Türkiye’nin seçim sath-ı mailine girdiği her yönüyle belli. Erkeni geçi artık fark etmez, AKP seçim politikası güdüyor, diğer partiler de gardlarını seçime göre almış yürüyorlar.
AKP’nin, bozkurt işareti ile milliyetçilere selam gönderen lideri Erdoğan’ın ülkeyi getirdiği noktadan geri adım atmayacağı açık. MHP de bu şart ile destek verdi ve bu desteği geri çekmeyecek.
Peki, AKP’ye bu yeter mi?
Kulislerden gelen bilgiler bunların AKP’ye yetmediği, kendisine oy getirecek yeni arayışlar içine girdiği yönünde. Erdoğan sonucu garantiye almadığı sürece sadece MHP ile bir seçim startı vermeyecektir. Arayışlarının bir nedeni de bu. Kendi derdine düşen, koltuğu garantiye almak için olmadık taklalar atan Devlet Bahçeli’nin ‘ülkenin bekası’ diyerek AKP’nin bu arayışlarına destek vereceğinden de kimsenin şüphesi olmasın.
AKP’nin, özellikle de Erdoğan’ın 16 Nisan hileli referandumu ile kabul edildiği dayatılan yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı olma yönündeki arayışlarında, MHP ve Ulusalcılar’ın yanı sıra ‘sarılmak’ istediği diğer kesimler arasında kimler yok ki!
Türkiye’de Gülen’den geriye kalanlar, Süleymancısından Nurcusuna irili ufaklı diğer cemaatler, Kürtler, Aleviler, liberaller...
Bu kesimlerin tümü Erdoğan’ın yakın kıskacında.
‘Uzmanlarını’, danışmanlarını, partisinin ileri gelenlerini, artık bir Saray bürosundan farkı kalmayan MİT’i, Emniyet’ten Jandarma’ya diğer istihbarat birimlerini, araştırma şirketlerini harıl harıl bu kesimlerle işbirliği yollarını bulma yönünde harekete geçirmiş durumda.
Bu arada yaptığı başka şeyler de var. Örneğin halkı rahatsız eden, oy düşmesine neden olacak olguları bizzat kendisi gündemleştirerek partisine, partisinin eski veya yeni yöneticilerine muhalefet yapmaktan da çekinmiyor. Bir yandan muhalefetin yapmadığını veya yapamadığını kendisi yapıyor, diğer yandan parti içindeki olası ayak oyunlarını ve tasfiyeleri yönetiyor.
Bunları bilerek yaptığı çok açık...
Hatırlayalım; Erdoğan İstanbul’u yöneten başkasıymış gibi İstanbul’u bu hale getirenlere verip veriştirdi. Kendini tereyağından kıl çeker gibi aradan sıyırıp sorumluluğu ustaca bir başkasına yükledi. CHP, İyi Parti, Saadet Partisi istediği kadar Erdoğan’ı suçlasın, o yaptığını yaptı; Erdoğan’ın savaş politikalarını hamasetle desteklemekten geri kalmayan bu düzmece muhalefete de onun yaptıklarını konuşmak kaldı.
Son günlerde dinle ilgili yaptığı açıklamalara bakın. Bu da öyle hesapsız kitapsız sarfedilmiş sözlerden değil. Mütedeyin Müslümanların yanı sıra Batı’nın da tepkisini çekecek dini söylemlerin önünü kesmek için Diyanet’i görevlendirdi. ‘Fetvayı sen ver kardeşim’ diyor. ‘Sen ver’ dediği fetva belli. Geniş kesimleri tereddüde düşüren, Batı’yı tedirgin eden noktalarda dini radikalizmin önünü kesmeye dönük adımlar atmaya hazırlanıyor. Bunu yaparak Batı’ya da göz kırpacak. Daha da ötesi, muhalefetin elindeki bir diğer argümanı daha bizzat kendisi muhalefetin elinden alacak. Buna tav olacak geniş bir dindar kesimin olduğunu da unutmamak lazım.
Erdoğan, kutuplaşmanın doruk yaptığı, toplumdaki kin ve nefret duygusunun giderek yükseldiği noktadan da geri adım atmaya hazırlanıyor.
Bu adımları yaşama geçirmek için Kürtlere dönük de, Alevilere ilişkin de hesap kitapları var, Erdoğan’ın.
Şimdiye kadar Kürt düşmanlığı işine yarayan bir argümandı, böylece milliyetçiliği büyüterek savaşı istediği gibi yönetebiliyordu. Yeni planları arasında düşmanlığın hedefini daraltıp Kürtlerle ilgili yeni ‘açılımlara’ imza atmak var. Aynısını Alevilere dönük de düşünüyor. Arayışları sürüyor, eğer yol bulur, ‘makul Kürt’ ile ‘makul Alevi’nin hele bir de seçimde işine yarayacağı kanaatine varırsa hiç kuşkunuz olmasın bu hesabını resmileştirecek.
AKP’li Kürt, Alevi, Ermeni yok mu?
