“Bu yapı çok korunaklı. Jandarma gibi, güvenlik bürokrasisi gibi son derece ulaşılmaz bir yerden geliyorlar. 1990’larda oluşturulmuş bu yapı, itirafçılar, sivil unsurlar, sivil haber elemanları, korucu ağaları halen bölgede aktif. Halen çoğu jandarma içinde resmî bir pozisyona sahiptir. Yani bunların hâlâ askerî personel olduklarına dair elimizde belgeler var.”(Tahir Elçi)
Urfa’da resmî-sivil güçlerin koordineli geliştirdiği katliam, devletin Kürdistan’da ’Pilot’ bölge olarak seçtiği alanlarda, 1990 yıllarında kurulan organize suç örgütü JİTEM v.b. cinayet yapılarının güncellenmesidir.
Dört ’sivil’ araba ve bir traktör dolusu katil şebekesi, ellerinde otomatik silahlar, bütün aileyi katlediyor. Aile bireylerinden Dilan İzol, babası,annesi,amcasının eşi ve amcasının oğlunun nasıl hunharca katl edildiğini izlerken, saklandığı yerden bu hunhar cinayeti el telefonuyla kayıt altına alıyor.
Olay, basına ve kamuoyuna, Kürdistanda geçmişte günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş, bu nedenlede ’çok olağan’ karşılanan ‚’akrabalar arası arazi kavgası’’ olarak yansıtıldı. Fakat yerel kaynaklar ve katliamdan sağ kurtulan Dilan, katliamı işleyenlerin AKP eski Milletvekili Zülfikar İzol’un kardeşleri Cihan İzol, Medeni İzol, Cemal İzol, Bülent İzol ve Ferman İzol olduğunu söylüyor.
Siverek’te 15 Haziran’da işlenen katliamın görüntüleri 19 Haziran’da sosyal medyaya düştü. Katliamı planlı programlı yapan katillerin kimliği açık. Fakat öte yandan açık olan diğer bir gerçek ise, bu katillerin devlet korumalı sicilli katiller olduğu.
Bu sebepten kaynaklı olacak ki, Dilan İzol bu kaydı savcılık yada ’güvenlik’ güçlerine ulaştırmak yerine, sosyal medyayadan yayarak, küçük bir umutta olsa, olmayan toplumsal vicdanı harekete geçirmeye çalışıyor.
Bu katillerin devlet korumalı ve planlı olarak bu cinayeti işlediklerine dayanak bir dizi gelişme yaşanıyor.
Katliam gerçekleştirilmeden bir gün önce jandarma komutanı köye gelir ve köyde araştırma yapar.Bu arama sebebini ise ’’oraya yeni atandığı’’ gerekçesine dayalı kontrol amaçlı olması’’ olarak belirtir.
Buna ek olarak katliamdan sonra yaralı iki amca oğullarının tutuklanmasına karşılık cinayeti gerçekleştirenlerden sadece bir kişi tutuklanır. Sadece bu iki
durum yapılan katliamın devlet himayeli bir katliam olduğunun ip uçlarını yeterince veriyor.
Olaya adı karışanların sosyal medya hesaplarında otomatik silahlarla verdikleri pozlar, jandarmayla, AKP’li siyasilerle yer aldıkları fotograf kareleri de katliamın devlet kolunu iyice ifşa ediyor.
90’lı yıllara uzanıldığında devlet imzasını taşıyan devlet destekli bu tür katliam ve cinayetlere sıkça rastlanılır. En ’namlısı’ ve en kirlisi de “Susurluk” adı altında ortaya çıkan, “Devlet, Çete-Ticaret-Siyaset” ilişkisi ile ortaya çıkmıştı. O günün kirli ilişkilerinin maşası Bucak Aşireti iken, görünen o ki bu kirli işlerin kullanulmasında teşhir olanlar ikinci plana atılarak yerine yenileri eklenmiştir.
Bu yeni katil simalarını, 2018 24 Haziran seçimleri sürecinde AKP Urfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız’ın akraba ve korumalarının Suruç’ta Hacı Esvet Şenyaşar’ı ve çocukları Adil ile Celal Şenyaşar’ı öldürmeleri, ama bu cinayeti işleyenlerin hiç birinin tutuklanmamasıyla tanımıştık. Bu katil şebekesi AKP’li aşiretin adamları, sandık görevlisi bir kadın avukatı öldürmeye kalkmış, avukat canını zor kurtarmıştı. Bu öldürme teşebüsüne yine devletin hiç bir tepkisi ve cinayeti işlemek isteyen katil zanlısı hakında her hangi bir adli işlem yapma gereği dahi duyulmamıştır.
Sandık kurullarını canlı yayında otomatik silahlarla tehdit eden, boş pusulalara seri halde AKP mührü basan, özellikle HDP’li parti temsilcilerini sandık kurullarına sokmamayan bu çete hakkında, görsele yansıdığı halde, her hangi bir işlem yapılmamıştı. Bu cinayet şebekesi şu anda İBB seçimleri için istanbul’da.
