Dünyada var olan bütün ulus-devletlerde, Jakobenik rejimlerde temel politika tekleştirme, toplumu bir potada eritme böylelikle kendi olmaktan çıkmış bireyler ve farklılıklar üzerinden oluşturulan kaos hali ile iktidarını oluşturup azami kar elde etmektir. Bundan ötürü birçok renkten oluşan topluma karşı farklılıkları yok etmek amacıyla çeşitli yöntemlere başvurmaktadırlar. Öncelikle başvurdukları yöntem fiziki yok etme, soykırım yöntemidir, tarih faşist iktidarcı ulus-devlet sistemlerinin soykırım örnekleriyle doludur. Milyonların vahşice katledildiği Yahudilere yapılan Ha Shoa, Ermenilere yapılan Medz Yeğern (Büyük Felaket), Süryanilere yapılan Seyfo, Tutsilere yapılan Ruanda ile amaçlanan bir halkı tümden soykırıma uğratmaktır. Bu vahşi uygulamaların altında yatan, kaynağını cinsiyetçilik, dincilik, milliyetçilik ve bilimcilikten alan tekçi ulus-devlet zihniyetidir.
İttihat ve Terakki Partisi’nin öncülüğündeki Türkiye kuruluş aşamasında ülkü edindiği tekçi ulus-devlet zihniyeti ile Kürtlere, Ermenilere, Rumlara ve Türkmenlere dönük uyguladığı katliamlarla tek bir potada eritilmiş bir toplum yaratmak istemiştir. Uyguladığı kırım politikası sonucunda milyonlarca Ermeni, Rum ve Türkmen katledilip etkisiz hale getirilmiştir. Dersim’de, Zilan’da ve daha Kürdistan’ın birçok yerinde katlederek bitiremediği Kürtlere dönük ise çıkardığı Şark Islahat Planı ile özel savaş kapsamında Kültürel Soykırım uygulamalarına başvurmuştur. Adeta Kürtler büyük bir Kültürel Soykırım kıskacına alınarak yok edilmek ‘ehlileştirilmek’ istenmiştir.
Erdoğan-AKP ve Çöktürme Planı
Dersim ve Zilan’da temeli atılan Şark Islahat Planı ile taçlandırılmak istenilen soykırım uygulamaları ile önce acımasız katliamlar, daha sonra sert ekonomik yoksunluklar ve asimilasyonla birlikte, kendi deyişleriyle üzerine beton döküp bitirdiklerini söyledikleri bir sırada, bilinen Kürt Özgürlük Hareketi’nin çıkışı bu planlarını boşa çıkarmıştır. 12 Eylül sonrası oluşturulan Özel Harp Dairesi ile birlikte savaş ve katliamcı politikalarla yok edemedikleri Kürtlere karşı yeni bir politika geliştirmek ve kurumsal kılmak isteyen tekçi, faşist ulus-devletçi sistem günümüze dek devam etmektedir. Erdoğan liderliğindeki AKP hükümetinin talimatıyla Özel Harp Dairesi ve MİT işbirliği ile 2014 yılında hazırlanan Çöktürme Planı ile rejimin kirli maskesi düşmüş kaynağını faşist, kafatasçı İttihat ve Terakki partisinden alan gerçek yüzü açığa çıkmıştır.
Çöktürme Planı ile özellikle toplumsal psikolojiyi kullanarak, onunla oynayarak teslim olmuş bir kişilik ortaya çıkarmak istemektedirler. Böylelikle toplumu her türlü baskı ve sömürüye boyun eğecek hale getirmek, bunun için gerekirse toplum ahlakıyla oynamak, toplumu korkutmak, dini kullanarak bunu yapmak, sporu, eğlenceyi, hatta kadını ve aileyi, en önemlisi de ekonomiyi bir bütün olarak kullanarak tarihte ve özellikle de günümüzde bunu çok yoğunlaştırıp tam tahripkâr toplumu yaratmak istemektedirler. Her türlü hak ve özgürlük talebinin saptırılıp bastırıldığı, sonuçta 12 Eylül’den sonra buna bir kez daha zafer kazandırılmak istendiği görülmektedir.
Kendisini Yeni Osmanlıcılık ile tanımlayan AKP rejimini daha derinlikli okumaya çalıştığımızda aslında tarihsel deneyimlerden ne denli faydalandığını, referans aldığını bariz bir şekilde görebilmekteyiz. Örneğin Osmanlı dönemindeki Yeniçeriler, aslında katledilen kesimlerin devşirme çocuklarıdırlar. Fakat bunlar daha sonra öyle sahte tarzda Müslümanlaştırılıyor, Osmanlılaştırılıyorlar ki, en canavar yöneticiler bunlar kesiliyorlar. Kuyucu Murat Paşa bunlardan birisidir ve kırk bini aşkın insanı kuyulara doldurmuştur. Buna artık “sonradan Müslüman olma” mı denilir, “sonradan Türk olma mı” denilir, ne denilirse denilsin, bu bir gerçektir. Özel savaş yöntemleriyle, kültürel soykırım uygulamalarıyla Mankurtlaştırılan birey ve toplumun getirildiği aşama günümüzde AKP rejimi ile tekerrür edilmek istenilmektedir.
