Lütfen bekleyin..
Munzur Haber / Rojava işgal girişiminde Kürtleri bekleyen fırsatlar ve riskler

Rojava işgal girişiminde Kürtleri bekleyen fırsatlar ve riskler

19 Ekim 2019, 09:02

''Ortadoğu’da devem eden üçüncü paylaşım savaşı bugün için en çok biz Kürtleri ve dolayısıyla anti-kapitalist sistem paradigma sahibi Kürt Özgürlük Hareketini ilgilendirir ol-muştur.''

İçinden geçmekte olduğumuz sürecin dinamiklerini bilmek, değişimin olası ihtimallerini öngörmek oldukça önemli olmaktadır. Yaşadığımız süreç üçüncü paylaşım savaşıdır. Bu savaşta iç içe geçmiş üç temel çelişki ve ilişkiden bahsetmek mümkündür. Emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişki, emperyalist sistem ile ulus devletler arası çelişki, en nihayetinde de bu her iki hiyerarşikçi ve hegemonik güce karşı devlet dışı kalmış haklar, sınıflar ve ezilen toplum kesimleri arası çelişki. Bu üç çelişkinin iç içe yaşandığı paylaşım savaşında yeni gelişmelerin yaşanma olasılığı da yüksektir.

Kapitalizm tarihsel ve yapısal krizini aşamadığından derin bir açmazı yaşamaktadır. Bu açmazını ulus devletlere yeni biçimler vermeye çalışarak aşmak istemektedir. Ulus devletlerin tekçi katı merkeziyetçi idari ve siyasi yapısı emperyalizmin yeni ihtiyaçları önünde engel oluşturmaktadır. Sermayenin, iktidarın, emeğin ve bilginin uluslararasılaşması bu çelişkinin derinliğine yaşanmasına neden olmaktadır. Uzakdoğu’dan başlayıp, Kuzey Afrika, Kafkasya ve Ortadoğu’da devem eden üçüncü paylaşım savaşı bugün için en çok biz Kürtleri ve dolayısıyla anti-kapitalist sistem paradigma sahibi Kürt Özgürlük Hareketini ilgilendirir ol-muştur. Devletsiz, statüsüz elli milyonluk bir halk ve onun etrafında demokratik ulus paradigmasıyla örgütlenmiş halklar ve inançlar bütünü bu savaşta ve çelişkilerden azami kazanç ile çıkmayı başarmak durumundadır. Üçlü çelişkinin neden olduğu yeni ittifaklar ve dengeleri doğru okuyabilir, çelişkilerin neden olacağı fırsatları amacına uygun kullanabilirsek kazanmak mümkündür. Hatta daha ilerisine geçerek, belki de hiç beklemediğimiz anda Kürdistan Statüsü ile de karşılaşabiliriz. Türk devletinin ırkçı, faşist rejiminin Kürdistan karşıtlığı temelinde yüzyıldır sürdürmekte olduğu katliamcı ve soykırımcı zihniyeti kesintiye uğramadan bugünde devam etmektedir. Rojava’yı ve Başur’u işgal etmek istemesinin altındaki temel gerekçesi yüzyıl öncesindeki Kürdistan karşıtı jeo-stratejisini sürdürmek istemesindendir. Yer yer PKK’yı, yer yer YPG ve YPJ ve PYD’yi gerekçelendirmesi uluslararası alanda kendine meşruiyet arıyor olmasındandır. Bunu dört parça Kürdistan’da tüm parti ve hareketlerin doğru okuması ve görmesi gereken hakikat olmaktadır. Bu barbar ve insanlık dışı soykırımcı zihniyetin her tür kötülüğüne rağmen bizler yaşanan bu sürecin bizden beklediği örgütlü direnişi harekete geçirebilirsek eğer, Bakur, Rojava ve Başur parçalarından Kürdistan statüsünü çıkarabiliriz. Bir musibet bin nasihatten daha iyidir sözünden hareketle Türk devleti bu saldırganlığıyla aramızdaki suni sınırların ortadan kalkmasına, ayrıksı ve parçalı yapılarımızın önüne geçmemiz halinde büyük fırsatlar yakalayabiliriz. Bu anlamda olanaklar ve imkanlarımızla, risklerimizi doğru tespit edebilir, bu temelde pozisyon alabilirsek ve de dört parça Kürdistan’ı harekete geçirebilir, Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafındaki Kürtleri ve dünya kamuoyunu arkamıza alabilirsek Kürdistan bizim için bir hakikat olabilir.