Var. Ancak bunlar Erdoğan’a yaranacağım diye Kürt’e, Alevi’ye, Ermeni’ye öyle düşmanlık yaptılar ki keklikleri de geçtiler. Kendi toplumları içinde de bir karşılıkları kalmadı. Erdoğan bunlarla olmayacağını bilir. Yeni aradıkları arasında, açık demek gerekirse Kürt siyasetinden gelen, insan hakları, demokrasi, sivil toplum, iş dünyası fark etmez bu alanlarda –en azından resmi olarak– AKP’nin yedeğine düşmeden çalışanlar var. Erdoğan bunlarla öncelikle PKK’yi hedef alıp Kürtlere ve Alevilere dönük yeni ‘açılımları’ yaşama geçirmeye hazırlanıyor. Benzerini 2009-2012 arasında denemişti. TRT 6 bu dönemde açılmıştı. Şimdi de benzerini yapmak istiyor. ‘Kimse isteyemez, ben veririm ve işime yarayan kadarını veririm. Karşımda da muhatap olmamalı. Görüş istediklerim görüşlerini dillendirsin, yeter’ anlayışının dışa yansımasıdır, bu bakış açısı.
Başta da dedik ya! Bu ‘açılıma’ sanmayın ki MHP karşı çıkar. MHP de bu tür bir ‘açılımdan’ yana.
Bir başka nokta kayyımlar. Kayyım atadığı yerel yönetimler bu anlamda Erdoğan’ın çıkarlarına en iyi hizmet edecek kurumlar. Önümüzdeki dönemde, yanlış yaptık deyip Ahmedê Xanî Parkı’nı, Ahmet Kaya Kültür Merkezi’ni, Yılmaz Güney Sineması’nı, Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesini yeniden gündemleştirip bir kısmını da gerçekleştirir, hele bir de yanına her birimizin tanıdığı ‘makul Kürt’ ile ‘makul Alevi’sini alırsa şaşırmayın.
Bu dediklerim akıllara AKP’ye yakın HÜDA-PAR gibi İslamcı yapıları, HDP dışındaki Kürt kimlikli siyasi partileri ya da Sünni inancını Alevilik olarak yaymaya çalışan ve birçoğu harcırahını devletten alan adı Alevi bazı kurumlar üzerinden yürütülen bir operasyonu akıllara getirmesin. Erdoğan, öyle parti, kurum hesabı yapmıyor. Birilerine sivil çözüm diyerek, birilerine mevki, makam, birilerine de ihale vererek ama nihayetinde her kesimin içinden insana çengel atarak bu işi bizzat kendi kontrolünde yürütebileceği bir model üzerinden yapmayı tasarlıyor.
Erdoğan’ın hesaplarında sadece Türkiye’dekiler yok. Suriye ve Irak üzerinden de çengeline takmak istediği kesimler var. Afrin’e müdahale gösterdi ki Rusya’nın yanı sıra Avrupa devletleri ile ABD’yi de buna ikna etmiş. Bu ikna sürecini ‘açılımın’ bir ucunu Suriye ve Irak’taki ‘yandaşlarına’ yönelterek kendini sağlama almaya çalışacak. Şu bolca pazarlanan ‘Afrin operasyonuna Kürtler de katılıyor’ sözlerinin altında bu var. Hiç kuşku yok Irak Kürdistanı’nda ve Rojava’da partiler arasında yaşanan çelişkilerin yanı sıra 4 parçada Kürt siyasi grupları arasında bir türlü sonuçlandırılamayan yakınlaşma ve ortak strateji ile hareket edememe zaafını da Erdoğan kendi planları lehine kullanmaya çalışıyor, çalışacak. Görüyoruz ki Irak Kürdistanı’nda da, Rojava’da da partili veya bağımsız fark etmez, Erdoğan’ın çeperine girmeye hazır olanlar var.
Tüm bu niyetin gidip gelip dayanacağı nokta nihayetinde muhataplık ilişkisini değiştirmektir. Erdoğan, PKK’nin mümkünse yok olmasını, o olmazsa zayıflamasını, hiç olmazsa muhatap olmaktan çıkmasını sağlamak istiyor. Batı’nın da bu konuda Erdoğan’a ciddi desteğinin olduğunu unutmamak gerek.
Erdoğan bu tutumuyla dış dünyaya, Batı’ya, ABD’ye ‘Adım atacağım ama muhatabım PKK olmayacak’ algısını oturtmak istiyor.
Hesaplar böyle.
Tutar mı?
Sadece şunu hatırlatıp bitirelim...
Tutsaydı, öncekiler de benzer hesapları yaptıklarında tutardı...
Tutsaydı, ‘şahinleri’ eleyip ‘güvercinleri’ öne sürmek niyetiyle yaşama geçirdiği KCK operasyonları sonrasında –Gülen Cemaati’ni de kullanarak– binlerce Kürt siyasetçiyi hapse attırdığında tutardı...
En özet ve en anlaşılır olanı da şu: Tutsaydı, Oslo’yu bitirdikten sonra 2013’te bir kez daha PKK ile görüşmeye mecbur kalmazdı…
artgerçek