Üyesi olduğum Müzik Yorumcuları Birliği Müyorbir’den aldığım mail ile Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un, koronavirüs salgını nedeniyle çalışması mümkün olmayan müzisyenlere verilecek 1000 TL desteğini öğrenmiş oldum. Bakan olan kişi üstelik bir proje karşılığında başvuruda bulunacak müzisyenlere 1000 lira ödemeyi taahhüt ediyor.
İktidarın otoriter baskılarıyla, hakkında açılmış onlarca davayla boğuşan, tutuklanan ve sürgünde yaşamak zorunda bırakılmış sanatçılardan, basılan ve kapatılan kültür merkezlerinden, sinema ve tiyatro salonlarından bahsetmeyeceğim...
Enstrüman satan müzisyenler
Türkiye’de pandemi süreciyle birlikte işsiz kalan ve evine ekmek götüremeyecek duruma düşen müzisyenlerden bahsetmek istiyorum. Elindeki enstrümanlarını satarak hayatta kalmaya çalışan müzisyenlerden... Yine bu durumu onur meselesi yapıp intihar ederek hayatına son veren onlarca müzisyenden.
Almanya'daki müzisyenler
İki yıldır sürgünde bulunduğum ülke olan Almanya mesela: Başvurulduğunda ayrım yapmaksızın her sanatçıya 5 bin euro ödüyor ve ayrıca müzisyenlerin sağlık ve emeklilik sigorta giderlerini de üstleniyor. “Künstler Soziall Kasse” adlı kurumun üyesi olan her müzisyenin, cüzi bir ücret karşılığında sağlık ve emeklilik ödemelerini rahatlıkla yapabiliyor. Almanya’da pandemi sürecinde olumsuz etkilenmemesi için sanat merkezleri, tiyatro ve konser salonlarına dönük özel önlemler alınıyor.
Sadaka mı proje mi?
Türkiye'de ise iktidar kendisini sanat ve sanatçıdan soyutladığı gibi, bunları hedef almazsa koltuğunun sarsılacağını sanıyor. Zira politikaları sanatçıların kabul edemeyeceği kadar yalan, yanlış ve suç üretiyor. Kültür Bakanı adına yapılan bu açıklama bunun tezahürü ve adeta utanç vesikası. Sanatçısına "sadaka" dağıtmayı ve üstelik bunu bir projeye bağlamında yapacağını belirtmesini utançla karşıladım.
Hayatlarını üreterek geçirmiş onlarca sanatçının perişan bir hayat içinde oldukları biliniyor. Onurlu hiçbir arkadaşımız, böyle bir utancın parçası olamaz, bu sadaka önerisi elinin tersiyle sahibine aynen iade etmelidir. Sanatçı haklarını korumakla mükellef meslek birliği kuruluşlarının bu çirkinliğe tepki göstermemeleri ve bu öneriyi üyelerine bir lütuf gibi sunmaları da üzücü, düşündürücü.
Sanatçıya saygısızlık
Mesele devletten beklentide olmak, daha fazlasını beklemek değil. Sanatçılara yapılan bu saygısızlığı ifşa etmek. Herkesin hayatını idame ettirmeye ihtiyacı var ve dünyanın hiçbir yerinde sanatçılar bunun için bu denli zorlanmaz, yaşadıkları ülkenin devletinden de bu aşağılayıcı muameleyi görmezler.
Sanatçıyı açlığa mahkûm eden bir devlet, karanlığa mahkûm kılmıştır kendini. Bu karanlığı sanatın ışığıyla aydınlatacağız!
Ferhat Tunç
1964'de Dersim'de doğdu. Çok küçük yaşlarda seslendirdiği ağıtlarla Dersimin 'Küçük Ozanı' olarak tanındı. 1979'da Almanya'da ailesinin yanına yerleşti. İlk albümü "Bu Yürek Bu Sevda" 1984'te çıktı.1986'da "Vurgunum Hasretine" albümüyle Türkiye'de dinleyicisiyle buluştu. 24 albümün ikisi "İstanbul Konserleri" konser kayıtlarından seçmeler içeriyor. 2010'da 'Dünya Özgür Müzik Ödülü'nü İranlı sanatçı Mahsa Vahdat ile paylaştı. Freemuse (Dünya Müzik Forumu) Türkiye elçisi. Sanatçının 4 ayrı davadan 5 yıla yakın kesinleşmiş ertelemeli hapis cezası bulunuyor. 26 Eylül 2018'de 1 yıl 11 ay 15 günlük ceza kesinleştiğinde toplamda 7 yıl hapis yatmak zorunda kalacak. Sanatçı DAM (Dersim Araştırmaları Merkezi) kurucusu ve aynı zamanda yöneticisi. Aylık çıkarılan Dersim gazetesinin yayın kurulu üyesi ve yazarı. HDP (Halkların Demokratik Partisi) kurucu üyesi. ''Zor zamanlar İnce Şarkılar' isimli bir de kitap yazdı. Çeşitli yayınlara yazıyor. 2007’den beri bianet yazarı.
kaynak; bianet