O nedenle bugün içinde bulunduğumuz koşulların analizi çok önem arz etmektedir. İster devlet ve halk olsun, ister hareket, parti ve kurum olsun her birinin önceliği kendisini sürdürebilir kılmak istemesidir. Siyasal hareketler ve toplum dinamikleri amaçlarına ulaşabilmek için sürekli yeni sistemler geliştirmek, yeni arayış ve yeni anlayışlar içinde olmak zorundadır. İletişim ve bilgi çağında bu ihtiyaç daha fazla kendisini gösterir olmuştur. Nitelikli ve kazandıran yeni ilişkiyi sağlamaya dönük araştırma ve analizler yapmak, daha rasyonel ve etkili yöntemler geliştirmek zorundayız. Bu anlamda siyasal yapıların ve toplum dinamiklerinin dış faktörlerden çok kendine yönelmesi, kendisini nitelikli analize tabii tutması, zayıf ve güçlü yanlarının farkındalığıyla hareket etmesi önemli olmaktadır. Kendi potansiyelinin ve açmazlarının farkında olan hareketler ve siyasal aktörler büyük fırsatlar ve değerli olanaklar sahibi olabilirken, bilinç ve örgütlü hareket etmeyenlerin de büyük kaybettiklerine tarih tanıklık etmiştir.  Halk, kurum, örgüt ve bireyin kendisini başarıyla devam ettirebilmesi, misyonuna uygun olarak özüne yönelmesi, iç ve dış dinamiklerinin farkında olması, değişim ve dönüşümün nitelikli olmasında önemi büyüktür. Buradan hareketle Kürtlerin nitelikli analizini yapmak büyük önem arz etmektedir.

GÜÇLÜ YANLARIMIZ: 

– Kadim Coğrafyamızdaki tarihi yapım ve yaratım değerlerimiz,

– Hint Avrupa dil grubundaki köklü dilimiz,

– Kadının güçlü öncü olma pozisyonu,

– İyi organize olma, kitlesel mobilizasyon gücü,

– Coğrafyamızın jeo-stratejik konumu,

– Toplumun çoklu kültürünü ve çoklu kimliğini esas alan örgütlülüğümüz,

– Yeraltı zenginlikleri,

– Mücadele direngenliği,

– Siyasal ve toplumsal mücadelede insanlığa umut olan paradigması ve devrimci öncülüğü,

– Sanat ve edebiyattaki başarısı,

– Genç nüfus ve nüfus artışı oranı,

– Marjinal düşünce kalıpları karşısında yaratıcı düşünce sistematiği,

– Barbarlığa ve faşizme karşı savaşta kazandığı uluslararası meşruiyet.