AKP rejimi döneminde uygulanan ve temel bir proje haline getirilen Çöktürme Planı ile çok somut olarak belirtirsek; hem çok ideolojik, hem politik hem de örtülü olduğu kadar açık olması, kültürel ve moral düzeyi tümüyle kapsamına alması, hatta dini, sporu ve sanatı bütünüyle özel savaşımın gizli bir örgütlenmesi gibi dayatması, tüm bu örtü altında çok acımasız işkenceli bir askeri şiddeti sınırsız uygulaması ve kendi devletinin içinde bir çeteleşmeyi bütün hukukun kurallarını çiğneyecek bir biçimde yaygınlaştırması, ne tür bir özel savaşın örgütlendiğini çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Her koldan örgütlendirilen öncü saldırı kolları halinde toplumun tüm yüreğini ve beynini felç etmesi, böylelikle büyük bir ideolojik hakimiyet sonucunda halkta çöküntü yaratması söz konusudur.
Asıl şiddet örtülüdür
Neredeyse en yoksul bireyi bile ideolojik olarak örgütleyerek özel savaş rejimine bağlaması, böylece halkın bütün direnç noktalarını kaybetmesi ve ilk çağ kölelerinden daha beter ve tepkisiz bir duruma sokulması, hatta çok ince şovenist yöntemlerle aleyhine muazzam çalışan bir rejim olmasına rağmen, toplumun bu rejimi destekler konumda durması, belki de ilk defa hiçbir ülke pratiğinde görülmemiş bir biçimde Türkiye toplumunda gerçekleştiriliyor. Olağanüstü çelişkiler bu yöntemle tersinden çözümlenerek özel savaşın hizmetinde kullanılmaktadır.
Özel savaşta, açık askeri zor aslında ikinci planda kalıyor. Asıl şiddet örtülüdür, ideolojiktir, kültüreldir ve duygulardadır. Bu çözümlenmeden, bireyin ve toplumun kendisini kurtarması mümkün değildir. Dolayısıyla bu tip özel savaşları ideolojik ve öncelikle politik olarak çözmek, yine bireylerde içselleşen duygularda yakalamak büyük önem taşımaktadır. Uygulanan şiddet eski dönemlerdeki şiddete pek benzemiyor. Bireyin esasta kurşunla değil, din, spor ve sanatla etkisiz duruma getirilmesi söz konusudur. Tabii diğer klasik yöntemler de devrededir. Askeri operasyonlar, Kürdistan genelinde tekniğin de yardımıyla daha kapsamlı kılınmaya çalışılıyor. Karşıtı olan gücün zayıflıklarını günlük olarak ölçüp biçerek, klasik savaşların, hatta klasik karşı devrimci savaşlar ve operasyonların çok daha ötesinde bir yönelim söz konusudur.
Evrensel siyonistlerin meşhur bir yönetim ilkesi vardır: Nedir bu ilke? “Dünyayı yönetmek için dünyanın ahlakını bozma” ilkesidir. Bugün, toplum üzerinde, amansız bir baskının, işkencenin, ahlaksızlığın, en çok da sınırsız sömürünün başı olan bir kesim vardır. Türkiye’de basının, TV’nin ve gazetelerin gizlediği bunlardır. Ekonominin de çok aşırı boyutlarda özel savaşa göre yeniden örgütlendirilmesi söz konusudur. Fonlar politikası, enflasyon politikası, vergi politikası, kaynakların aşırı sömürülmesi politikası, ihracat politikası, turizm politikası da aynı düzeydedir. Turizm politikasıyla, yabancılara Türkiye’nin güzelliklerini peşkeş çekiyorlar; ihracat politikasıyla da milletin karnına girebilecek, yiyebilecek ne varsa, hepsini dışarıya satıyorlar. Para politikası hepsinin temelini oluşturuyor. Sonuçta, yalnız ekonomi silahı bile, özel savaşın çok gizli bir biçimde ve tüm toplumu teslim alacak şekilde, hatta ajanlaştıracak kadar örgütlendirilebiliyor ve hiç kimseden de ciddi bir ses çıkmıyor.
Bir de “milli birlik-bütünlük” politikası var. Bu da ideolojik beyin yıkama politikasıdır. “Türklük tehlikededir, vatanın birlik bütünlüğü tehlikededir” denilerek ülkenin beka sorunu var deniliyor. Din ve Türklük, birlik ve bütünlük adına, gerici tarih, şovenizm ve aşırı Türk-İslam senteziciliği hortlatılmaktadır. Ardından bir de ekonomi silahını ve bütün bunların egemenliğini düşünelim. Yalnız bu silahlarla bile, bir toplumu koyun sürüsü gibi yüzyıl idare etmek zor değildir. Spor sonuna kadar, sanat sonuna kadar kullanılmakta, geriye sadece özel savaşın zorba çehresi kalmaktadır. Bunu da son dönemlerde aşırı tırmandırmaktadırlar. Böylelikle Türkiye’de özel savaşçılar, ekonomi, sanat ve siyasetin başı kılınmıştır. AKP rejimiyle birlikte görülüyor ki, aslında çağımızın en dehşet verici rejimi ortaya çıkmıştır.
