Bugün 15 Şubat. Son Kürt başkaldırısının lideri Abdullah Öcalan’ın, uluslararası birleşik güçlerce, Türklere teslim edilişinin 20’inci yılı, bugün.
Teslim alan düşmanları, onu düzmece bir mahkemenin önüne çıkardılar. Yüz yıldır, işgal altında olan ana yurtlarında insandan bile sayılmayan, itilip kakılarak aşağılanan, itiraz ve istekleri soykırımla karşılık bulan, ülkeleri ateşe verilen bir halkın isyancı liderine, “derdin ne?” diye de sormadılar, mahkemede.
Şeyh Said ve davalarını da çığırından çıkarıp tanınmaz edenler, Öcalan duruşmalarını da baskın Mafya adaletinin “cinayet duruşması”na çevirdiler. Hatta, oyun sahici olsun diye tanık ve şikayetçilerle doldurdular, mahkeme salonunu.
Oysa, davası görülen olay, bir halkın ırkçılığa isyanıydı. Bu bakımdan, yaşanan başkaldırı, insan kanını emen, hayatlar öğütenler açısından değil, ama insanı kutsal bilen evrenin vicdanına göre ırkçılığa isyan meşruydu. Ama, bu olgu hiç sorgulanmadı. Suçlular oligarşisinden beklenemezdi de…
Çünkü mahkeme, maksat “var” desinler içindi. Her şey, bir sahtekarlık görüntüsünden ibaretti. Öcalan, “masumiyet karinesi”ne göre hakları olan sanık değil, esir alınmış düşmandı. Mahkeme “düşman hukuku”na uygun olarak, “yargılanıyor, yargılandı” gibi yapıyor ve ta başında kesinleşmiş kararla, onu ömür boyu ağır hapis cezasına çarpıyordu.
Moğol, örneğinden yola çıkarsak, Türk tipi adalete uygundu, her şey.
Moğollar, daha sonra da Osmanlılar esirlerini çamur, çirkefe yatırarak “pepırık” niyetine, üstlerinden geçiyor, zafer kutlamalarında da at niyetine sırtlarına biniyor, onları aşağılıyorlardı.
Görüyorsunuz. Dünya seyrediyor, bunları. Bu çağda Moğolları aratmıyor, kötücülükte IŞİD’le yarışıyorlar. Güçleri yettiği kadar Kürdü, hapishanelere doldurarak, dünya hukukunda dokunulmaz olan milletvekillerini sokaklarda coplayarak, kalkan darbeleri ile hastanelik ederek Moğol ruhunu gezdiriyorlar ortalıkta.
Öcalan, 20 yıldan beri, bir adada (İmralı), tek başına bir hücrede tutuluyor. Son dört yıldır da, dünya ile irtibatı kesik yaşıyor. Kimseyle görüştürülmüyor. Moğollar gibi sırtına mı biniyorlar mı, o da bilinmiyor.
Çağımızda, ağır ceza hükümlülerinin de yakınları ve avukatlarıyla görüşme gibi gasp edilmez hakları, özgürlükleri vardır.
Ama biliyoruz ki, evren hukukunun bittiği yerde, hak ile özgürlüklerin gasp edildiği çete düzeni, mafya rejimi, haydutluk başlıyordu.
Ve Kürtler bu yüzden, Türk devleti tarihi boyunca, hiç güneş yüzü görmediler. Halkın vergileriyle beslenen polis, asker ve adliye katran karanlık rejimin bekçisi, tetikçi ve işkencececisiydi.
Haller, bugün de böyle. Kürtlere karşı vahşice bir savaş sürdürüyorlar.
Oysa bilseler, Öcalan onlar için nimmettir. Eğer, vahşete vahşi yöntemlerle karşılık verilmiyorsa, bu Öcalan sayesindedir. Ama dipten, tiksintiyle karışık kini öylesine kabarık bir kuşak geliyor ki, Öcalan‘ı 40 mumla arayacaklardır.
Bu öfke dalgasına, Cizîra Botan, Sur ve Efrîn kuşağı diyorlar…
Oysa, 1925-1939 yılları arasında uygulanan soykırım öfkesinin üstüne binen 1990’lar kırım ve yangınlarına rağmen Kürt kini, vahşilerin kapısında patlamadı. Ama Kürtlerin öfkesi, İrlanda ve Katalonya kurtuluş savaşındaki gibi kanlı patlamadıysa, frene basan Öcalan sayesindedir.
Halbuki yanan, yıkılan ve mezarsız ölüler yatağına çevrilen Kürdistan, fedailer diyarıydı. Vahşilere, aynı şiddetle cevap verecek potansiyelle doluydu, Kürdistan. Buna rağmen, Türk şehirlerini, ekonomik gücü fabrikaları, yol ve köprüleri hallaca tutulmuş pamuk gibi havaya savrulacak yöntemlere baş vurmadılar. Cizîra Botan, Sur, Şırnak yıkılır, Efrîn işgal ve talan edilirken bile, öfkeler setlendi.
Ama, günün manzarasına bakın. Kürtler, açlık grevine yatarak adalet ve hukuk arıyorlar. Hakkari Milletvekili Leyla Güven, Öcalan’ın evren hukuku gereği yakınları ve avukatlarıyla görüşmesi için, açlık grevinin 100’üncü günündeydi, bugün. O bir insan. Bir anne. Ama yatağında, an an ölüme yaklaşıyordu. Onu görenler, ölümün gölgesi için, “her an” diyorlar.
Bundan sonra, Kürt kininin hangi çığırda ve nasıl akacağını bilemiyorum, ama Leyla Güven kendisi için, hiç bir şey istemedi, istemiyor. Herkese, belki hemen yarın Erdoğan ve Bilal’i için de gerekli olacak evrensel adalet ve hukuk istiyor sadece… YÖP