Hareketin güçlü yönleri birçok hayati noktada ortalamanın üzerindedir. Kürtler gibi yerli halk olmasına rağmen, hele de Ortadoğu gibi gericiliğin kurumsallaştığı bir sahada ilerici ve demokratik yaşama açık olmasının önemi yadsınamaz. Özellikle kadınların devrimci öncülük ve tarihsel direnişle kazandıkları meşruiyet, en önemli avantajı olmaktadır. Bize düşen ise bu avantajlarımızı korumak, onları evrensel değerlerle buluşturmak ve ortaklaştırmaktır. Evrensel değerlerin gerisine düşmek, uluslararası konjonktürün olanak ve imkanlarından yararlanmamak büyük risk demek olacaktır. Yüzyıl önce diğer halklar ulusal birliklerini sağlarlarken, Kürtlerin öndersiz ve öncüsüz olmaları büyük kaybetmelerine neden olmuştu. Ulusal demokratik talepler için ayağa kalkanların aile, aşiret ve mezhepsel duyarlılıkları aşamamalarına karşın, bugün dört parça Kürdistan’ da aileler, aşiretler, mezhepler üst güçlü bir siyasal hareket var. Bu hareket yaşamın her alanında yeni yaşamı ete kemiğe büründürmüş, her geçen gün toplumsallaşarak dünyanın gündemindedir. Yaşananlardan hareketle sürecin ruhuna uygun düşünce ve yaşam değerlerini gerçekçi bir şekilde yeniden formüle etmek, dünyanın yeniden paylaşıldığı günümüzde statüsüzlüğü aşan, nitelikli statü sahibi olmanın gereklerini yerine getirmenin örgütlülüğü içinde olmak yapılması gereken en temel çalışma olmalıdır.

ZAYIF YANLARIMIZ:

KNK’nin devletin fonksiyonlarını yüklenmemiş olmasının neden olduğu parçalı duruş,

– Parçaya dayalı ve parti esaslı siyaset,

– Ulusal ittifak ve ulusal birlik yerine kendisini, iktidarını ve ikbalini esas alma,

– Kişi, parti, grup odaklı siyaset,

– Niteliksiz veya yetersiz kişilerin kilit konumda bulunması,

– Medyanın zayıflığı,

– Statü amaçlı diplomatik çalışma yerine birey eksenli ilişkileri esas alan diplomasi faaliyeti,

– Ulusal bilinç ve duyarlılığın gevşek olması,

– Marjinal fikirlere eğilim,

– Uluslararası meşru kurumlarda varlık gösterememe,

– Uluslararası konjonktürü doğru okuyamama,

– Ekonomik kaygıların yarattığı negatif motivasyon,

– Sosyal bilimlerde yetersiz insan kaynakları,

– Sömürgecilerle ilişkiyi esas alma,

– İç uzlaşıdan uzak olma, güvensizlik  ve ihanete açık olma,

– Ümmet anlayışını aşamama,

Kürtlerin hiç kuşkusuz en zayıf yönü parçalı ve parça esasıyla hareket ediyor olmalarıdır. Ulusal demokratik asgari müşterekte birlikte olması gereken siyasal hareketler yerine, Kürtleri bölen, ulusal ve insani temel taleplerini gasp eden egemen devletlerden birine, ya da bir kaçına yaslanmak, bugün aşılması gereken en temel problem olmaktadır. Kasr-ı Şirin anlaşmasından bu yana egemen devletler, Kürtlerin iç çelişkilerini derinleştirerek zayıf duruma düşmelerine neden olmuşlardır. Şii-Sünni, Kurmanc-Kırmancki, Kurmanc-Soran, Alevi-Sünni, Êzidi-İslam, Hıristiyan-Müslüman, Yahudi-Müslüman, Zerdüşt-Müslüman gibi toplum kesimlerini ayrıştırarak, partiler ve aşiretler arasında çelişkiler yaratarak, bu çelişkileri derinleştirerek Kürt potansiyelini bölmüş, bu sayede onları kolayca kontrol altına almışlardır. Bugün bile bu çelişki ve çatışmalar hâlâ da biz Kürtlerin gündeminden çıkmış değildir. Bu tip çelişkileri aşmak için KNK’ nin inisiyatif alması, konferans ve paneller düzenlemesi, siyasi parti ve diğer toplum dinamiklerinin ulusal kongrede yer almalarını sağlamasına dönük çalışmaları merkezine almasında büyük yarar vardır.