Dersim, Urfa gibi bazı Kürt Şehirlerinin devlet tarafından pilot bölge seçildiği ortada. Urfa yalnız ‘yarı resmî’ para-milliter güçlerin işlediği suçlarla değil, devletin resmi ‚’güvenlik güçleri eliyle işlenen suçların ve katliamların yeni sahası. Halfeti ve Bozova ilçelerinde gözaltına alınan 60 kişiye yapılan işkenceleri, emniyet görevlileri gizleme gereği dahi duymadı. Bu görevliler hakkında Urfa Barosunun yaptığı suç duyurusu ise bir sonuç getirmiş değil. Zira sosyal medyaya yansıyan bu görüntüler ’toplumu’ fazla rahatsız etmediği için, devlette her hangi bir önlem alma gereği duymamıştır.
Ayrıca hazırlanan Raporun kamuoyuna yansımayan ama en çarpıcı kısmı, işkencelerin 2015 yılından beri sistematik olarak sürdüğü. Onada his edilir bir tepki oluşmadı.
Urfa ve Dersim’de vuku bulan olaylar, resmî-sivil güçlerin koordineli ortaklığıyla yapıldığı tescilliği, AKP-MHP faşizminin 90’lı yılların katliam ce cinayet şebekelerini yeniden devreye soktuğunu işaret ediyor.
Lübnan’dan kaçırılarak Türkiye’ye getirilen, 6 ay Halfeti’de işkence yapılan Ayten Öztürk’ün, Türkiye hapishanelerinde olduğunu kamuoyu ancak bir yıl sonra haberdar olabiliyor. Haberdar oldu da ne oldu?
Ayten Öztürk’ü Ankara’da sorgulayanlar “Burası başka yere benzemez. Buradaki herkes işini profesyonelce yapar. Konuşmazsan buradan çıkamazsın. Aylarca, yıllarca yaşatırız. Burası emniyet ya da hapishane değil, Burada süre sınırı yok. Bir Allah, bir de biz varız” diyor.
Hak İnisiyatifi Derneği, 2016 yılından bu güne kadar 28 kişinin kendilerini devlet görevlisi olarak tanıtan kişilerce kaçırıldığını, 6 kişinin kayıp olduğunu belirterek, 22 kişiden en az 16’sının Ankara’da alıkonulduğunu açıkladı.
Dernek raporunda, “2016 yılı ve sonrasında gelişen yasadışı bir şekilde alıkonma vakalarına ilişkin iddialarda sıklıkla Volkswagen Transporter marka araçların kullanıldığı yönünde iddiaların olduğuna” da vurgu yapılıyor.
Dersim Ovacık’ta altı günden beri haber alınamayan 28 yaşındaki Engin Eroğlu’nun akibeti muamasını koruyor. Ortaya dökülen bilgi kirliliği kendi başına dahi bu işte devletin parmağına işaret ediyor.
Örneğin Ovacık ilçe jandarma komutanlığı Engin’in kayıp olmasından bir kaç gün sonra, Engin’in ağabeyini telefonla arayıp ‘’Engin’in cesedi Torunova yakınlarında bir yerde gidin alın,’’ başka bir askeri yetkili, ’’ iki üç kişiyle kavga etti onlar zorla arabaya bindirip götürüldü’diyor. Son yaygınlaşan ’’Bir yolcu otobüsünün kopan bagaj kapısının çarpması sonucu Munzura uçup sulara kapıldığı.’’ Şeklinde. Bu iddianın görüntü kaydı iddiaları... Bu olayı daha önce Hozat, Pertek ve Mazgirt'teki cinayetlerle birleştirildiğimizde, karşımıza devletin karanlık yüzü ve gizli kolu çıkıyor. Dersimde 300 kayıp İnsandan bahs ediliyor(Esra Çiftçi). Kürdistanın bazı yerleşkelerinde son zamanlarda rütin haline gelen kayıplar, kaçırmalar, tehditler, işkenceler, beyaz Toros’ların yerini alan siyah Transporter’ler açık devletin gizli kolunun iş başında olduğunu gösteriyor.
Kürdistanı kana bulayan, 18 bin faili ’mechul’ cinayet ve yüzlerle ifade edilen kayıpların faili devlet, gizli kolunu ortaya sürerek imhacı politikasını gizlemeye çalışıyor. Özellikle Kürdistanda yine 90’ yılların karanlık güçleri iş başında. Bu güçler devlet tarfafından himaye ediliyor. Başka suçlu aramak, devletin açıktan işlediği suçları meşrulaştırmaktan başka işe yaramaz.
Bu cinayet ve katliamların sorumlusu kim sorusu ancak, devletin bu katillere karşı nasıl davrandığı sorusuyla cevaplanabilir.
20.06.19
Ali Çatakçın
Dersim İnşa Kongresi Eş Başkan