Lütfen bekleyin..

Ali Çatakçın

Türkiye siyasetinde normalleşme mümkün mü?

04 Temmuz 2020, 12:24

Almanlar, ‘flu’ yani olumlu ve olumsuz yanları barındıran sorulara ’J(Y)ain’ diye cevap verir. Yani evet ve hayır.

Türkiye siyasetinin normalleşip normalleşmeyeceği sorusu da ‘Flu,’ kendi içinde oldukça negatif ama azda olsa pozitif elementler de bulunduran bir soru. Bu niteliğinden dolayı sorunun cevabı ’Evet’ ve ’Hayır”dır!

Türkiye siyasetinde normalleşme mümkün mü? Hayır! Neden?  Çünkü bugünün iktidarı ve  muhalefetinin ortak paydası, ırkçılık, onun gereği de tekçilik üzerine inşa edilmiş bir sistemin devam etmesini teminat altına almak ve onun ideolojik saplantılarını eksiksiz savunmaktır. Bu sebepten iktidarın ve muhalefetin ortak zihniyetinin hüküm sürdüğü bir atmosferde siyasettin normalleşmesi mümkün değil.

Bu politikanın doğumu ve sistematik uygulanması bir yüzyılını dolduruyor. Irkçı ve tekçi politikanın yüzyıllık uygulanması, ırkçı ve tekçi düşünce sistematiğini önemli ölçüde toplumsallaştırmıştır. Yani bu politika artık sadece devletin, ya da devleti ellinde tutanların tasarrufu değil, aynı zamanda muhalefetin ve geniş toplumsal bir kesiminde zihniyet halidir.

İktidar  ve muhalefetin ortak paydası ırkçı ve tekçi politika olunca, bu alanın dışına çıkan herkes hedef olur, nefret söylemleriyle izole edilir ve düşman olarak tasarlanır. İktidar kadar muhalefet de bu “Cüzzamlı’’ kesim ile arasına açık ve net mesafe koyar.

Muhalefetin anaforunda dolaşan az sayıdaki demokrat, liberal ve sosyal demokrat ise, muhalefeti değiştirme, ‘demokratlaştırma’ yolculuklarının sonunda kendileri de ona benzeşerek çıkar. Az sayıda ilkeli insan ise, diskalifiye edilerek  ‘Cüzzamlılar’ bölgesine ebedi mahkumiyete yollanır. Türkiye siyasetindeki bu fasit döngü, yüzyıldan beri kendisini tekrarlayıp duruyor.

Türkiye siyasetinin normalleşmesi mümkün mü? Evet! Hem de içinde geçtiğimiz süreç itibarıyla bir değil, iki önemli sebep var. Bir, Korona virüsünün sistemleri sorgulanır hale getirmesi; iki, Türkiye’nin iç ve dış siyasetinin vardığı iflas noktası.

Koronavirüs dünya genelinde mevcut bütün sistemleri bir sağlama testine tabi tuttu. Bu testten az sayıda sistemin (Almanya başta olmak üzere, AB’nin bazı devletleri, Amerika kıtasında Kanada) başarıyla geçtiğini söyleyebiliriz. Fakat Asya, Afrika ve Amerika kıtalarındaki sistemler, başta  Trump’un iktidarda olduğu ABD, bu testten yıkıntıyla  çıktı. Korona bir yandan sosyal devletin gerekliliğini,  öte yandan da totaliter sistemlerin gereksizliğini topluma gösterdi.

Trump’ın  devleti yönetme acizliği onun ırkçılığının bir sonucu. Çünkü onun derdi toplumun geniş kesimleri değil, sadece azınlık bir beyazlar gurubu. Trump, korona pandemisinin yarattığı toplumsal hoşnutsuzluğu, kendi taraftarları için kabul edilebilir hale getirmek için siyahlara karşı şiddet yöntemine baş vurdu ve toplumun infiale varan tepkisiyle karşılaştı.

Recep Tayyip Erdoğan da kendisinin icraatı olan toplumsal çöküşü, topluma kabul ettirmek için,  içeride yarattığı toplumsal boğazlaşmanın faturasını, Kürt katliamını yürüterek Kürtlere, diplomasi ve siyaset dünyasında dibe vuran politikanın faturasını ise Suriye ve Libya savaşına çıkararak yumuşatmaya çalışıyor.  Bu tutuyorda. ABD’de Trump’un politikasına karşı gelişen toplumsal öfkenin Türkiye'de  zerresini görmek mümkün değil!