FIRSATLAR:

– Ulus devletçi sistemin siyasal krizi,

– Üçüncü paylaşım savaşının yol açtığı yeni dengeler ve ittifaklar,

– Selefist örgütlere karşı Kürtlerin elde ettikleri başarı ve kazanılan meşruiyet,

– Her krizi kendisini yenileyerek çıkabilme kapasitesi,

– Seküler yaşam anlayışı,

– Ortadoğu’ya ve dünyaya alternatif seçenekler sunma potansiyeli,

– Küresel boyutta emperyalistler arası çelişkiler,

– Diasporadaki örgütlü toplumsallığımız,

– İran-Suudi, İran-ABD, İran-İsrail ve İran-Körfez çelişkisi,

– Batı dünyası ile ortak değerler sahibi olma,

– Evrensel değerler ile yerel değerlerin stratejik ortaklığı.

Emperyalist paylaşım savaşlarının ürünü olan ulus devletlerin derin bir siyasal krizi yaşadıkları bilinmektedir.  İnsan toplumsallığının hakikatleri göz ardı edilerek kurulan suni ulus devletler, eşyanın tabiatı gereği kriz içindedirler. Eğer bu krize ve kaos aralığına rasyonel bir şekilde yaklaşır, doğru analizler yapılırsa, hiç kuşkusuz ki Kürtler için yeni fırsatlar demek olacaktır. Kürtler olarak yüz yıl öncesinden çıkaracağımız derslerle bugün yaşanan krizden en az kayıp, ama azami fayda ile çıkmak istiyorsak şu an dünyada lehimize esen rüzgarı arkamıza almalı, mücadeleyi statü ile taçlandırmalıyız. Ancak bunun sonuna kadar böyle devam edeceğini de kimse söyleyemez. Bu nedenle her türlü riski bertaraf eden bir pozisyon içinde olmamız gerekmektedir. Aksi durumda, kaçırılan her bir fırsatın, nelere mal olacağını geçtiğimiz yüzyılda büyük bedeller vermiş, ağır siyasal ve sosyal travmalar yaşamış bir halk olarak herkesten çok biz biliyoruz. Ortadoğu’da var olma mücadelesi veren dünya güçlerin neden olduğu istikrarsızlık, Kürt hareketi için büyük risklerle birlikte büyük fırsatlar barındır-maktadır. Bu zorlu ve kaygan zeminde çıkan fırsatlar kadar elbette tehditlerinde devam etmekte olduğunu unutmadan hareket etmeliyiz.

TEHDİTLER:

