Dersim soykırımının 78. yılında Seyit Rıza ve arkadaşlarını katleden ırkçı, faşist Türk devletini ve onun yönetim zihniyetini nefretle lanetliyorum!
Peki 78 yıl sonra ne değişti? Kürdler toplum olarak hala katliamlara maruz kalıyor. Her alanda(fiziki olmasa da),kimlik, Dil, Kültür, Siyasi ve toplumsal gelenek ve inanç alanında bir soykırımla karşı karşıya.
Soykırımcı Türk devletinin kürdlerin geleceğine ilişkin yüzyıllık zihniyetinde bir değişme yok!Kürdler eğer kölelik statüsüne razı iseler yaşama şansı olabilir, aksi durum olan iradeleşmiş Kürd için tek yol katliam olarak görülüyor.
Tarihsel olayların anılması iki sebepten ötürüdür. Bir, ortak toplumsal sevinç hafızasını, iki, ortak toplumsal acı hafızasını tazelemek.
Yüzleşilen bu tarihi momentlerin ortak toplumsal hafızasının tazelenmesi, sevinçte, kıvançta, neşe ve mutlulukta toplumsal dayanışma hafızasını güçlendirmek, yeni nesillere bu örneği sunarak toplumun ortak değerlerini korumaktır. Ortak toplumsal acı hafızasının tazelenmesi ise, toplumun yaşadığı ve yüzleştiği bazı olayların, hata insanlığa karşı suç katagorisine giren bazı tarihi olayların, gelecek nesillere aktararak bir daha böyle bir durumun tekrarlanmasını imkansız kılmak içindir.
Kür ulusu için böyle bir tarihi hafıza tazelemekten söz etmek mümkün değil! Zira gerek soykırımcı sistem, gerekse soykırıma uğrayan toplum,yaşanan toplumsal felaketle hala yüzleşmiş değil.
Soykırımcı işlediği insanlık sucuyla yüzleşemediği için, kurbanlarda yaşamış oldukları Travma ile yüzleşememiş!
Tarihi toplumsal olayların anılması kürdlerde bir hafıza tazelenmesi değil, işlenen sucun faillerinin unutulmaması içindir. Dolayısıyla kürdlerde unutmama "hafızası" canlı tutulmaya çalışılıyor. Çünkü soykırım ve katliamların gerekçelerini içeren her türlü yazılı bilgi ve belge devletçe "yasaklar" hanesine alınmıştır.
Soykırımı sembolize edecek bölge, yer ve mekan yasak alan ilan edilmiştir. İnanç ve İbadethane,kimlik ve aidiyetler devlete karşı suç unsuru ilan edilerek yasaklanmıştır.
Katledilişinin 78. yılında Seyit Rıza nezdinde Dersim ve Kürdistan şehitlerini andığımızda, genel olarak Kürdistan, bölgesel olarakta Dersim'de ki durum budur!
Bu neyi ifade eder: Bu Kürdistanın bütün çoğrafyasında soykırımın hala devam ettiğini ifade ediyor. Suçu ile yüzleşmeyen, kendisini suçlu göremez!
Türk devletinin suçuyla yüzleşmemesinde ve yüzleşmemekte direnmesinde dış egemen güçlerin payı yokmudur?
Gerek AB, gerekse ABD devletlerinin Ortadoğu'daki çıkar hesaplarına dayanan ağır bir sorumluluk taşıdığı bir gerçek!
İkinci dünya savaşında soykırıma baş vuran Alman ve Japon devletleri kurulan özel mahkemelerde mahkum edilirlerken, Türk devletinin Ermeni, Asuri-suryani, Rum, Laz ve Kürd soykırımlarına sadece seyirci kalınmamış, aynı zamanda Türk devletinin bu soykırımları inkar, kurbanları suçlu gösteren politikasına destek sunulmuştur.İşlenen suçtaki ortaklık pisikolojiside denebilir bu taraflı politik duruşa.
Mesela Yahudi soykırımıyla yüzleşen Alman Devleti ve halkı, işlediği insanlık suçuyla yüzleşmesi için neden Türk devletine baskı uygulamadığını, hatta Türk devletinin soykırımı "inkar" siyasetini neden destekler politikalara baş vurduğunu hala anlamış değilim.
Çıkar ilişkileri bir sebep olsa da bu paradoksu açıklamaya yetmez. İkinci bir sebep ise, Ermeni soykırımından, zamanın Alman devletinin ve özellikle ordunun üst kademesinin haberdar olduğu tezidir. Bu tez doğru olmakla beraber, işlediği insanlık suçuyla yüzleşen bir devlet, seyirci, yada "yardımcı" olma töhmeti altında olduğu, işlenmiş bir insanlık suçu karşısında neden net tavır takınamıyor?
Almanya Cumhurbaşkanı sayın Gauk, Ermeni soykırım tasarısının mecliste görüşüldüğü sırada yaptığı tarihi konuşmada, direkt Alman devletinin rolü hakında detay vermeden, "...bizim bu trajedinin yaşanmasına katkımız olmuşsa, gereğini yerine getirmeye hazırız" diyerek esasında bir anlamda Alman devletinin tarihi çıkmazına bir kapı araladı. Ama devlet söylenenin pratik adımlarını atmadı.
Burda çıkar ilişkilerinin bütün diğer değerlerden daha önde tutulduğunu, bu ilişki için kendi değerlerini, 'kutsalları' olarak ifade ettikleri değerlerini nasıl feda etmekten geri durulmadığına şahit oluyoruz. Bu, aynı zamanda Avrupa devletlerinin ve ABD'nin neden'suskun' yada neden taraflı davrandığını yeterince açıklıyor.