Soykırım politikası sürüyor
İçerisinden geçtiğimiz bu dönemde marjinalleştirme kavramına ağırlıklı olarak yer veriyorlar. Bu kavram yeni vurgulanıyor. Bunun özü, tümünü imha etmek yerine iradesi kırılmış, amacına, stratejiye ve taktiklerine hâkim olmaktan uzak, kendini yaşamaya ve kendi bireyci yaşam güdülerine tabi kılınmış, giderek kendi içinde çözülüşle birlikte, daha çok toplumsal mücadelenin devrimci özüne karşıt bireyler yaratmaktır. Tamamlandığında, sadece özel savaşın Kürt Özgürlük Hareketi karşısında başarıya ulaşması sağlanmayacak, Anadolu’daki tüm kültürlerin tasfiyesi nihai sonuca doğru gidecek, en son Kürt sorunu etrafındaki gelişmeler de boğuntuya getirilip, dört dörtlük bir soykırım Anadolu topraklarında başarıyla tamamlanacaktır. 2023 yılına dayatılan Çöktürme Planı budur. Kemalizmin, daha önce de İttihatçıların 20. yüzyılın başlangıcında planladıklarını Erdoğan öncülüğündeki Çöktürme Planı ile bu yüzyıl içinde tam bitirmeyle sonuçlandıracaklardır. En kesin siyasetin ve en amansız şiddetin amacı budur. Bu konuda hiç yanılgıya düşmemek gerekir. Bunda Türk halkı da çok çeşitli özel savaş yöntemleriyle sonuna kadar kullanılacak, yani en ufacık bir demokratik gelişmeye Türkiye’de fırsat tanınmayacaktır.
Bu anlamda, siyonizmden veya II. Dünya Savaş’ı öncesindeki faşist toplumdan daha tehlikeli bir toplumu da Türk toplumu bünyesinde gerçekleştirmeye çalışacaklardır. Türk halkının payına düşen de bu oluyor. Nitekim günümüzde bu büyük çelişkinin ve bunalımın Türk halkında inanılmaz boyutlara vardığını son olarak AKP rejiminin koltuk değneği, toplumsal muhalefetin dalga kıranı olan Kılıçdaroğlu’na dönük gelişen saldırıda görmekteyiz. Yine bir televizyon şovunda 13 yaşında, “Ermeni kökenli” diye tanıtılan bir çocuğun “Müslüman yapılması!” sahnesi oynandı. Bir rektör eliyle. Çirkin gösterinin tek mümkün anlamı var: Soykırım bitmedi. Plan bu kadar tehlikelidir ve henüz tam sonuca gitmemiştir. Eğer Çöktürme Planı başarıya ulaşırsa, halklar adına hiçbir şey kalmayacak ve demokrasi adına nefes almak bile mümkün olmayacaktır.
Direnişle kendini var kılma…
Dolayısıyla bu çok kuşkulu ve tehlikeli durum özel savaş rejiminin başarısını zorlamakta, onun ne tür bir rejim olduğuna dair tüm insanlığı kuşkuya sokmakta, giderek bilinçlenmeye ve karşı tavır almaya zorlamaktadır. Şark Islahat Planı’nın güncellenmiş hali olan AKP rejimine, geliştirmek istediği özel savaş uygulamalarına ve soykırım politikalarına karşı direnmek, buna karşın demokratik ulusu ve boyutlarını inşa etmek temel insani görev, var olma, kendini var kılma, yok olmaya karşı en büyük dirençtir.
O halde, bu temelde her alanda yürütülen görkemli ve bir o kadar da tarihi mücadeleye her şeyimizi vermek, sadece bir yurtseverlik görevi değildir, temel bir insani görevimize ulaşmaktan tutalım çağdaş insanlığa ulaşmaya kadar vazgeçilmez insan olmanın temel yoludur. şüphesiz bu temelde ayağa kalkan, yine halkına umut olabilen, onu ayağa kaldırabilen Kürt Özgürlük Hareketi direnişçiliği etrafında gelişecek anti-faşist demokratik cephe kendisini daha da derinleştirmelidir. Böylece kendisini kapsamlı hale getirip, tam kılarak ve bu temelde de her alanda direnerek mutlaka bağımsız ve özgür bir yaşamı kazanabilmek için her şeyi yutmak isteyen, sadece toplumsal köleliği değil, amansız bir baskı ve sömürüyü uygulayan, bütünüyle insanlıktan çıkmamızı amaçlamış böyle bir özel savaş rejimini, Şark Islahat Planı’nın güncellenmiş hali olan AKP rejimini ve onun Çöktürme Planı’nı başarısız kılarak mutlaka yıkacaktır..!
Politika