Erdoğan- Bahçeli faşizmi, yolsuzluk, hırsızlık, katliam soygun ve ülkeyi dünya ile savaş eşiğine getiren politikalarını topluma enjekte ettiği nefret diliyle kapatmaya çalışıyor ve kapatıyor da. Çünkü bunu deşifre edecek ve toplumun bütün kesimlerini bu faşist propagandaya karşı birleştirecek bir muhalefet yok!

Koronavirüsün ortaya çıkardığı bu durum bütün dünya sistemleri için,bir normalleşme, yenilenme ve değişmeyi mecburi kıldı. Hakeza toplumlar da bu değişimin gerekliliğini daha fazla bilince çıkardı. Bundandır ki bütün yasaklara, hastalığa yakalanma riskine rağmen, insanlar kitleler halinde sokaklara çıkarak değişim talebini haykırıyorlar.

Türkiye, iktidarın ırkçı ve tekçi konstroktif (Sert, şiddet) politikaları sonucu, dışarıda sıkışma, daralma, içeride ise toplumsal bunalımın dibe vurduğu bir momenti yaşıyor. Toplumsal bunalım ve iktidarın şiddet politikaları, iktidar dışındaki (Duruma göre muhalefet yönetimlerini de) toplumun tüm kesimlerini hem ekonomik, hem de siyasi baskı cenderesine mahkum ediyor.

Bu durum, toplum ve muhalefette bir itaatsizlik, hoşnutsuzluk ve başkaldırı hareketliliğine yol açabiliyor. Bu hoşnutsuzluk dönemleri, tekçi ve ırkçı politikanın rahat mahkum edileceği anlar olduğu gibi, toplumun hoşnut olmayan bütün kesimlerini demokrasi cephesinde bir araya getirmenin de, bir birine yakınlaştırmanın da en elverişli momentleridir.

Türkiye’de böyle momentler zaman zaman ortaya çıkmış, bugünde olduğu gibi, fakat değerlendirilmemiştir. Muhalefetin iktidarı elinde tutanlara çok benzemesi, hatta onlardan fazla tekçi ve ırkçı söylemlere sarılması, ne yazık ki bu momentleri heba etmiş; bunun ötesinde, iktidarı elinde tutan ırkçı faşist partilerin işini kolaylaştırmıştır.

Türkiye siyasetinin normalleşmesini engelleyen diğer bir faktörde, muhalefet yürüten bütün çevrelerin en uç noktalarda gezinmeleri. Sağcısı çok sağcı, solcusu ise çok solcudur. Aslında ‘Sağ’ ve ‘Solun’ bir araya gelmesini gerektirecek, özellikle Türkiye’nin toplumsal gerçekliği göz önüne alındığında, o kadar çok ortak sorun var ki…

Türkiye’de siyasetin normalleşmesi, ırkçı, kökten dinci ve faşist kesimler dışında kalan toplumun bütün kesimlerinin ortak sorunları için bir platformda buluşmalarıyla mümkündür. Bu koşullar, belki TC tarihinin hiçbir döneminde bu kadar elverişli olmadı. Şimdi bu elverişli şartları doğru değerlendirmek, AKP-MHP faşizmi tarafından adeta, kara delik tarafından yutulma mahkum edilen Türkiye’yi  kurtarmak, muhalefetin elinde.

 Bakalım muhalefet bu sağduyuyu bu esnekliği gösterebilir mi? Bu hem Türkiye, hem de Türkiye’de yaşanan bütün halklar için (bir arada, barış ve dostluk içinde yaşamak) son bir fırsat!

Türkiye muhalefeti, eğer Türkiye’nin halkların boğazlaştığı sahası haline gelmesini istemiyorsa, şayet Türkiye’de yaşayan farklı ırk, din, dil ve kültür mensubu insanların barış içinde bir arada yaşamasını istiyorsa, o zaman AKP-MHP’nin ırkçı, faşist ve sahte dinci ittifakı dışındaki bütün göçlerle, ‘eğersiz’ ve ‘amasız’ bir araya gelmek zorundadır. Diğer bütün denemeler çıkmaz sokak ve faşist sistemin bekasına hizmettir.

Bu haber 450 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları
1680 gün önce
1946 gün önce
1962 gün önce
2031 gün önce
2717 gün önce
2788 gün önce
2865 gün önce
3056 gün önce
3234 gün önce