– Dört egemen devletin Kürt ve Kürdistan karşıtlığında ortak hareket etmeleri,

– Devletsizliğin neden olduğu soykırım tehlikesi,

– Nato’nun askeri ve siyasi operasyonların hedefinde olma,

– Devletçi sistemin kendi çıkarlarını esas almaları,

– Ulusal hareketler arası çelişkilerin aşılaması olması,

– Ulusal ordulaşmaya gidemem, tek komuta altında hareket edememe,

– Siyasal sisteme entegre olma ve yoğun asimilasyonun yaşanıyor olması,

– Oto-asimilasyon

– Ortak tarih ve kültürel bilinçten yoksun olma,

– Yabancı askeri üsler ve işgal hareketleri,

– Ulusal bilinçten yoksun olma, güçlü aile ve aşiret ilişkileri,

– Marjinal fikirlere eğilim,

– İran yayılmacılığı,

– Türk yayılmacılığı,

– Dünyada sağ popülizm ve faşizmin iktidarda olması,

– Uluslararası kurumların işlevsiz, inisiyatifsiz ve meşruiyetlerini yitirmiş olmaları. 21. yüzyılda bile Kürtlerin, soykırım riski ile karşı karşıya olması egemenlerimizin ırkçı, faşist zihniyetleriyle bize yaklaşıyor olmaları kadar bizim kendi sorunsalımızın üstesinden gelememiş olmamızın da payı büyüktür. Soykırım riskini bertaraf etmek ancak bilinçli insanın örgütlü mücadelesiyle mümkündür. Bilgi ve iletişim çağında bile vahşet ve barbarlık tüm insanlığı tehdit etmektedir. Bu tehdidi bertaraf etmek adına büyük bedeller ödeyen Kürtler bugün devletçi sistemin çıkara dayalı ilişkiler ağında gözden çıkarılmak isteniyor. Ancak dünya vicdan hareketlerinde ve genel kamuoyunda sağlanan meşruiyeti kimse gölgeleyemez. O halde kamuoyu diplomasisini esas alan, uluslar arası ilişkilerimizi yeni bir formata ve stratejik hedefe kavuşturmak zorundayız. BM Güvenlik Konseyi toplantısı, Arap Birliğinin toplantısı, Avrupa Konseyi ve parlamentosunun acil toplanması ve Türkiye’ ye yaptırım kararı elimizi güçlendiren, hareket alanlarımızı çeşitlendiren gelişmeler olmaktadır. Ancak ABD ve Rusya’nın BM’in Güvenlik Konsey toplantısını veto etmeleri bize göstermiştir ki emperyalistler Kürt ve Kürdistan karşıtlığında dört egemen bölgesel devletle birlikte hareket etmektedirler. Darbelenmiş, zayıflatılmış Kürt hareketine kendi çözüm parametrelerini dayatmak istemektedirler. Türk Devletinin Kürdistan düşmanlığını fırsata dönüştürmek istiyorlar. Bölgesel ve uluslararası sorun olan Kürt ve Kürdistan sorununa birçok aktörün kendi stratejisince yaklaştığını, kendi çıkarlarını esas aldıkları ve alacakları bir kez daha anlaşılmıştır. Bu nedenle büyük tehditleri bertaraf edecek olan mücadele uzun soluklu öz güce dayanan ve uluslararası ilişkileri önemseyen çalışma olmalıdır. Kürt Özgürlük Hareketinin Avrupa’ daki örgütlü gücü, yaşanan bu gelişmelerden de güç alarak Kürt statüsünü elde etme stratejisiyle hareket etmesi bu açıdan önemli olmaktadır. Bugün faşizmin topyekûn saldırısı varsa bizde tüm alanlarda topyekûn direniş içinde olmalıyız. Siyasal, sosyal, kültürel, sosyal politikalar ve uluslararası diplomaside atak, etkili, sonuç alıcı hamlelerin örgütlülüğü içinde olmalıyız. Devletsiz halk olmamıza rağmen muazzam örgütselliğimizle devlet gibi hareket edebilme potansiyelimiz ve kapasitemiz varken bunları yapamamak hem kabul edilmezdir. Hem de büyük risk demek olacaktır. Şimdi kolektif akılla zaman geçirmeden her bir tehdidin kaynağı incelenmeli ve derinlemesine analizi yapılmalıdır. İç yapısallığımızdan kaynaklı olanlarına kolektif akılla ve asgari sosyal maliyet göz önüne alınarak müdahale etmeliyiz.

Dış kaynaklı tehditleri uluslararası meşruiyetin verdiği güç ve haklı olmamızın misyonu ile nitelikli kamuoyu diplomasi üzerinden negatif etkilerini minimize edebiliriz. Her krizde olduğu gibi içinden geçtiğimiz krizin doğru yönetilmesi halinde, bu krizin fırsata dönüştürülmesi pekâlâ mümkündür. Büyük kazanmaya odaklanmak, rutin, günübirlik kendiliğinden gelme mücadele yerine, özgür bireyin kolektif örgütlü eylemselliği ile hareket etmek esas olmalıdır. Kolektif iradeleşmeyi sağlayabilir, sürecin ihtiyaçlarına cevap olacak tarzı tutturabilirsek sadece siyasal, kültürel, sosyal, ekolojik ve kadın kırımının ve soykırımın önünü almış olmayız, aynı zamanda Kürdistan Statüsünü taçlandırabiliriz.

Demir ÇELİK

Bu haber 439 kere okundu
  • Bu haberi paylaşın:
UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik ve tamamı büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmamaktadır.
Kategorisindeki Diğer Haberler
Dersim İnşa Kongresi (DİK) dahil Avrupa'daki 8 sivil toplum kurumları, ..