Dünya devletleri ve dünya halkları insanlık suçu işlemiş Türk Devletini ve bu kurumu yöneten bürokrasi tabakasını mahkum etmedikçe, ne soykırımlar engellenir, nede bu terörist devlet aygıtlarına karşı gelişecek olan, ama şiddet ekseni ağırlıklı toplumsal baş kaldırılar.
Uluslar arası Devletler "hukuku"nun Devlet statüsüne tanıdığı zırha bürünen bu devletler, her türlü suçu işleme hakına haiz görüyor kendisini.
Ortadoğu'nun bütün devletleri bu katagoriye girdiğ halde, sözde gelişmiş demokrasiye sahip olduğunu söyleyen AB ve ABD bu sistemleri destekliyor!
Daha sonra " Diktatör" ilan edilip devrilen ne kadar zorba yönetici varsa önceleri AB ve ABD'nin iyi partnerleri olmuşlardır. Saddam, İdi Amin, Bokasa ve diğerleri...
Bu kısa özet, dünya sistemlerinin bugün içinde bulunduğu ilişkinin çerçevesi. İnsan hakları, Demokrasi, Özgürlük, Eşitlik kavramlarının içi çıkar hesaplarıyla doldurulmuş. Kavramların kendisi değil, fakat bu kavramları kulanarak dünyayı kan gölüne çevirenler samimi değil.
Kürdlerin hala günümüzde Statüsüz ve bir soykırımı tehlikesi altında olmaları bu çirkin hesapların sonucudur.
Kürdistan coğrafyasının en son özgür parçası olan Dersim'de 78 yıl önce bugün bir insanlık suçu işlendi. Bu suçu işleyen komple bir Devlet teşkilatı idi. Bu insanlık suçunu işleyen Devlet teşkilatı, o günden bu güne kadar hem birleşmiş milletler teşkilatı üyesi, hemde NATO teşkilatı. Hadi NATO'yu anladık askeri bir teşkilat, fakat BM' lere ne oluyor? Bünyesinde insanlık suçu işlemiş üyelerin gırla yer aldığı bir teşkilata nasıl güveneceğiz?
Türkiye'de insanlık dışı faşist uygulamalar günlük rutin haline gelmiş durumda.Kürdistan'da ise, fiziki olmasada, yaşamın diğer alanlarındaki toplumsal değerlere karşı bir soykırım siyaseti uygulanıyor.
"Literatürde yeri varsa Dersim halkından özür dilerim" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürdlerin mezarlıklarını bombalatıyor.
Geçmişi deşmek, geçmişle hesaplaşmak, yüzleşmek aslında yeni geleceğe şekil vermek içindir. İnsan hak ve özgürlüklerinin yolu ancak ve ancak temiz, özgür bir toplumu yaratmaktan geçer. Bir daha Dersimlerin, Şengallerin, Halepçelerin, Suruç ve Ankara'da yaşananların yaşanılmaması için her 15 Kasım'da bütün Türkiye halkının yüksek sesle, Türk devletinin Anadoluda gerçekleştirmiş olduğu bütün soykırımları lanetleyerek haykırması gerekiyor!
Türkiye ancak bu toplumsal çığlık neticesinde, Ermeni soykırımından Seyit Rızaların idamına, Dersim Soykırımından 12 Eylül vahşetine, faili meçhullerden Roboski katliamına, Kobane’den Reyhanlı, Amed, Suruc, Ankara ve şu anda Kürdistan'da işlenen toplu cinayetlerefaillerine kadar, bu karanlık tarihle yüzleşmeyi başarabildiği taktirde çözümü ve toplumsal barışı sağlayabilir.
Tercih Türk Devletinin! Şayet Türkiye' diye tabir edilen Türkiye ve Kürdistan Çoğrafyasında birlikte yaşanacaksa, devletin başka bir seçeneğide yok!
Kürdler seçeneksiz değil.Seyit Rıza'nın ardıllarının 30 yıl önce başlattığı özgürlük yürüyüşü bugün Rojava başta olmak üzere, Kürdistan'ın tüm parçalarında Kürt halkının statü elde etme ve özgür demokratik geleceğini inşa etme sürecine evrilmiştir.Bu devlet ile her hangi bir beraberlik mümkün görünmüyor.
Bir siyasi Erk, bir Devlet düşünün ki, katlettiği insanların naaşlarından dahi korkuyor. Bu mantıkla ya kurbanlarının naaşını yokediyor, saklıyor, yada defin edildikleri mezarlıkları bombalıyor! Bu zihniyetin kendi suçlarıyla gönüllü yüzleşmesi imkansız! Bu açıdan, böyle insanlık düşmanı bir sistemin insanlığa karşı işlediği suçları dünya gündemine taşıyıp bir kamuoyu oluşturulmazsa, bu ceberut sistemin kendisiyle yüzleşmesi mümkün olmayacaktır!
Tekçi ve ırkçı zihniyet soykırım ve Katliamlar olarak Suruç, Ankara, Cizre, Silvan ve en son Paris'te karşımıza çıkıyor! Bu zihniyeti tolere eden, onu koruyan ve güç veren devletler de bunun faturasını bugün ağır ödüyor. İnsanlık düşmanı her zihniyetin yarattığı tahribat neticede bütün insanlığı vurur.
Yukarıda kısaca dünyadaki mevcut sistemlerin, BM'ler teşkilatı denen devletler örgütünün durumuna, halkların, hem dünya, hemde tek tek ülke halklarının önündeki zorlu göreve işaret etmek için değindim.
Özgür ve eşit bir dünya için dünya halkları, özgür, eşit ve demokrat bir Türkiye için Türkiye ve Kürdistanın bütün halklarının birleşmesinden başka kurtuluş yolu ve kurtarıcı güç yok!