durmak isteyenleri ağrı sızıyla yüzleştiren tarafı da bu; Gündoğan, kitabıyla biraz da oraya bakıyor satır aralarında.

“Keşiş’in torunuyuz” diyen, diyebilen insanlara ulaşan Gündoğan, araştırmasıyla âdeta “bir direncin ve var olma biçiminin” gerçek tarihini kayıt altına alıyor. Çalışmada öyle hikâyeler var ki en yetenekli ve araştırmacı romancının bile bunları kurgulaması zor. Gerçeğin ezen, hayrete düşüren ve daha önemlisi insanı, insanlığından utandıran tarafı da bu işte.

KEŞİŞ’İN TORUNLARI
 DERSİMLİ ERMENİLER
 Kâzım Gündoğan
 Yayınevi: Ayrıntı, 2016​​

Tolga Aras / Birgün

Bu haber 791 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Uluslararası Dünya Müzik Fuarı Womex, 2021 sanatçı ödülünü, Dersimli sanatç..